ALTAN SANCAR
altansancar@diken.com.tr
@altansancarr
İYİ Parti Genel Sekreteri Uğur Poyraz, partilerinin HDP’ye bakış açısını ve kendi cephesinden arka planını, HDP’nin kapatılması halinde AKP’li siyasetçilerin yargılanacağı fikrinin nedenini, siyasette ‘operasyon’ iddialarını, CHP’yle ilişkilerini ve Sedat Bucak’la görüşmenin perde arkasını Diken’e anlattı.
Poyraz’a göre HDP’ye açılan kapatma davasının temelinde 6-8 Ekim olayları yer alıyor ve bundan sonra Dolmabahçe mutabakatının imzalanmasıyla AKP’li siyasetçilerin de yargılanmasının önü açılıyor.
HDP’ye eleştirileriniyse iki başlıkta topladı: ‘Terörle mesafe’ ve ‘ulusal ve uluslararası meselelere politika üretmemek.’
CHP’yle ilişkilerinin ne zaman ittifak, zaman işbirliği olduğunu anlatan Poyraz, 2019 yerel seçimleri öncesinde ittifak teklifinin bizzat İYİ Parti’den geldiğini söyledi.
CHP İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin’in ‘HDP’ye bakanlık’ açıklamalarını da değerlendiren Poyraz, “Gürsel Tekin’in açıklamalarını kişisel görüşü olarak tanımlamanın çok yeterli olduğunu düşünmüyorum” dedi ve nedenlerini açıkladı.
Akşener’e gelen ‘nitelikli’ duyum
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ‘Bizim aldığımız bazı duyumlar var iktidar partisinin İmralı’yla görüşme trafiği başlattığına dair’ demişti. Bu duyum nedir?
Bu sayın genel başkanımız Meral Akşener’e gelen bir duyum. Özelliği nitelikli olması ki genel başkanımız bu nedenle ‘Duyum’ diyor. Genel başkanımız bu tarz şeyleri kolay kolay açıklamaz. Bu konuya ilişkin derinlemesine bir bilgisi vardır ki devlet insanı duyarlılığıyla kamuoyuna açıklama yaparken ‘duyum’ şeklinde devlet aklı, ciddiyeti ve ahlakı gereği nazikçe dile getirdi. Bu duyumun özelliği sadece genel başkan seviyesinde bir duyum olması. Dolayısıyla süreci hep beraber göreceğiz.
‘Altılı masaya adaylık belirleme görevi yüklendi’
Sizin bir açıklamanız oldu geçen günlerde CHP’yle ittifak değil işbirliği halinde olduğunuzu belirttiniz. Tabii bunun ardından bir tartışma da çıktı. Bu noktada ne demek istediğinizi açar mısınız?
Söylediğim şey aslında o kadar basit ki kimse nereye tekabül ettiğini okumak istemiyor. Altılı masa, güçlenmiş parlamenter sistem için bir araya gelmiş altı farklı partinin mevcut cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ve bunun oluşturduğu cumhurbaşkanlığı makamına, bunun eylem ve faaliyetlerine ilişkin itiraz etmek, şikâyet etmek ya da buna ilişkin muhalefet etmek değil. Bunun karşısında nasıl bir sisteme ihtiyaç olduğumuza ilişkin ortaklaştıkları, son derece nazik, centilmen bir işbirliğinde beraber bir sistem tasarımına yöneldikleri bir masa.
Tarihçeyi doğru hatırlamak çok önemli. Masa cumhurbaşkanı adayı belirlemek için toplanmadı. Bu masa bir ittifak olarak da toplanmadı. Bu masa bir koalisyon ruhuyla da toplanmadı. Bu masa seçimlerde mevcut iktidardan iktidarı almak için de toplanmadı. Bu masa altı tane partinin güçlendirilmiş parlamenter sistem kararlılığını uyumlaştırması için toplanan bir masa.
