ECE DENİZ
ecedeniz@diken.com.tr
@meneksecedeniz
Sezaryenle doğum Sağlık Bakanlığı ile kadınlar arasında sürekli tartışma konusu. Kadınlar bedenlerine kimsenin müdahale edemeyeceğini savunurken bakanlıksa ‘normal doğum’da ısrarlı.
Jinekolog Irmak Saraç’a göre Türkiye’de yüksek sezaryen oranının en önemli nedenlerinden biri sağlıkta özelleşme.

Resmi Gazete’de 19 Nisan’da yayınlanan yönetmeliğe göre tıp merkezinde ‘planlı sezaryen’ yapılamayacak. Ameliyathanesi bulunmayan tıp merkezinde doğum ünitesi kurulmasına da izin verilmeyecek.
Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, her 10 doğumdan altısının sezaryen olduğunu belirtmiş ve “Hedefimiz yüzde 20” demişti.

Sezaryenin anne ve bebek hayatını kurtaran bir cerrahi yöntem olduğunu söyleyen Saraç, Türkiye’de sezaryen oranının yüksekliği hakkında şunları söyledi:
“Özel sağlık kuruluşlarında bu oran yüzde 80-90 civarında. Kamuda, üniversite hastanelerinde de yüksek. Bunun en önemli nedenlerinden biri sağlıkta özelleşme.
Özelleşmeyle doktorların yalnız kalması, bunun bir ekip işi olmaktan çıkması, hekimin tek başına bir gebenin sorumluluğunu almak zorunda kalması ve doğum süresince hastanın saatler boyunca başında beklemesi koşulları epey zorlaştırıyor. Böyle olunca gebe de doktor da hiç risk almak istemiyor.
Zayıflayan ebelik sistemini de göz önüne alınca gebeler sezaryeni daha az riskli buluyor.
Çünkü normal şartlarda doğumda bir kadın için ebe desteği şart. Vajinal doğum oranlarının yüksek olduğu, sezaryen oranlarının düşük olduğu ülkelerde ebe desteğinin kadınlar için ne kadar ulaşılabilir olduğunu görüyoruz.”
Artık hamilelik öncesinden doğum sürecine kadar her şeyin ayrıntılı olarak planlanabildiğini belirten Saraç, hamile bir kadına yapması veya yapmaması gereken birçok şeyin dikte edildiğini söylüyor:
“Kadınların doğumla ilgili kaygıları, korkuları oluyor ve bunları da aşmak için yeterli danışmanlık alamıyorlar. Kamuda özellikle çok kısa muayene sürelerinin tutulması, kadının sorularının yeterince dinlenememesi, gebelik ve doğum eğitimi verilmemesi gibi sebeplerle kadınlar da sezaryeni tercih ediyor.
Aslında baktığımızda sezaryen artışının tek bir sebebi yok ama sistem de vajinal doğumu desteklemiyor.”
Sezaryen ile normal doğum arasındaki farkın anneyle bebek üzerinde belirgin etkisinin bulunmadığını sölyeyen Saraç, sezaryende anne sütünün gecikebileceğini, ama eninde sonunda geleceğini söylüyor.
Saraç’a göre iki doğum arasındaki en önemli fark şu:
“Vajinadaki flora dediğimiz doğal mikrobik ortam bebekteki bağışıklık sistemini destekleyen bir şey. Sezaryende bunun teknik olarak olması imkansız çünkü bebek karından doğuyor.”
Jinekologu, bakanlığın tutumunun ise çok sert buluyor:
“Bakanlık gerçekten, kadınların ne yapmaları gerektiğini dikte ediyor. Bir kadın yeterli desteği alsa bile her koşulda isteğe bağlı sezaryeni tabii ki tercih edebilir.
Her kadın koşa koşa sezaryen olmak isteyecek diye bir şey yok. Bunu basit bir tercih, a şıkkı mı b şıkkı mı gibi bir noktaya indirgememek lazım.”
Sezaryeni yasaklamanın tıbbi olarak mümkün olmadığını, aksi takdirde anne ve çocuk ölümünün artırabileceğini belirten Saraç şöyle devam ediyor:
“Politik olarak yasaklamak istedikleri anda her şeyi yasaklayabilirler. Ama planlı sezaryen yasaklanamaz. Bazen çok iri bebekler oluyor ya da bebeğin doğumunda bir sorun olabiliyor. Biz bunu gebelik sırasında tespit edebiliyoruz ya da kadın daha önceden sezaryenle doğurmuş oluyor. Sezaryen sonrası normal doğum risklerini kabul etmiyor. Böyle durumlarda mecburen planlı sezaryen yapacağız.
Yeni yönetmelik ‘Doğumhanesi olmayan tıp merkezlerinde doğum yaptırılmasın’ diyor. Bu doğru bir şey. Zaten doğumhane ve gerekli şartların sağlanmış olması gerek.
İkinci olarak yönetmelik bize ‘Doğumda bir sıkıntı çıkarsa sen ona sezaryen yapabilirsin, ben buna izin veriyorum ama teknik olarak planlı yapacaksan bunu mümkünse tıp merkezinde yapma’ diyor.”
Kadınlar tıp merkezlerinde ‘planlı sezaryen’in yasaklanmasının ardından peşi sıra kürtaj yasağının gelebileceğini düşünüyor. Fakat Saraç’a göre bu iki konu aynı bağlamda değil.
“Doğurganlığı artırma politikaları 2012’den beri gündemde. Bu durum kürtajı fiili olarak kamuda neredeyse yapılamaz hale getirdi. İsteğe bağlı gebelik sonlandırma, şu an itibariyle kamuda ulaşılması zor bir şey. Özel hastanelerde de her yerde ulaşılamıyor, yapılan yerlerde de gerçekten yüksek fiyatlar talep ediliyor.
Sezaryenle kürtajı aslında aynı yerde görmemek lazım. Kürtajı her daim yasaklayabilir. 2012’de yapabilirdi, şimdi de yapabilir. Hep gündemimiz olan bir konu.
Ama sezeryanı tıp merkezlerinde yasaklamasıyla kürtaj yasağını aynı bağlamda görmüyorum.”