MURAT SEVİNÇ
(İkinci yazı)
Çok önemli bir hukuk insanı, avukat; dirençli ve güler yüzlü Yücel Sayman’ın değerli anısına…
İlk yazıda TİP ve ‘tutum belgesi’nden söz etmiştim. Sırada, TİP Genel Başkanı Erkan Baş’ın ismiyle yayınlanan, partinin ‘sol ittifaka’ ilişkin görüşü kabul edilebilecek ‘üç yazı’ var. İlk yazı ‘Üçüncü İttifak: Ne, Neden, Nasıl, Niçin, Kimlerle-1’, ikincisi ‘Üçüncü İttifak: İki Seçim, İki Taktik’, üçüncüsü ‘Üçüncü İttifak: Kimler Nasıl Bir İttifak Oluşturmalı?’ başlıklarını taşıyor.
İlk yazıda, yazı dizisinin ana fikri, tutum belgesini daha ayrıntılı ve derli toplu ifade etme amacı dile getiriliyor. TİP’in görüşlerinin ‘tek doğru bizimkidir’ iddiası barındırmadığını belirtmesi, partiyi eleştiriye ve farklı görüşlere açma isteği son derece olumlu. Türkiye iki kutup arasında sıkıştırılmışken, üçüncü ve söz konusu kutuplaşmayı anlamsız hale getirecek bir ittifak kurmak, o ittifakın olabildiğince kapsayıcı olmasını amaçlamak ve bunu ‘ilkeler’ saptayarak hayata geçirmek gerekiyor. Haliyle, başat hedef yalnızca seçim ittifakından öte seçim sonrasını şekillendirecek hedefler üzerinde uzlaşabilmek, on yıllardır süren kısır döngüyü, halkla, yurttaşın siyasete katılımıyla ‘birlikte’ aşabilmek.
Seçim konusunu göreli erken bir tarihte gündeme getirmelerinin gerekçesini, Türkiye solunun ‘seçimle’ kurduğu ilişki dolayımıyla açıklıyor: “…hayatın her alanında elinden geldiğince mücadele eden sol/sosyalist ve demokratik güçler olarak seçim süreçlerini yeterince dikkate almadığımızı, uzun mücadele yıllar boyunca yaratılan birikimi mevziler inşa ederek kalıcılaştırmadığımızı ve sonuç olarak yeniden aynı döngünün içinde tur attığımızı söylemek zorundayız. TİP, bu kısır döngüye bir kez daha düşmemekte ve sokaktaki direncini meclise, meclisteki kavgasını sokakla bütünleştirmekte… kararlıdır.”
TİP, rejimin suçlarına ortak olmamış ‘herkesle’ içtenlikle ve açıklık gözetilerek konuşup tartışmaktan yana. İlginin AKP’nin değil, muhalefetin yapabilecekleri üzerinde yoğunlaşması gerektiğinin, AKP sonrasını düşünmenin yararlı olacağı belirtilmiş. Bir başka deyişle, diyelim ‘kurtuluş’ gerçekleşti, bir de işin ‘kuruluş’ faslı var ve bunu şimdiden düşünmeli. Kuruluşu gerçekleştirmenin yolu ise, şu anda, kurtuluş sürecinde aranmalı. Seçim ittifakı, söz konusu sürecin geniş halk kesimlerini, ‘yerine kim gelirse gelsin’ çaresizliğine mahkûm etmemenin de yolu, yordamı. Kimdir bu geniş halk kesimleri, derseniz: “…emekçiler, bu ülkenin işçileri, mühendisleri, doktorları, öğretmenleri… kadınlar… gençler, öğrenciler… Kürtler ve Aleviler… çevreciler, köylüler… LGBT+lar, engelli yurttaşlarımız…”
TİP’e göre üçüncü/sol-sosyalist ittifakın ayırt edici niteliği, halkın muhtelif (ezilen, dışlanan vs.) kesimlerinin gerçek ve eşit birer yurttaş haline gelmesinin ‘pratik araçlarının’ yaratılması için gerekenleri yapmak olmalı.