Devamında Sayın (Kemal) Kılıçdaroğlu, bu masaya cumhurbaşkanı adayını belirlemesi için ilk kez atıf yaptığında ben hatta televizyonda birkaç defa “Sayın Kılıçdaroğlu’nun nezaketi ve centilmenliğidir” dedim. Sayın Kılıçdaroğlu bu konuyla ilgili kararlı ve ısrarlı vurgusu ve masanın da kabul etmesiyle süreç altılı masadaki liderlere güçlenmiş parlamenter sisteme ilişkin ortaklaşmak ve çalışmak dışında bir de olası ‘millet ittifakı’nın cumhurbaşkanı adayını belirleme görevini yükledi.
İttifaka ilişkin tanımıma gelince, 2018 seçiminde CHP, İYİ Parti, DP ve Saadet Partisi olarak dört parti ittifakta yer aldı. 2019 yerel seçimlerine giderken ittifak olma teklifini Cumhuriyet Halk Partisi’ne götüren İYİ Parti’nin kendisidir. Bunu kimse bugüne kadar dikkate almadı, çünkü genel başkanımız daha önce ifade etmiş olmasına rağmen duymamazlıktan geliniyor. 2019 yerel seçimlerinde CHP’ye ‘ittifak’ teklifini götüren İYİ Parti’ydi ve belli bir süre CHP’den bu konuda geri dönüş olmadı. 2019 seçiminde CHP ve İYİ Parti’nin ittifakı oluştu. Demokrat Parti ve Saadet Partisi 2019 yerel seçimlerinde ittifakta yer almadılar. Şimdi o zaman altılı masaya biz nasıl ittifak diyebiliriz şu an?
2018’dan önce ittifak diye bir kavram Türk siyasetinde duydunuz mu? Yok. 2018’den önce duymadığın bir kavramı 2018’den itibaren hayatının her alanına nasıl hasredebilirsiniz? Bu hastalıklı değil mi? İttifakın bir tanımı var. Cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde 50+1’i yakalayabilmek, baraj riski olan partinin baraj riski olmayan partiyle birlikte hareket etmesi veya artık oy hesabının ittifaka yazılması gibi birkaç parametresi olan bir şeydir ittifak. Yani bir seçim kararı alınacak, seçim ilan edilecek ve seçim kararı alındığı andan seçimin yapılıp sonuçların kesinleştiği ana kadarki periyodu tanımlayan bir şeydir ittifak. İki ya da daha fazla partinin seçime odaklı ilişki modelinin adıdır ittifak ve 2018 itibariyle seçim kanununda düzenlenmiştir.
‘AKP ve MHP ilişkisinin adı ‘cumhur koalisyonu’dur’
Şimdi hayatımızda bir ‘cumhur ittifakı’ tanımı var ve Meclis’te de bu işliyor. Bu da bir işbirliği mi?
Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin içindeyiz, ama yine de Meclis’te 301 olma gibi bir problem var. MHP’nin veya AKP’nin tek başına 301 olabilmesi mümkün mü? Değil!
2018 genel seçimleri bitip sonuçlar kesinleştikten sonra MHP ve AK Parti’nin tek başlarına TBMM’de 301 milletvekilleri olmadığı için bu iki parti seçimdeki ittifaklarını 301 milletvekili sayısını yakalayabilmek için devam ettirmişlerdir. Yani, MHP ve AK Parti ilişkisinin bizim geleneksel siyasetimizdeki tanımı 2018 seçimlerinden itibaren koalisyondur. AK Parti ve MHP ilişkisinin adı ‘cumhur koalisyonu’dur, ‘cumhur ittifakı’ değildir.
Dört yıldır katıldığım bütün programlarda Cumhuriyet Halk Partisi ve İYİ Parti arasındaki ilişki için nezaketli ve centilmen bir işbirliği diyorum.
‘Belediyelerdeki ilişki ittifak’
Peki belediyelerde ortaya çıkan tablo ittifak mı yoksa işbirliği mi?
Bizim 31 Mart’ta belediye seçimlerinde bir başarımız var ve dolayısıyla belediyelerdeki ilişkilerimizde ittifakımız devam ediyor. Belediyelerdeki ilişki bizim ittifakımız.
Belediye meclisinde, belediye meclis üyeleri arasında, belediye başkanlarıyla ilgili ittifak ilişkimiz devam ediyor. Parlamentodaki ilişkimiz içinse işbirliğimiz devam ediyor.
