• SANAT
  • 9 SORUDA
  • DİKEN ÖZEL
  • GÜNÜN 11'i
  • DİKENLİK
  • AKŞAM POSTASI
  • SPOR
  • VPN HABER

Diken

Yaramazlara biraz batar!

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • EKONOMİ
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • YAZARLAR
  • SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

Kılavuzu 'İmla/Yazım Kılavuzu' olanın kalemi…

25/05/2025 16:21

MUSTAFA ALP DAĞISTANLI

mustdagistanli@gmail.com

Çevirmen okurumuz Cristina Schnettger şu mektubu gönderdi:


“TDK sözlüğüne göre kurum, kuruluş, kurul ve iş yeri adlarına gelen ekler kesme işaretiyle ayrılmaması gerekmesine rağmen (verilen örnek ‘Türkiye Büyük Millet Meclisinin 3’üncü oturumu yapıldı’) birçok yayında kesme işaretiyle ayrı yazılıyor, editörüm de aynı (örneğin Türkiye Turing Kulübü’nün) düzeltmeyi yapıyor. Hangisi doğrudur? TDK sözlüğü referans alınmıyor mu?”

Büyük imla kılavuzu savaşları geçti, ama sorunlar bir çözüme, ilişki de barışa erişemedi hala, Kuzey’le Güney Kore gibiler: ateşkes var ama teknik olarak savaş halindeler.

Schnettger’e ne diyeceğimi doğrusu bilemiyorum. Ben ayırıyorum. Neden? Herhalde kural sayısını azaltmak için: Özel adlar takı aldığında kesme işaretiyle ayrılıyorsa hepsi ayrılsın, olsun bitsin diye. Ama kılavuzlar gibi ben de ‘Türkçenin, Türkçede…’ diyorum ayırmadan. Ama sorun sadece kesme işareti değil ki.

12 Eylül 1980 darbesinden önce Türk Dil Kurumu kuralları koyar, imla/yazım kulavuzu çıkarırdı. Dilde arınmayı savunanların hakimiyetindeydi bu kurum, arınmayı ‘uydurukçuluk’ sayanlar sağcılar tanımazdı TDK’nın otoritesini. 12 Eylül darbesiyle TDK’da iktidar öbür tarafın eline geçti, tabii imla kılavuzu da. Eski TDK ekibi, bunun üzerine, Dil Derneği’ni kurdu, kendi yazım kılavuzunu çıkardı. Bu kadarla kalmadı, bu ekipten Ömer Asım Aksoy da bir yazım kılavuzu çıkardı. Bitmedi, Yeni TDK ekibinden Mertol Tulum da kendi imla kılavuzunu çıkardı.

Sorunu gösteren bir örnek, Mertol Tulum’un eski TDK ekibinin yeni TDK kılavuzunu eleştirisine yazdığı uzun cevaptaki bir dipnotta var:

“Bana göre bir takım, pek çok, bir sürü gibi, bu da bir çok şeklinde yazılmalıdır; ancak burada prensip olarak, ‘İmla Kılavuzu’nda yer alan yaygınlaşmış şeklini kullandım.”

Mertol Tulum (Türkçe Ülkesindeki Sarsıntı, Ketebe Yayınları) bu cevap yazısını yeni TKD’nın siparişi üzerine yazdığı için onların kullanımına uymuş sanki.

Bir yazar bu kılavuzların hangisine uysun şimdi? İşte Cristina Schnettger kurum adlarında TDK’nın kılavuzuna uymuş, ama sorun bitmemiş, çünkü çalıştığı yayınevi o kılavuzu kabul etmiyor. Yazar hangi yayınevinin hangi kılavuzu kabul ettiğini mi kollamalı? Yayınevi içinde ayrı yazım kuralları uygulayan editörler yok herhalde (emin değilim), her yayınevi bir dil tutturmak istiyor.

Bana ne! Bildiğin Gibi Değil – Osmanlı‘yı Can Yayınları’na verdiğimde özellikle, üstüne basa basa belirtmiştim: Lütfen benim yazım biçimlerime uyun, kılavuzlarla anlaşamadığım durumlar oluyor. İsterseniz kitabın başına bir not koyun, ‘Yazım saçmalıkları yazarın tercihidir’ diye.

