

BEHZAT ŞAHİN
@behzatsahin7
Amma da sık gitmeye başladım Gaziosmanpaşa’ya! Daha yedi ay önce Kansız Kardeşler’deydim. Zaten o zaman gözüme kestirmiştim Maradona’yı. 55T’ye binip GOP’un yolunu tuttum yine.
Otobüsten tam belediyenin önündeki durakta indim. Yolun karşısına geçerken gözüme birden Tekirdağ Köftecisi Çetin Pub takıldı. Tabelanın rengi bira markalarından birine ait olmasaydı fark etmeyebilirdim. Seçici hassasiyet işte. Çevresindeki çok katlı işhanlarının arasına sıkışmış, iki katlı müstakil bir bina…
Hedefe kilitliyim ya, burayı kenara kaydedip Maradona Birahanesi’nin yolunu tuttum. Nasıl olsa su yolu yaptım Gaziosmanpaşa’yı, yine gelirim.
Maradona’nın tabelasında kuruluş tarihi olarak 1981 yazıyor. Camlar tamamen bira firmasının kurumsal renkli filmiyle kaplı; içeriyi görmek mümkün değil. İşlek Küçükköy Caddesi’nin üzerinde. Kendimden pek emin, girdim içeri. Önce yorgunluk birası, ardından üç-beş meze ile rakı içeceğim. İyi ki baştan sormuşum, yaş almış iki garsondan biri, belki de sahibi, “Artık rakı satmıyoruz” dedi. Neden? “Kurtarmıyor, zarar ediyoruz. Sadece bira servisi var.” Yanında da çerez, kaşar falan.
Bütün ezberim bozuldu… Ama işte hayat, iyi ya da kötü değil, şöyle ya da böyle. Hemen döndüm Tekirdağ Köftecisi Çetin Pub’a. Arası beş dakikalık yürüme mesafesi zaten.

Giriş katındaki üç sıralı 19 masanın sadece birkaçı boştu. Kimi yalnız oturan müşterilerin çoğu bira içiyor. Genellikle tercih ettiğim salona hakim masalar dolu. Orta sıranın en sonundaki masa boş. Yüzüm kapıya dönük yerleştim. Biraların servis edildiği, adisyonların tutulduğu banko arkamda.
Tek markanın hem şişesi hem fıçısı var. Malt olanından şişe, yanına da yarım kuru et. Nefeslenmek için iyi seçim.
Beş ekranın üçünde at yarışı, Şanlıurfa Hipodromu’ndan, ikisinde rahatlatıcı su altı görüntüleri yayınlanıyor, fondaki müzik ise pek duyulmuyor.
Serviste biri gençten iki garson var. Genç olanının tavırları pek sıcakkanlı. Herkesi tanıyor, işini de severek yapıyor. Geleni karşılıyor, kalkanı yolcu ediyor:
“Ali abi hoş geldin… Kalkıyor musun Mesut amca?..”
Dört dönüyor salonda. Tanışırım nasıl olsa.
Biramı yarıladığımda, arkamdaki bankoda adisyonları tutan beyefendiye kendimi tanıtıp fotoğraf da çekebilmek için izin istedim. “Tabii” dedi tereddütsüz.
Erkan Öztürk (60) buranın sahibi. 55 yıllık baba mesleği, 45 yıldır kendisi de işin içinde:
“Daha önce meydanda, Kızılay’ın arkasındaydı dükkanımız, adı yine Tekirdağ Köftecisi’ydi. 15 senedir de buradayız. Önceden demirci atölyesiydi, 30 sene önce Çetin Pub adıyla meyhane oldu. Devralınca da kendi adımızı ekledik başına.”

Baba Gümülcine, anne İskeçeli. Oradan Tekirdağ’a yerleşmişler, sonra da Gaziosmanpaşa’ya… Babası Remzi bey’n köfteleri pek meşhur olmuş. Dört buçuk yıl önce kaybettiği babasından devraldığı bayrağı şimdi Erkan bey taşıyor.
Yerleri tam belediyenin karşısı, sorun yaşıyorlar mı?
“Hiçbir sorun yaşamadık. Tabii olağan denetimlere geliyorlar, biz de kurallara uygun çalışıyoruz. Sorun yaratan müşteriye tekrar geldiğinde servis açılmaz bizde.”
Ramazan, kandiller, dini bayramların ilk günleri kapalı, onun dışında her gün 10:00’da açılıyor:
“Ben açarım dükkânı. Tanıdıksa 10’da da gelse içkisini veririm. Bir amcamız var, ara ara 10’da gelir, bir ufak rakı, kavurma yer gider. Tanıdık değilse, 12’den önce servis açılmaz.”
Hava kararmaya başladığında içerisi görünmesin diye stor perdeler indirildi. Boş masa da kalmadı. Önümdeki masadakiler biradan rakıya geçti. Sıra bende.

Salonun bana göre sağında meze dolabının olduğu bir mutfak var ama ne meze ne de köfte gördüm. Rakıya geçince anladım nedenini, esas mutfak üst katta.

Meze seçmek için üst kata çıktım. Aşağısı gibi ferah, masaların neredeyse tamamı rakı masası. Rezervasyon yaptırarak gelenleri alıyorlarmış buraya. Üst kata Erdi Gökçe (48) bakıyor. 13 yaşından beri meslekte, altı yıldır da burada. Mutfağın başında Murat Tetik (48) var, o da 16 yaşından beri bu işi yapıyor.
Siparişimi verip masama döndüm. Tam zeytinyağlı enginar, yarımşar beyin, acılı ezme, yoğurtlu semizotu, barbunya pilaki ve köpoğlu.

