• SANAT
  • 9 SORUDA
  • DİKEN ÖZEL
  • GÜNÜN 11'i
  • DİKENLİK
  • AKŞAM POSTASI
  • SPOR
  • VPN HABER

Diken

Yaramazlara biraz batar!

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • EKONOMİ
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • YAZARLAR
  • SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

Kılıçdaroğlu'nun 'oyuna gelmesi' ve sonrası üzerine…

12/12/2021 17:07

MURAT SEVİNÇ

Türkiye muhalefeti son yıllarını ‘oyuna gelme’ boş endişesine eşlik eden, “İlk seçimde gidecekler” sloganıyla harcadı. Ve sonunda muhalefet, siyaseti, artık ‘oylama’ dışında bir işlevi kalmamış parlamentonun, yani ‘konuşulan/müzakere edilen yer’ işlevini kaybetmiş TBMM çatısının biraz olsun dışına çıkarmaya, yurttaşı kendi sözüne ‘ortak etmeye’ karar verdiğinden itibaren, yeniden etkili oluyor. “Yazılı soru önergesi verdik” ve “Kapısına anayasa bıraktık” siyasetinin geç de olsa sorgulanır oluşu, sevindirici bir durum.

Bir süredir, ‘bir şey söyleyen’ muhalefet ve onun söz-eylemlerine laf yetiştirmeye çalışan, çabaladıkça daha rahatsız edici ifadeler sarf etmeye başlayan bir iktidar ve parti-devlet temsilcileriyle karşı karşıyayız. Şaka maka, yaklaşık 60-70 sözcükle yönetiyorlar koskoca memleketi.


Arada bir araç kullandığımda, diyelim bir yerden eve dönmeye çalışırken, çılgına dönmüş ve her an başınızı derde sokup size türlü zarar verebilecek sürücülerin küfür kıyametini duymazdan gelip el kol hareketi yapanlara başımı çevirerek, sonunda beden bütünlüğümü korumuş halde eve gelebiliyorum; asıl hedefim ahaliyi sakinleştirmek değil, eve varmak çünkü. AKP sonrasına talip olanların da, iktidar bloğundan yönelen hakaretlere ve diğer akıl fikir almaz ifadelere kulağını tıkayıp ortak bir geleceğin, eşit ve özgür, eşit, eşit, eşit bir geleceğin nasıl kurulacağı üzerine kafa yormasında, sözlerini geleceğe ulaştırmasında sonsuz yarar var.

Hal böyleyken, Kılıçdaroğlu’nun geleceğe yönelik her olumlu vaadinin, örneğin Mustafa Yeneroğlu ve Ahmet Faruk Ünsal gibi içtenlikli özeleştiriden sakınmayan ‘eski AKP’li’ siyasetçilerin (ki sayıları bir elin parmağını geçmiyor) temel hak ve özgürlükler konusunda dile getirdiği her ilerici ve doğru cümlenin ya da Meral Akşener gibi, kendi dünyası içindeki dönüşümün temsilcisi ve tahmin edilebilir ‘içsel-dışsal’ zorluklarla mücadele eden bir kadın siyasetçinin her ‘demokratik’ adımını konu etmekten, insanî sesi çoğaltmaktan yanayım. Muhalefet dahil, irili ufaklı herhangi bir iktidar odağıyla araya konulması gereken mesafe, iyi olana ‘iyi’ demekten de alıkoymamalı.

Bir de, sizi bilmem muhterem okur, ama benim ve yakın çevremin olumlu, umut verici bir şeyler duyup görmeye her zamankinden çok ihtiyacı(mız) var, nefes, biraz olsun nefes istiyoruz; hayır, bilsem ki şu dünyaya üç beş kere daha geleceğim, hadi derim, birini de böyle yaşayalım, güzel de, tek şansımız var ve şu güzelim hayata ettiklerine bakın, kareli ceketli ince bıyıklı bir erkek grubundan sabahtan akşama hakaret işitiyoruz, olacak iş mi, insanız yahu!

Kemal Kılıçdaroğlu, Adalet Yürüyüşü’nden sonraki en önemli ‘dönüştürücü’ adımı olan ve ‘helalleşme’ adını verdiği siyaseti anlatmaya ve derdinin ne olduğunu sergilemeye devam ediyor. Çok da iyi ediyor. Urfa’ya gidip ‘Şenyaşar ailesi’ ile görüşmesi, anneye sarılması ve adalet vaadi ne güzel, adil ve insanî bir davranıştı, helâl olsun.