‘Cumhur koalisyonu’ Libya’yla ilgili ya da Suriye’yle ilgili bir tezkerede beraber hareket ederken, mitinglerine her iki partinin aktörleri ve teşkilatları iştirak ediyor.
CHP mitinglerine İYİ Parti iştirak etmiyor. İYİ Parti mitinglerine CHP’liler iştirak etmiyor. Milletvekilleri nezaketen geliyor, karşılıyoruz birbirimizi. Yani bunlar zaten siyasette olması gereken şeyler. Parlamentoda Suriye tezkeresinde biz ‘Evet’ dedik, CHP ‘Hayır’ dedi. Şimdi bu bizi karşı karşıya mı getirir? Hayır. İki parti bir olaya farklı perspektiflerden bakabilirler. Ama bu iki partinin birbirine hasım olmasını gerektirmiyor.
İYİ Parti örnek veriyorum, ekonomiyle ilgili, milli göç doktrinine ilişkin, eğitime ilişkin, kalkınmaya ilişkin, politika ve projelerini içeren lansmanlar yaptı. Diğer partiler de çeşitli tanıtım ve projelerini paylaşıyorlar. Bu çalışmalar partilerin Türkiye’ye hizmet etmek kararlılığının tezahürü olarak, planları, projeleri ve politikalarıyla birbirleri arasındaki rekabettir. Genel başkanımız Meral Akşener’in tabiriyle ‘işbirliği içerisinde rekabet.’
‘Kişisel görüşü olarak tanımlamak çok yeterli değil’
Gürsel Tekin’in açıklamalarıyla ilgili tartışmaları bu tanımlama içinde nereye koyuyorsunuz?
İşbirliği içerisinde hiçbir partinin diğer partinin iç işlerine karışma yetkisi yok. Genel başkanımız Yeniçağ’ın YouTube kanalındaki programda 30 yıllık tecrübesiyle bunu kısa ve öz biçimde ifade etti. Hiçbir parti diğer parti iç işlerine karışamaz, karışmamalı. Ama biz bugün iktidar muhalefet ayırt etmeksizin herkese saygı gösteriyoruz. Bugüne kadar katıldığım hiçbir programda, yazdığım hiçbir tweet’te, hiçbir açıklamamda Sayın Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı (Tayyip) Erdoğan’ı, MHP Genel Başkanı Sayın (Devlet) Bahçeli’yi ve hiçbir partinin genel başkanını kendime muhatap görmedim. Çünkü genel başkanların muhatabı genel başkanımızdır.
Bizim kavgamız kavramlarla olur, kişilerle kavga etmeyiz biz. Sayın Meral Akşener benim genel başkanım olmak dışında siyasette rol modelim ve öğretmenim. İYİ Parti’de siyaset yapan herkesin öğretmenidir. Genel başkanın en önemli özelliği şeffaflığıdır. Yani genel başkan düşündüğü konuyu, il başkanlarıyla, genel idare kuruluyla, kurucular kuruluyla, milletvekilleri ve divanıyla paylaşır. Biz onun bildiklerini biliriz, o da bizim bildiklerimizi bilir. Çünkü siyaset kolektif bir şeydir.
Kapalı kapılar ardında bir siyasi partinin içindeki bir grubun ya da bir zümrenin yaptığı bir şey değildir. O yüzden Gürsel Tekin’in açıklamalarını kişisel görüşü olarak tanımlamanın çok yeterli olduğunu düşünmüyorum. Çünkü bugün siyasi partilerin genel başkanları, divan üyeleri, parti meclisi ya da genel idare kurulu üyesi, milletvekilleri, il başkanları… Bunların hepsi kendi kademesinde belli yetkilere haiz makamlardır. Dolayısıyla Gürsel Tekin’in açıklamasında İYİ Parti’nin bu konudaki hassasiyeti belli. Bu hassasiyeti de hiçbir aşamada hiçbir platformda gizlemedik. Gerekçelerimizi de her zaman şeffaf bir şekilde dile getirdik.