Ne oldu? Beni delirten örneklerden birini söyleyeyim: Ben ‘abdest’ yazmıştım, ‘aptes’ yapmışlar onu! Doğrusunu isterseniz hiç duymamıştım, görmemiştim bu kelimeyi. Meğer Ömer Asım Aksoy’un Ana Yazım Kılavuzu böyle yazıyormuş, yayınevi de o kılavuzu benimsiyormuş. Bana ne! Kitabı Ömer Asım mı yazdı? Beni kesseniz ‘aptes’ yazdıramazsınız, kitabımı bastırmam daha iyi. Peki, ne hakla bana ‘aptes’ dedirtiyorsunuz? Bu konuda hassas olduğumu söylememe rağmen…

Yaşar Kemal hiçbir özel adı takısından ayırmaz, ‘Saiti Beyoğlunda arıyordum’ der, ‘Orhanı İkbal kahvesinde buldum’ der… Yazmıştım daha önce, Nermi Uygur birçoğumuza göre olmayacak kelimeleri bitişik yazar…

Yayınevleri ‘Sen Yaşar Kemal misin kardeşim, haddini bil’ demek istiyor belki, ‘uyacaksın kılavuza!’ Değilim tabii de yazdığım her kelime üstünde bencileyin düşünen biriyim ben de, ezbere yazmadım, kulaktan dolma kullanmadım ki kelimelerimi.

Çevirmenlerin belki bu kadar ‘efelenme’ hakları da yok, sanki onlar söz hakkı olmayan aktarımcılar. Asıl sözü yazar başka bir dilde söylüyor, çevirmenler de onu Türkçeye aktarıyor, o kadar! Çevirmenlerin tercihleri, huyları, takıntıları, dil hassasiyetleri neden olmayacakmış?

Cristina Schnettger, bu durumda, yayınevine ya da editörüne göre seçecek yazım biçimini. Ben Can Yayınları’na başka, Ötüken ya da Dergah Yayınları’na başka yazım biçimleriyle yazacağım demek. Daha doğrusu, ben bildiğim gibi yazacağım da bu yayınevleri kitaplarımı (bu aynı kitap da olabilir, iki ayrı kitabım da olabilir) kendi farklı kurallarına göre basacaklar. Peki o zaman ne olacak yazarın/çevirmenin dil bütünlüğü? Hepsi de kendi dil bütünlüklerini tutturma peşinde ama asıl bütünlüğe sahip olması gereken yazarın dilini meşreplerine göre paralayabilirler, öyle mi?

Ortalıkta daha bir tek TDK’nın kılavuzu varken, 1947’de, dilde arınmacılığın bayraktarı Nurullah Ataç şöyle demişti:

“Doğrusunu söyleyeyim, bizim daha yazı birliğine varamamış olmamıza üzülmek şöyle dursun, seviniyorum. Yazalım, bildiğimizce, dileğimizce yazalım, bir gün gelir bu iş kendiliğinden düzeliverir.

Kendi kendine düzelmesine bırakmak istemeyince ya bir kişinin, ya bir kurulun (heyetin), hepimizin uyacağımız kurallar koymağa yetkili olacağını taplamak (kabul etmek) gerekir. Böyle bir yetke (sulta) tanımayı erenliyor muyuz? (razı mıyız)? Ben kendim için söyleyeyim hayır. Benim de sağ yazı üzerine düşüncelerim var, şimdilik birini bırakamam, birinden dönemem; onları dinlemeyen, onları taplamayan bir kimsenin, bir kurulun koyacağı kuralları da ben dinlemem, ben taplamam. (…)

İşte: Türk Dil Kurumu’nun çıkardığı İmlâ Kılavuzu vardır; ara sıra açıp baktığım olur, orada bulduğum biçim işime gelirse alırım, gelmezse almam. (…)