Öngörülebilir iki muhalif ittifak var-mümkün: Millet ve Üçüncü İttifak. Aralarında çokça uzlaşmazlık olduğu, olacağı sır değil. TİP’e göre ilk hedef, meclis seçimlerinde farklı tutum geliştirecek muhalefetin, cumhurbaşkanı seçiminde toplumun tüm kesimlerini temsil edecek ve ilkeleri belirlenmiş bir ‘geçiş sürecini’ yönetebilecek aday üzerinde anlaşmak olmalı. İki seçimi ayırıp farklı tutum belirlemesi doğru bir yaklaşım. TBMM seçiminde ‘gerçek’ ana muhalefet olabilecek bir sol ittifak elbette hayal değil ve Türkiye’nin önümüzdeki on yıllarını etkileme, belirleme gücüne sahip. İttifakın, yalnızca kurtuluşu değil, kuruluşu hedeflediğini, bir kez daha hatırlatmakta yarar var.
İkinci yazıda ‘iki’ seçim ve seçim taktikleri üzerinde durulmuş. Hem siyasi hem seçim sisteminin teknik niteliklerinden kaynaklanan ‘taktiklerden’ söz ediliyor. ‘İki seçim’ konusu çok önemli kuşkusuz ve Türkiye’de herkes cumhurbaşkanı seçimine yoğunlaştığı için milletvekili seçiminin gelecek bakımından belirleyiciliği genellikle göz ardı ediliyor. Malum, önümüzdeki seçimde seçmen aynı gün milletvekilleri ve devlet başkanı için oy kullanacak, isterse bir partiye, isterse bir ‘ittifaka’ oy verebilecek.
İttifaka verilecek oy, yüzde 10 seçim barajını bir engel olmaktan çıkarıyor. 2018’de olduğu gibi, bir ittifakı oluşturan partiler yüzde 10 seçim barajını aşarsa, ittifakın tüm partileri ülke barajını aşmış sayılacak. Seçmen de ‘oyumuz boşa gidecek’ haklı kaygısından kurtuluyor böylece.
TİP, ittifak düzenlemesini sol ittifak açısından fırsat görüyor ve haksız değil elbette. ‘Saray’da kimin oturacağını değil, varlığını tartışma konusu haline getirmenin’ gerekliliğinden söz eden parti, önceki seçimlerden çıkardığı sonuçları şöyle özetlemiş: Cumhurbaşkanlığı seçimini bir sistem tartışması olarak kamuoyunun önüne koyarak, Erdoğan sonrasında parlamenter sisteme geçiş sürecini kontrol edecek ve yetkilerini Meclis’e devretmek üzere AKP karşısındaki tüm toplumsal kesimlerin vekâletini üstlenecek bir adayla kazanmak mümkün: “Bu mümkünken ve bu imkâna bu kadar yaklaşılmışken hiç kimse, hiçbir siyasi parti, grup, çevre vb. kendi çıkarını memleket çıkarı üzerine koymamalı, herkes sorumlulukla ve daha önceki iki seçimden çıkan sonuçları gören bir yaklaşımla hareket etmeli.”
TİP, cumhurbaşkanı seçiminin ‘halkoylamasına’ dönüştürülmesinden yana ve ortak aday konusunda üzerine düşen sorumluluğu üstleneceğini, buna mukabil olası seçim zaferini ‘kulis çalışmalarıyla’ elde etmek gibi bir yolu seçmeyeceğini, ülke genelinde örgütlenme çabasını bir baskı unsuruna dönüştürmek için ‘dostlarıyla’ birlikte çaba harcayacağını belirtiyor.
İkinci yazının devamı, milletvekili seçimine ilişkin. Öyle ya, bir değişim için yalnızca cumhurbaşkanı seçimini kazanmak yetmiyor, TBMM’de ‘gerekli’ çoğunluğun da elde edilmesi şart. O çoğunluğun güçlü bileşeni sol ittifak, on yıllarca solsuz-sınıfsız bırakılmış Türkiye siyasetinin derdine deva olabilir: “Bu başarılamadığı takdirde, Türkiye’nin AKP sonrasında, siyasal düzlemde sol ve başta işçi sınıfı olmak üzere bugüne kadar yok sayılan tüm sınıfsal-toplumsal muhalefet güçleri yine sahne dışına itilecek, böyle olunca da gerçek bir yeniden kuruluş mümkün olmayacaktır.”