Konu HDP’ye de gelmiş oluyor böylelikle. HDP’ye tutumunuz tek bir nedene mi bağlı yoksa birden fazla nedeniniz var mı? Bu konu çok tartışılıyor, sinirlerin gerildiği bir alan oluyor…
Bugüne kadar biz HDP’ye hiçbir hakarette bulunmadık. Bizim dilimizde hakaret yok. Biz HDP’ye hakaret etmiyoruz. Biz terörle olan mesafesizliğine, bu konuya ilişkin duyarsızlığına olan tepkimizi, kararlılığımızı ve farkındalığımızı ortaya koyuyoruz.
Türkiye’nin meselelerine ilişkin, ulusal ve uluslararası alandaki konulara ilişkin politika üretmeyen bir parti siyasi parti midir? HDP’nin ekonomi, sağlık, turizm, sanayi, tarım politikasını söyleyecek kimse var mıdır? Bir memlekette ana dinamikler üzerinden politikası olmayan bir siyasi parti olabilir mi? Ben Uğur Poyraz olarak bunu da eleştiriyorum.
‘Doğruyla yanlışı ayırt edemiyorlar mı?’
Bu noktada Kürt seçmeni görmezden gelmekle eleştiriliyorsunuz.
Bizler, Milliyetçi Hareket Partisi’nin politikalarına, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin politikalarına muhalif olduğumuz yerde bu partilere oy veren seçmeni aşağılamış mı oluyoruz? “AK Parti’ye böyle muhalefet ediyorsunuz ama bak AK Parti’den size oy gelmez” diye bir açıklama yapılmıyor ya da bu hususta akıllar verilmiyoruz. HDP’nin faaliyetlerine ve siyasetine muhalif olduğum alanda neden Kürt seçmenle ilgili sopa gösteriliyor? Partiler ve yaklaşımları eleştirilir. Dolayısıyla partinin politikaları, söylemleri gittiği yol sizinle örtüşmediği zaman ne yapacaksınız? Kör ve sağır gibi mi davranacaksınız? Bu mümkün mü?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni muasır medeniyetler seviyesine ulaşmasını hayal eden mavi gözlü bozkurt Atatürk’ün bize emanet ettiği bu değerler setini ve ilkelerini muasır medeniyetler taşımaya çalışırken vereceğimiz mücadelede bunu akamete uğratan bu konuda duyarsızlık gösteren her kişi, her kurum, her organizasyona aynı tepkiyi veriyoruz.
Bir tanesi vatandaşın gözünün içine baka baka, vatandaşın aklıyla dalga geçecek. Öbürü Türkiye’nin üniter devlet yapısına ilişkin hassasiyetlerle dalga geçecek, “HDP’ye bir şey söyleme, HDP’nin seçmeni üzülür; AK Parti’ye bir şey söyleme, AK Parti’nin seçmeni üzülür” denecek. Memleketi AK Parti ve HDP kıskacını da mı bırakalım?
HDP’ye oy veren seçmen ya da Kürt vatandaş hakla batılı, doğruyla yanlışı ayırt edemiyor mu? Bizim neye tepki verdiğimizi anlayamıyor mu? Neye tepki ve gösterdiğimizi göremiyor mu? Böyle bir yaklaşım olabilir mi seçmene? Seçmenin aklını ve vicdanını önemsiyor, saygı duyuyor ve seçmenin sağduyusuna güveniyoruz.
‘HDP açıklamalarım bağlamından koparıldı’
Bir dönem sizin bir açıklamanız ‘HDP kapatılması gerekir’ başlığıyla tartışmaya da açılmıştı.
Ben bir televizyon programında HDP’nin kapatılmasına ilişkin şunları dedim: “Anayasa Mahkemesi’nde bir dava görülüyor. Bu davada bir gerekçeli karar çıkacak. Bu gerekçeli kararda da neden kapatıldığı yazacak. Dolayısıyla bence HDP kapatılsın, bu gerekçeli kararda da neden kapatıldığı yazılsın. Zira bu gerekçeli karar iddianameden bağımsız olamaz. İddianame de 2015 hendek olayları değil, 6-8 Ekim olaylarını ele alınıyor. 6-8 Ekim olaylarından itibaren aldığın zaman -ki iddianamenin dörtte üçü 6-8 Ekim olayları- o zaman Dolmabahçe mutabakatı da gerekçeli kararda yazmak zorunda.”