Başka ülkelerde birtakım kurullar olurmuş, onlar sözcükler yapıp sağ yazı  saptarlarmış (tesbit ederlermiş). Örneğin bütün Fıransız okur-yazarları Acedemie Française’in buyruklarına uyarlarmış … Doğru; ancak şu var: Acedemie Française üyeleri kendiliklerinden mi kural çıkarırlar? ‘Biz böyle olmasını istiyoruz, böyle yazacaksınız’ mı derler? Onlar da geçmişin büyük yazarlarına uyarlar: ‘Bu söz iki yüzyıldır, dört yüzyıldır böyle yazılmış, biz de böyle yazalım’ derler. Racine’den, Bossuet’den, Voltaire’den örnek gösterirler. Onlar kural koymaz, geleneği sürdürmeğe, yaşatmağa çalışır. Bizde ise sağ yazı işinde bir gelenek yoktur; olabilir mi? Biz Arap ücüklerini (harflerini) bırakıp Latin ücüklerini alalı daha yirmi yıl oldu, yirmi yılda gelenek kurulur mu? Ben üç yüzyıldır yaşayan bir kurala, doğru bulmasam da, uyabilirim: ‘ulusun bunca büyük yazarları ona uymuşlar, ben de ses çıkarmayayım’ derim; ‘yirmi yıldır böyle yazılıyor’ demek ise yetmez.”

Ataç’ın bu sözlerinden bu yana neredeyse 80 yıl, alfabenin değiştirilmesinden bu yana da neredeyse 100 yıl geçti, sorun hafifledi mi?

Dilbilimci Astrid Menz kılavuzları karşılaştırmış: ‘Kılavuzlarda ve Kullanımda Türkçe İmla‘ (Türkiye’de Dil Tartışmaları, Astrid Menz – Christoph Schroeder, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları). “… başka dillerin yazımıyla karşılaştırırsak” diyor, “Türkçenin imlasının kurallı ve kolay olduğunu kabul etmemiz gerekir” diyor. İşte fırtınalar bu kolaylık içinde kopuyor.

Ben de Ataç gibi düşünüyorum, 80 yıl sonra hala! ‘Art arda’ gibi eziyet çekmeden söylenemeyecek bir şeyi neden yazayım, ‘ard arda’, hatta bence ‘ardarda’ demek varken? ‘Aklısıra’yı neden aklımın sıra olduğunu söyleyen saçma bir mantıkla ‘aklı sıra’ yazayım? Beğenen öyle yazsın, ama benim yazışıma da karışmasın.  Kurum adlarında kesme işareti kullanılıp kullanılmamasına ise galiba pek aldırmam.

Ataç’ın dediği gibi, geleneğin gücüyle oluşmuş, oturmuş kurallar aslında artık ‘kural’ olarak bile tanımlanmaz, dilin yapısı, yapı taşıdır onlar. Yukardan konmuş kurallar ise o kurallar üstünde, dil üstünde düşünmemizi önleyici, yasaklayıcı hamlelerdir: Kural bu, uy, düşünme(sen de olur).

Menz, kılavuzların ortak tutum aldığı konularda da yaygın yanlışlar yapıldığını hatırlatıp (ayrı yazılması gereken de, da’ların ya da ki’lerin bitişik yazılması gibi) “Sorunun kaynağını bulabilmek için aslında okullardaki yazım eğitiminin metodunu ve derinliğini araştırmak lazım” diyor.

Hani hep duyarız ya “Bunca yıl eğitimini veriyoruz ama çocuklarımıza bir türlü İngilizce öğretemiyoruz” diye, asıl sorun, bunca yıl eğitim verilen çocuklara anadillerini öğretememek. (Tabii ülkedeki her çocuğun anadili Türkçe değil, o başka.)

Aklıma bir bilmece geldi. Şu cümlede hangi da’lar ayrı yazılacak, hangileri nasıl birleştirilecek: “Kanadadada, Yeni Zelandadada İngilizce konuşulur.”

OYUN – 6

En az 5 harfli kaç kelime bulabilirsin? Çıta 29’da. 9 ve 8 harfliyi bulmadan vazgeçme.