Bıktırana dek yinelemekte yarar var: Eşitlikçi ve az çok toplumsal uzlaşmaya dayanan bir anayasa (ve anayasal düzen), Boğaziçi hocalarının rektörlüğe sırtlarını dönmesiyle, Akşener’in miting esnasında mikrofonu bir yurttaşa vermesiyle, Kılıçdaroğlu’nun Mersin’de kürsüye farklı kesimlerden insanları çıkarıp konuşturmasıyla, Mustafa Yeneroğlu’nun içten özeleştiri hasletiyle, polis şiddetiyle karşılaşacağını bile bile toplantı ve gösteri hakkını, hakkını, hakkını, hakkını, hakkını, hakkını ‘kullanmak’ isteyenlerin direnciyle, kadın hareketiyle, Ahmet Şık’ın başına gelenlere karşın sözünü söylemekteki saygın ısrarıyla, TBMM’deki kimi milletvekillerinin (ne yazık ki az sayıda) ‘ulusun temsilcisi’ gibi davranmaktaki inatlarıyla, Demirtaş’ın ketılından yazdıklarıyla, Kavala’ya yapılanlardan ders çıkarmakla, emekli amirallere açılan absürt davayı sorgulamakla, vesaire… evet, bunlarla mümkün olacak, bu sayede sahip çıkacak toplum anayasasındaki hak ve özgürlüklere ve bu sayede, canı isteyen istediği gibi askıya alamayacak Cumhuriyet’in anayasasını.

Kılıçdaroğlu son videosunda her zamanki mütebessim ve kararlı üslubuyla anlamlı vaatlerde bulunmuş. Bağırıp çağırmaması, kendi dışındaki insanlara böcek muamelesi yapmaması, mütevazı tavırları zaten iyi geliyor dinleyene. Sıradan bir insanım nihayetinde ve çevremde, bağırmayan, aşağılamayı marifet bilmeyen, memur kılıklı (Ankaralı iltifatı) insanlar görmekten hoşlanıyorum. Ve siyaset dahil hayatın herhangi bir alanında, oturduğum apartmanda, trafikte, tost yediğim büfede, market kasasında, toplu taşıma araçlarında, gözlerini pörtleterek ve dinmeyen bir öfkeyle konuşan insanlar görmek istemiyorum. Komşum olmasından hazzetmeyeceğim kişilerin, siyasi parti lideri olmasını neden isteyeyim ki, deli miyim ben!

İktidarın ilk altı ayında yurttaş özgürlüklerine yönelik yapılacak ‘düzenlemeleri’ anlatıyor Kılıçdaroğlu. Özetleyerek:

1. İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu, adına ‘özgürlük’ eklenerek ‘yeniden yapılandırılacak ve kurum, tüm insan hakkı ihlalleriyle mücadele edecek. Burada önemli olan, ‘tüm kurumların uygulamalarının’ insan hakları terazisine çıkarılacak oluşunun altını çizmesi. Ne demek bu? 1961 Anayasası’nda hükme bağlandığı gibi, insan haklarına ‘dayanan’ devlet vaadi. Şimdiki anayasanın ikinci maddesinde ‘saygılı’ der. Rahmetli Mümtaz Hoca, ‘dayanan’ ile ‘saygılı’ arasında bir hukuksal etki farkı olmasa da zihniyet farkı olduğunu söyler, ‘insan haklarına saygılı’ devleti, “Yolda insan haklarını görünce başıyla selam veren devlet” ifadesiyle tanımlardı derslerinde.

2. Devlet, adaletle yönetilecek ve hiçbir yurttaşın özgürlüğüne müdahale edilmeyecek, tüm hak ve özgürlükler herkes için güvence altına alınacak. Eski günlerimde olsaydım, mesleki deformasyonum depreşir ve özgürlüğün-hakkın ‘tanımlanan’ ilkeler olduğunu, ezcümle, ‘herkesin özgür yaşayabilmesi için, herkesin canının istediğini yapıp söylememesi gerektiğini’ belirten cümleler kurardım, ama gerek yok şimdi. Önemli olan Kılıçdaroğlu’nun niyeti ve özgürlük vaadi, o vaadin içini hangi cümlelerle doldurduğu. Geri kalanı teknik mesleki gevezelikler. Bu kapsamda laiklik, Diyanet gibi ‘değinmediği’ sorunlar da başka tartışmaların konusu olsun. İfade özgürlüğü kapsamındaki yargılamaların durdurulacağını söylemesi ve yargı kararlarının bağlayıcılığını hatırlatması ayrıca önemli.