İşin özü HDP’nin kapatılmasına ilişkin karar verildiğinde bu gerekçeli karar yazılırken 6-8 Ekim olaylarından sonraki yaşananlara kronolojik olarak yer verilecek ve Dolmabahçe mutabakatında AK Parti’yi temsilen oturanların ve AK Parti’nin de yargılanmasının önü açılacak. Bu açıklamalarım bağlamından kopartılarak “HDP kapatılsın dedi” diye verildi. Oysa orada bulunan AK Partili siyasilerin de yargılanmasının yolu açılacak, bunu atlamamalıyız. 6111 sayılı yasa çözüm sürecindeki kamu görevlilerine disiplin ve ceza muafiyeti sağlıyor siyasilere değil. Dolmabahçe’de AK Partiyi temsil edenler kamu görevlisi değildi ve 6111 sayılı yasa kapsamında disiplin ve cezai muafiyete sahip değiller. Çözüm sürecini birlikte hayata geçiren AK Parti, HDP’nin üzerine her şeyi yıkarak elini yıkayıp çıkamaz. Ne hukuk ne kamu vicdanı ne de tarih bunu kabul etmez edemez. Ben orada hukukçu kimliğimle hukuki bir değerlendirme yaptım, ama bu sadece siyasi yönüyle manşet vermek için ele alındı. Bu benim gerçekten sitem ettiğim bir şey.
‘İYİ Parti birine operasyon çekme partisi değil’
Kılıçdaroğlu, bir operasyon göndermesiyle bazı kimselere seslendi. Siyaset son birkaç gündür bu konuyu da tartışıyor. Benzer bir şeyi partiniz için düşünüyor musunuz?
Siyaset denilen oyun Türkiye’de bir şeyleri karşılıklı ima etme biçiminde ilerliyor bazen. Özel sektörde üç dakikadan fazla ayırmayacağız bir konuda siyaset üç ayını heba ediyor. Bunlara vaktimiz yok. Ben kiminle bir derdim varsa çağırır, oturur konuşurum. Çözebiliyorsak, çözeriz; çözemiyorsak sınırlarımızı belirleyerek bir mesafe ve rekabet oluştururuz. Bu da saygın bir rekabet olur.
Konvansiyonel siyaset, geleneksel siyaset böyle bir ima mana çıkartma, anlam çıkartmalarla ilgileniyor. Bunlar özel sektörün de toplumun da çok ilgilenmediği bir alan. Geleneksel siyaset bunun üzerine inşa olmuş. Dolayısıyla herkes birbirine operasyon çekmeye çalışabilir, şunu yapabilir, bunu yapabilir. İYİ Parti birine operasyon çekme partisi değil. İYİ Parti’nin buna vakit ayıracak kadar da boş vakti de yok. “Yani X konuda bir operasyon çekeyim…”, bunu oturup düşünmeye bunu oturup istişare etmeye bizim vaktimiz yok.
Biz Türk siyasetinde hatipliğe dikkat ederiz. Güzel konuşan, etkili konuşan Türk siyasetinin bütün aktörleri güzel ve etkili konuşma üzerinden Türkiye’de siyasette bir marka değeri oluşturdular. Meral Akşener bunu bir çıta yükseltti. Meral Akşener Türkiye’de üç yıldır etkili konuşmaktan daha önemli olanın etkili dinlemek olduğunu ortaya koydu. İYİ Parti’nin iki haftada bir lansmanı oluyor. Çoğu medya bunu yazmıyor ya da küçücük yazıyor. Bizim en son “Az kaldı” kampanyamız kamuoyuyla paylaşıldı. Ama medyada yer bulmadı. İktidara yakın medya tarafından “Projeniz ne” nobranlığıyla sorulan bütün projelerimiz ‘Az kaldı’ sitesinde yayımladık. Biz eğitim için çocukların sabah ve öğlen yemeğini, çiftçiye desteğin ne olacağını, ürün garantisinin nasıl oluşacağını, kırsal kalkınmada ne yapacağımızı, enerjide hangi hamleleri yapacağımızı, bunların kamu maliyesine bindireceği yükün analizleriyle birlikte paylaştık. Ama medyanın bunu kamuoyuna lanse etmemesini anlayamıyorum. Bunu çok da iyi niyetli görmüyorum.