35’liği Kaan (Arzu) getirdi, genç olan. Erkan beyin yeğeni. 31 yaşında, doğma büyüme GOP’lu. Dört yıldır burada çalışıyor. Gözlemlediğim gibi samimi, güçlü bir iletişimi var. Mesleği de severek yapıyor:
“Boğa burcu olduğum için uysalım, insanlarla iyi anlaşırım. Gelenlerin çoğu tanıdık zaten. Az çıkar can sıkıcı insan burada.”

Hedefi tatil bölgelerinde işletmecilik yapmak. Çok da iyi yapar bu işi, belli.
Mezelerin lezzetinden de malzeme kalitesinden de pek memnunum. Bir yandan demlenip bir yandan etrafı seyrediyorum. At yarışı ekranları açık olsa da pek ilgilenen yok gibi. Duvarlarda büyük boyutlarda dört orijinal yağlıboya tablo var. Anadolu Hisarı, Salacak’tan Kız Kulesi ve Haliç girişi, Boğaziçi Köprüsü resmedilmiş, bir de manzara. Hiç de acemi işi değiller. Birinin ressamı belli, Erkan beyin arkadaşı Ercan Bey. Arkada bahçe dedikleri alandaki duvar resmi de Ercan beye ait.

Ana yemeğe geçelim artık. Uykuluk söyledim, tavasını uygun görmüşler, benim de aklıma ızgara sipariş etmek gelmedi. Güzel ama.

Yarışlar bitince TRT Müzik kanalına geçildi. Birkaç masa boşaldı, vakit de ilerledi zaten. Tam bu sırada gelen beyefendiyi Kaan “Hoş geldin dede” diyerek kapıda karşıladı. Beyefendi sağımdaki kullanılmayan meze dolabının önündeki boş masaya oturdu. İki garson da pek hürmet ediyor. Sormadan 35’lik rakısı, meyve tabağı, patlıcan mezesi kondu önüne. ‘Dede’ ilk yudumunu zevkle aldı, çatalın ucuyla da mezeden.
Kaan yanıma gelip onun duyamayacağı şekilde, “Dede neredeyse her akşam bu saatlerde gelir, yalnız başına bir saat içinde 35’liği içer, kalkar” diye anlattı beyefendiyi. Masasına çökmemek için zor tutuyorum kendimi, tanışmam lazım.
İkinci kadehe geçtiğinde kadehimi kaldırıp selamladım. Yüz bulunca da çöktüm karşısına.

Hüseyin Uygun (66), aslen Ordulu, ‘72’den beri de GOP’ta. SGK emeklisi. 25-30 yıldır içermiş:
“Eskiden kokusundan nefret ederdim. Birlikte çalıştığım usta başı çalışırken bile içer, patron da ‘Bu adam içmeden çalışamaz’ diyerek göz yumardı. Sonra zulasını bulup tadına baktım. İşte onun sayesinde başladım içmeye.”
Yalnız içmeyi tercih etmesinin nedeni, başından geçen tatsız bir olay:
“Başka bir yerde içki içerken karşımdaki çocuk ‘Karı var’ dedi, kalktık, Beyoğlu’nda pavyon gibi bir yere gittik. Ne bileyim, çakalın birine düşmüşüm. Kazıklandım. Kadınlar kenara çekip soydular beni. Zor kaçtım, buraya geldim. O zamandan beri başka yerde içmem. O şerefsizler bi kavga ediyo, bi kavga ediyo, canımı zor kurtardım. Artık yalnız içiyorum.”
Mekânın adı üstünde, Tekirdağ Köftecisi. Tatmadan olmaz. Neyse ki yarım porsiyon sipariş edilebiliyor. Pek nefis.

Az kalsın tuvaletten bahsetmeyi unutuyordum. İki pisuvar, bir alaturka kabin var. Ara temizlik yapılmamış sanki. Pis değil ama, özensiz. Kadınlar tuvaleti üst katta.
Masama geçtiğimde Hüseyin bey kalkıyordu. Bir saati geçmemiştir geleli. Onu yolcu ettikten sonra boşalan masaların sandalyeleri, masanın üstüne ters çevrilmeye başlandı. Vakit de gece yarısına yaklaştı zaten.

Hesabım 1600 lira. Biraya o gün zam gelmişti, ertesi gün 90 liraya satılacağını müşterilere ilan ettiler. O günkü fiyatlarla bira 80, 35’lik rakı 650, mezeler 100, beyin 180, ana yemekler 200-300 lira arası.

O mavi tabela olmasaydı muhtemelen meyhane olduğunu anlamaz, düz köfteci sanıp geçip giderdim. Mavi olsun sarı olsun bira firmalarının kurumsal renklerinin olduğu tabelalar, önemli bir kod benim için. Eğer rastgele bir yere gideceksem o renkler ‘sayesinde‘ yapıyorum seçimimi.

Bu arada Maradona’yı defterden silmiş değilim. İçki servisi yapan her yer benim için eşit kıymette. Belki bir gün Tekirdağ Köftecisi Çetin Pub’da doya doya köfte yer, Maradona’nın bira masasında geçiririm akşamı.
Bekle beni Maradona.