TİP’e göre üçüncü ittifakın varlığı, AKP sonrası yeni ve özgürlükçü bir düzen için gerekli olan ‘hesaplaşma’ için de elzem.
Üçüncü yazı, ‘kimlerin, nasıl’ bir ittifak önereceği üzerine kafa yoruyor. İlk iki yazının ana fikri özetlenip ardından, ‘yurttaşın’ siyasetin yapıcısı ve katılımcısı olması gerekliliği vurgulanıp siyaset, seçim sandığından çıkarılıyor. TİP’in ifadesiyle: “İlk olarak, halkın siyasete katılımının sadece sandık başına gidip oy kullanmaya indirgenmesine karşı toplumsal yaşamın her alanında etkin bir halk hareketinin yaratılması; ikinci olarak da seçimlerde gerçek bir kurtuluş umudu arayan halkın seçeneksiz bırakılmasına, Cumhur ve Millet ittifaklarından birine mahkûm edilmesine karşı somut bir halkçı seçeneğin inşa edilmesi.”
Ne demek bu? Düzen siyaseti içinde kendisine yer bulamayacak tüm demokratik-sol güçlerin yan yana gelmesi, birliktelik için gerekli zeminin yaratılması, halkın her düzeyde siyasete davet edilmesi ve tüm bunların, seçimlerin öneminin inkâr edilmeden yapılabilmesi, yaşamsal. TİP’in ittifak tartışması ve çağrısının temelinde, Türkiye’yi, meclisi ve meclis dışı siyasetiyle ‘solsuzluğa’ mahkûm etmeyen bir siyasetin örgütlenebilmesi var. Üç yazının hemen her satırına sinen niyet ve amaç bu aslına bakılırsa. TİP’e göre, ‘müesses nizam’ bileşenleri yeni dönemi, daha önce olduğu gibi ‘solsuz’ planlıyor ve genel olarak tüm sol güçlere, özelde HDP’ye yönelik şiddetli tutumun nedeni bu. TİP’in HDP’ye yönelik görüşünün altı kalınca çizilmeli:
“Sosyalist hareket, elbette HDP ile ittifak kurmaya mecbur değil; ittifak ilkesel bir tutum olmaktan çok, mevcut siyasal imkanlar ve güç dengeleri gözetilerek geliştirilen bir tutum birliğidir. Ancak, zaten siyasal ve toplumsal çalışmasını ayrı olarak sürdüren sosyalist hareketin seçimlerde bile HDP ile yan yana gelmekten kaçınması durumunda, halklarımız arasındaki kardeşliğin nasıl yaratılacağı, HDP’nin meşruiyetinin nasıl savunulacağı, Kürt halkının siyasal temsil hakkının nasıl korunacağı, bütün bunların halka nasıl izah edileceği yanıtlanması gereken bir sorudur. Tersi de söylenebilir, pekâlâ HDP de ‘Ben zaten birliği sağlamış durumdayım’ veya ‘HDP zaten ittifakın çatısıdır’ gibi bir yaklaşım geliştirebilir. Ancak bunun da önümüzdeki zor dönemin ihtiyaçları açısından doğru bir yaklaşım olmayacağını ifade etmeliyiz.”
TİP, derdinin, dört olan vekil sayısını 14’e çıkarmak olmadığını, seçimler aracılığıyla toplumsal muhalefetin direncini artırmaya ve ülkenin ‘ilerici birikimini’ meclise taşımaya çalışacağını, seçim ittifakını yalnızca ‘kurtuluş’ için değil, aynı zamanda ‘kuruluş’ için de elzem kabul ettiğini; halkın, ancak solun değerleri ve çabasıyla kendi sesine kavuşabileceğini ve önümüzdeki seçimlerin ‘birliktelik’ için gerekli fırsatları sunduğunu ilan ediyor.
Şu son satırlarla:
“Aksi takdirde, Türkiye’nin geleceği düzen aktörlerinin kendi niyetlerine ve çıkarlarına göre şekillendirilecek ve bizler, bundan şikâyet etme hakkına sahip olmayacağımız gibi, gelecek kuşaklara bu beceriksizliğimizin hesabını da veremeyecek hale düşeceğiz.”
Doğru söze ne denir!
Yücel Sayman için: Açık Radyo’da, Yücel Sayman anısına yayınlanan şu bölümü dinlemenizi rica ediyorum.