TÜİK işsizlik rakamlarını açıklıyor, akşam televizyon programındaki magazinel tartışmalar içinde birer cümle olarak geçiyor. Gerçekten millete haksızlıktır bu yapılan.
Kamu garantili projelerde ‘sözleşme’ vurgusu
Tam da medyaya yönelik bu eleştiriniz üzerine sormayı planladığım soruyla devam edelim. Kamu garantili projeler konusunda İYİ Parti Ekonomi Politikaları Başkanı Bilge Yılmaz’ın ‘Devlette devamlılık esastır’ sözleri bir süre tartışıldı. Fakat partinizin ekonomi alanındaki vaatleri arasında bu projelerin de mercek altına alınması yer alıyor. Bu konudaki firikleriniz nedir?
Tam bir buçuk yıl önce katıldığım bir programda CHP’nin kıymetli yetkilileri “Kamulaştıracağız” demişlerdi. Bu cümle üzerine “Sanıyorum Cumhuriyet Halk Partisi’nin kıymetli yetkilileri, vatandaşın ve kamuoyunun anlayacağı dilde bunu söylemeyi tercih ettiler” demiştim. Zira hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti ilkelerini savunan İYİ Parti olarak, iç ve uluslararası hukuka aykırı bir eylem ve faaliyeti biz uygulamayız, bunu meşrulaştıramayız. Şöyle demiştim: “Burada bu konuya ilişkin yapılmış sözleşmeler var. Bu sözleşmelerde itilaf durumunda nereye başvurulacağı yazılmış. Bu sözleşmelerde yazılan usuller ve prosedürler doğru argümante edilerek ve delillendirilerek bu platformlarda Türkiye’nin hak ve menfaatleri aranır, korunur ve sağlanır.”
Şimdi bu cümleyi çevirdik bir buçuk yıl sonra Bilge Yılmaz hocanın cümleleri geldi. Aynı cümleler, aynı perspektif çünkü aklın yolu bir. Hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkesinin yolu bir. Bilge hocanın sözlerini açmayı veya izah etmeyi hadsizlik olarak görürüm. Bir bilim insanı, bir ekonomist olarak “Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak XYZ firmalarla ve yabancı ortaklarla imzalanan bir sözleşme var. Bu sözleşmede de uluslararası tahkim şartı var. Neresi? Londra. Biz geldiğimizde bu sözleşmeyi yok sayamayız. Bu Türkiye’ye müeyyideler oluşturur. Bunun metotları vardır” diyor.
Ben 22 yıllık ceza hukukçusuyum ve bunun metodu vardır. Bakılır, “Burada suistimaller nerede? Bunlar hata mı? Suistimal mi? Kasıt mı” diye sorulur. Bunların hepsinin ortaya konduğu noktada gereken adımlar atılır.
Genel başkanımızın ‘tiksindirici borç’ tanımı vardı. Tiksindirici borç doktrini, yapılacak yatırıma ilişkin ihtarı gerektiren bir konudur. Kanal İstanbul’la ilgili genel başkanımız uluslararası tahkim hukuku açısından tiksindirici borç doktrini kavramının içerdiği ihtarları TBMM kürsüsünden grubu bulunan bir partinin genel başkanı olarak yapmıştır. Bunu da kürsüden hamasetle yapmadı. Bunu uluslararası hukuktaki tiksindirici borç doktrinini hatırlatarak yaptı.