3. Birey olma özgürlüğü ve güvenlik hakkı sağlanacak, tüm yaşam tarzları güvence altına alınacak. Başlık altında asıl vurguyu, hak ve özgürlüklerden ‘eşit’ yararlanmaya ve geçmiş mağduriyetlerin giderilmesine ayırmış.

4. Sorulamayacak sorular kanunu çıkarılacak. Doğrusu, anlamadım! Kılıçdaroğlu da durumun farkında ki aynı cümleyi tekrar etmiş! Ardından yaptığı açıklamayla vaat netleşiyor. Kurum sınavları, her türlü işe alımlarda vs. adaylara ‘sorulamayacak’ soruların yasayla belirleneceğini söylüyor. Tabii, yasa da olsa soracak olan yine sorar, diye düşünüyor insan; buna mukabil burada bana kalırsa önemli olan, CHP genel başkanının, bir yurttaşa ‘sorulamayacak sorular’ olduğunu, kurum ile aday arasında efendi-köle ilişkisi kurulamayacağını cümle âleme hatırlatması. Ayrıca, verdiği örneği kadınların yaşadığı sorunlardan seçmesi de iyi olmuş.

5. Bilgiye erişim ilkeleri, özgürlükler bağlamında açıklığa kavuşturulacak ve ‘vatandaş denetimi’ mekanizması oluşturulacak, yani, yurttaşın devleti denetleme hakkı uygulamaya konularak, ‘devlet sırrı’ kavramı evrensel ölçütlere uygun hale getirilecek, yasada yer alacak istisnalar haricinde ‘resmî kayıtlara erişim hakkı’ tanınacak.

6. Adil devlet vaadi: “Yasalar ve diğer tüm düzenlemeler, herhangi bir vatandaşın kimlik, etnik köken, din, engellilik, cinsel yönelim veya yaş özellikleri nedeniyle dezavantajlı duruma düşürmeyecek şekilde hayata geçirilecek.” Burada hangi ifadenin (cinsel yönelim) kötüye kullanılacağını ve koparılacak yaygarayı gayet iyi bildiği için, gülümseyerek, “Şimdi troller bunun üzerinden yürümeye çalışacaklar, varsın yürüsünler,” diyor. Bir ‘helâl olsun’ daha o zaman. Her şey bir yana, ceplerine konulan üç kuruş karşılığında sağa sola saldıran ve adı trol olan tiplerin ciddiye alınmasını akıl almaz buluyorum hakikaten. Allah aşkına, bunları ve şu hayatta becerebildikleri tek şey hakaret, küfür ve hedef gösterme olan basınlarını ciddiye almaya gerek var mı, ne söylerlerse söylesinler, ne önemi var. Kılıçdaroğlu: “Adil bir devlet, evlatlarını ayırmaz.” İşte bu kadar.

Sonunda da diyor ki; “Çocuklarınız sizin yaşadıklarınızı yaşamayacak bu ülkede.” Eh, yaşamasınlar hakikaten, yazık günâh, böylesini görüp yaşamasınlar.

Yazı çok uzadığı için, Kılıçdaroğlu’nun kurumsal-teknik düzenlemeler yapma vaatlerine yönelik düşüncemi ve bunun anayasacılık bakımından anlamını başka bir güne bırakıyorum. Şimdilik şu kadarıyla yetineyim:

Kılıçdaroğlu’nun şu tarzı ve değindiği konular, siyaseti parlamento çatısından çıkarıp toplumsallaştırma çabası, örneğin Urfa’da o acılı anneye sarılıp adalet vadetmesi, on yıllardır süren tüm teknik anayasa tartışmalarından çok daha değerli, anlamlı bir tutum. Önce eşitlik, adalet ve özgürlüğün ne anlama geldiğini iyice bellesin toplum ortalaması; ardından söz konusu ilkeleri bir kâğıda yazmak, hiç zor değil.

Yazı önerisi: Günlerdir içimde yaşadığımı lâyıkıyla anlatacak sözcükleri bulmakta zorlandığım için kâğıda dökemediğim bir konuyu, Ümit Kıvanç yazmış. Cenazesine bir cenaze aracı dahi çok görülen ‘Garibe’ye ilişkin satırları, buraya bırakıyorum.

Kitap önerisi: Gerçi üzerine yazacağım ama daha fazla geç kalmadan nefis bir kitap önermek istiyorum. Nazi Almanya’sında yaşanan bir hikâyenin, yazar Norman Ohler tarafından ‘roman gibi’ anlatıldığı ‘Harro ile Libertas – Bir Aşk ve Direniş Hikâyesi’ (Çeviren Tanıl Bora, İletişim, 2021). Mutlaka edinin, çok etkileyici.