Kategori:Agora, Vitrin-mobil

Tüm yazılar: Mustafa Dağıstanlı

SON HABERLER

Buca Belediyesi işçileri beş gündür grevde

İzmir’in ilçesi Buca Belediyesi işçileri beş gündür grevde.

Taksim ve Şişhane metro istasyonları 'ikinci bir duyuruya kadar' kapalı

Yenikapı-Hacıosman metrosunun Taksim ve Şişhane istasyonlarıyla Taksim-Kabataş füniküler hattı ‘ikinci bir duyuruya kadar’ kapatıldı.

BM'den ilk açıklama: Derin endişeliyiz

ABD’nin İran’daki üç nükleer tesise saldırısının ardından BM’den ilk açıklama geldi. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, derin endişe duyduğunu söyledi.

İran, İsrail'i 30 füzeyle vurdu

İran, İsrail’i yaklaşık 30 füzeyle vurdu. Birçok noktanın isabet aldığı duyuruldu.

İstanbul'da barajların doluluk oranı yüzde 70'in altında

İstanbul’da barajların ortalama doluluk oranı yüzde 69,41 olarak ölçüldü.

ABD ordusu dünyanın en büyük uçağı üstünde çalışıyor: WindRunner
AKOM uyardı: İstanbul yağışlı havanın etkisine giriyor

Ara

DİKEN’İ TAKİP EDİN

Osman Kavala 2 bin 791 gündür hapiste

YAZARLAR

Bir Kürt feminist Halide Dündar'ın hikâyesi

Murat Sevinç

Ofansif mizah örneği olarak birkaç anayasa maddesi

Murat Sevinç

Babalar günü bu yıl da coşkuyla kutlanmadı!

Arzu Uzunali

İnsan aynı anda iki kişiyi sevebilir mi?

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Roma dondurması meselesi

Elvan Uysal Bottoni

Gelecekten ses veren siyasetçiler…

Murat Sevinç

İşgalci kelimeler

Mustafa Dağıstanlı

GÜNÜN 11’İ

Ömer Faruk Bingöl: Merkez Bankası 'bekle-gör' konumuna geçerek politika faizini sabit bıraktı

Sedat Bozkurt: Özgür Özel mi var sırada?

İrfan Hüseyin Yıldız: Irak'ta kimyasal silahlar var dendi, Libya ve Suriye'nin halklarına özgürlük götürülecekti

Gözde Bedeloğlu: Hükümet, kadınların miras haklarıyla ilgili endişe yaratan yeni bir uygulamayla gündemde

Kansu Yıldırım: ABD tarafından İsrail'e sağlanan ekonomik ve askeri yardımın tutarı 310 milyar doları geçiyor

Yüksel Aytuğ: Kuzey Ege'de millet sivrisinekten akşamları burnunu evinden dışarı çıkartamıyor

Fehmi Koru: Listedeki ilk altı ülkenin hesapları görüldü sıra yedinci ülkeye -İran'a- geldi

Nevşin Mengü: İranlılar bu savaşta bir başlarına

İlber Ortaylı: Netanyahu gibi cahil bir Amerikalı velet ki buna İsrailli denemez

Zeynep Aktaş: Yatırımcı yönünü bilançosu güçlü sanayi hisselerine çeviriyor

Güneç Kıyak: İran nükleer silah üretmeye yakın olabilir mi?

  • 9 SORUDA
  • YAZARLAR
  • AKTÜEL
  • ANALİZ
  • DİKEN ÖZEL
  • DİKEN'E TAKILANLAR
  • DÜNYA
  • EKONOMİ
  • KEYİF
  • MEDYA
  • POPÜLER BİLİM
  • SANAT
  • BU GAZETE…
  • DİKEN 10 YAŞINDA
  • Künye
  • İletişim
  • Gizlilik ilkeleri
  • Çerez politikası

"Genç gazeteci arkadaşlarıma! Bu meslek yorucu bir meslektir. Ama, insan büyük bir zevkle çalışır. Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et. Mecbur kalırsan kır, sakın satma." Sedat Simavi

×