Gıda enflasyonu deseniz o da zaten full dış güç. Dünyada bizden sonra gelen en yüksek gıda enflasyonun 9-10 katıyız. Grafiklere sığmıyoruz, taşıyoruz. Zaten bir grafikte bizim ülkeyi bulmanın en kolay yolu çok uzun süredir ya grafiğin en tepesine ya da en dibine bakmak… Olan yine garibana oluyor, değişen isimler dışında mekanizmanın zerre değişmemesi bizi yordukça yoruyor. Ekmekle bile beslenmenin lüks olduğu günler önümüzdeyken, hep beraber deliği kalmamış kemerlerimize yeni delikler açacak gücümüz bile kalmadı artık neredeyse. Beslenmenin ve doymanın lüks olduğu muhteşem bir çağa hoş geldiniz.
Bir yandan neredeyse artık fosilleşmiş, mumyalaşmış zihniyetlerin yönetmeye çalıştığı ama batırdıkça batırdığı bir gerçeklik… Bitmeyen şatafat ve limitsiz itibarın tatsız ve çakarlı ışıltısı ülkenin pek bir yerini de aydınlatamıyor. Mum dibini aydınlatmaz tabii ama dibimiz zaten karanlıktaydı, kimsenin de aydınlatmaya niyeti yoktu. Giderayak, ülkeyi dünyadan ve gerçeklikten kopartmak adına, beğenmediğimiz ve onaylamadığımız her şeyi ve her davranışı ısrarla yasaklamaya, anayasaya ve evrensel kurallara uymadığımız kaliteli bir yaşamın içindeyiz. Yapmadığınız belgeselden ötürü bile tutuklanabiliyorsunuz. Çünkü ülkemizi sevmiyorsunuz.
Bir vatandaşı sevmekle başlayacak oysaki ülkeyi sevmek. Oysa nedense babamız bizi hiç sevmedi. Çirkiniz diye sanırım. Babamız bizi sokağa çıkarmıyor mesela, arkadaşlarımızla buluşamıyoruz, buluşsak bile dağıtılıyoruz, çünkü ülkenin evrensel kuralı yasak olmuş. Yıllarca yasaklarla, yanlışlıkları değiştirmeye, düzeltmeye çalışmanın hiçbir faydası olmadı… Tüm bunlar olurken, gençlik artık iyice gerçeklikten uzaklaştı. Tüm dünyada neler oluyor neler bitiyor, elindeki telefonun parlak ekranından, kıskanarak, imrenerek kaydırıyor, kaydırdıkça da mutsuzluklarına gömülüp kalıyoruz… Eğitim sistemi öyle fantastik bir hale geldi ki, iki sayıyı çarpamayan, adresteki rakamları okuyamayan tertemiz cahil bir nesil yetişiyor, bilgisizliğimize kat çıkmaya devam ediyoruz.