Kategori:Agora

Tüm yazılar: Murat Sevinç

SON HABERLER

Kuvvetli yağış geliyor: Meteoroloji 10 ili sarı kodla uyardı

Meteoroloji Genel Müdürlüğü (MGM), 10 ile sarı kodlu kuvvetli yağış uyarısında bulundu.

Amasya'da 4,6 büyüklüğünde deprem

Amasya’da 4,6 büyüklüğünde deprem meydana geldi.

İletişim başkanlığı: Sivil, demokratik ve kuşatıcı bir anayasa için çalışma yapılıyor

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, PKK’nın silah bırakma kararı sonrası çıkan ‘Anayasa değişikliğiyle özerk ve federal bir yönetimin sağlanacağı’ iddiasını yalanladı.

Barzani: Bölge için tarihi adım

Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) Başkanı Neçirvan Barzani, PKK’nin silah bırakma ve fesih kararı için “Bölge için yeni bir sayfa açacak tarihi bir adım olarak değerlendiriyoruz” dedi.

Türkiye Kupası finalinin hakemi Cihan Aydın

Galatasaray ve Trabzonspor arasında oynanacak Türkiye Kupası finalini Cihan Aydın yönetecek.

Katar çölleri kadar yalnız, Çin Seddi kadar güçlü
Pantene vakası: İletişimde ölü taklidi yapmak işe yarar mı?

Ara

DİKEN’İ TAKİP EDİN

Osman Kavala 2 bin 750 gündür hapiste

YAZARLAR

Araştırma: Beş yaşın altındaki her beş çocuktan birinde beslenme bozukluğu var

Mesude Demir

Editör eksikliği fazlalık yaratır

Mustafa Dağıstanlı

Anne dediğin başlangıçtır

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Dilsiz bir ülkenin çığlığı

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Sırrı Süreyya Önder'in 'Cumhuriyet' eleştirisi üzerine…

Murat Sevinç

Silmek isteseler de silemezler

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Füruzan'ın röportajlarındaki dil dikenleri

Mustafa Dağıstanlı

GÜNÜN 11’İ

Alaattin Aktaş: 'Şak diye 10 milyar döviz satma' önerisi acaba 'şak' kısmı aynı kalmak kaydıyla faiz artışında uygulansaydı…

Murat Muratoğlu: 'Dış mihrak', 'üst akıl', 'iç hain' derken şimdi de repertuara 'malum çevreler' eklendi

Abdullah Tolu: Büyük şirketler futbol kulüplerinin statlarında loca kiralayarak, müşterileri ve personelini ağırlıyor

Yusuf Dinç: Politika faizini, enflasyonu bahane edip kura göre ayarlamaktan vazgeçilmeli…

Engin Solakoğlu: ABD'nin Ortadoğu'da yeniden çizmeye kalkıştığı harita bakımından Türkiye'nin önemi eşsiz

Erdal Sağlam: Bu iktidarın enflasyonu tek haneye indiremeyeceği çok açık

Ünal Özüak: Malaga ligin en iyi takımı olabilir ama Galatasaray daha motive olmalıydı

Abbas Güçlü: Çin, başta ABD olmak üzere diğerlerine hiç benzemiyor!

Nuray Babacan: Temkinli duran AKP'li siyasetçiler var

Murat Belge: İki çocuğunu öldürmüş 'vatanperver'le aynı safta yer almak 'bütün' AKP sempatizanlarını mutlu eder mi?

Faruk Bildirici: Haberi düzeltmesi, istismarın ayrıntılarının pornografik bir dille anlatıldığı satırları silmesi gerekirdi

  • 9 SORUDA
  • YAZARLAR
  • AKTÜEL
  • ANALİZ
  • DİKEN ÖZEL
  • DİKEN'E TAKILANLAR
  • DÜNYA
  • EKONOMİ
  • KEYİF
  • MEDYA
  • POPÜLER BİLİM
  • SANAT
  • BU GAZETE…
  • DİKEN 10 YAŞINDA
  • Künye
  • İletişim
  • Gizlilik ilkeleri
  • Çerez politikası

"Genç gazeteci arkadaşlarıma! Bu meslek yorucu bir meslektir. Ama, insan büyük bir zevkle çalışır. Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et. Mecbur kalırsan kır, sakın satma." Sedat Simavi

×