Yeni bir proje gelirse ve bu da Türkiye’nin kamu yararını barındırmıyorsa bununla ilgili gerekeni yaparız. Öncekilerle ilgiliyse onun da prosedürü vardır. Ama bu prosedür “Sözleşmeleri iptal edeceğiz, kamulaştıracağız” şeklinde değil. Uluslararası platformda meşru, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin saygınlığına yakışır, bu konuyla ilgili suistimali olanların ifşa olduğu, suistimaller sebebiyle Türkiye’nin uğradığı zararların da tazminine gidecek yolu açabilecek hukuk vizyonuna ve hukuki altyapıya sahibiz. Bütün yol haritası hazır. İYİ Parti varsa artık stratejik akıl var. İYİ Parti varsa duygusal değil rasyonel akıl var. İYİ Parti varsa çözüm var. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin saygınlığını muhafaza ederek vatandaşımızın tek kuruşuna bir halel getirmeden tüm suistimallerin tazmini sağlanacktır. Kimsenin şüphesi olmasın. Hangi hileye hangi hurdaya başvurdukları önemli değil. Bütün reçetelerimiz hazır kuruşu kuruşuna tazmin edilecek.
‘Sayın Bucak’la eski günlerden sohbetler edildi’
Son soru, geçtiğimiz gün gerçekleştirilen Sedat Bucak ziyareti veya görüşmesi sonrası farklı tartışmalar başladı. Özellikle milletvekilliği teklifi olduğu yazılıp çizildi. Bu görüşmede siz de oradaydınız, konu gündeme geldi mi?
Genel başkanımız Gaziantep Havalimanı’nda yaklaşık 1500- 2 bin araçla karşılandı. Bu araçların oluşturduğu konvoyla Şanlıurfa’ya kadar eşlik ettiler. Şehrin girişinde de gene aynı sayıda araç vardı. O bölgedeki teşkilatlar da vatandaşlarımız da bu tür misafirperverliği önemsiyorlar. Bu onların misafirperverliği, İYİ Parti organizasyonu değil. Şimdi zaman zaman medyanın belli alanlarında ya da sosyal medyada bu konuyla ilgili birtakım talihsiz paylaşımlar okudum. O bölgenin misafirini ağırlama, misafirinin bağrına basma şeklini kimsenin aleyhte yorumlaması doğru değil.
Genel başkanımız burada il ve ilçe başkanlarımızın hazır olduğu bir toplantı gerçekleştirdi. Devamında da Şanlıurfa’daki 600’e yakın kanaat önderi, iş insanı ve STK başkanıyla bir öğlen yemeği yedi. Akşam saatlerinde genel başkan istirahatte geçmişti ve Sayın Bucak’ın bir daveti vardı. Çok eskiden de bir dostlukları ve tanışıklıkları var. Hava da 45 derecenin üzerindeydi ve otelden çıkılacak gibi değildi. Sayın Bucak da çok nazik bir davette bulunuyordu ve genel başkan da ‘Hadi bir uğrayalım’ dedi. Heyette Sayın Salim Eseroğlu, Sayın Ümit Dikbayır, Şanlıurfa il başkanımız ve genel başkanımızın iki danışmanı vardı. Ondan sonra hep beraber Sayın Bucak’ın misafir olduk. Eski günlerden sohbetler edildi. O siyasetin daha uzlaşmacı, birbirine daha tahammüllü olduğu dönemler yad edildi. Güzel bir sohbet oldu ve misafirliğimiz sona erdi.
Ne olduysa güneydoğudaki dört bin, beş bin araçlık konvoy görüntüsü ve Sayın Sedat Bucak’la genel başkanımızın sohbeti sonrasında bir anda İYİ Parti’yi HDP’yle sınamak projesi devreye sokuldu. İYİ Parti’ye her teveccüh artışında aynı cümleler, aynı örnekler, aynı karşılaştırmalar aynı isimler, aynı yorumlar, aynı akıllar, aynı büyük siyaset mühendislikleri devreye giriyor. Genel başkanımız bunu öyle güzel tanımladı ki; ‘geleneksel eylül linci’ dedi katıldığı programda. Düşündürücü olan bu devreye sokulan projeler, ama bu projeler bilinsin ki beyhude çabalardır. Genel başkanımız İYİ Parti’yi kurarken bize bu sürecin meşakkatli ve zor olacağını, bedel ödemeye hazırsak bu sürece girmemiz gerektiğini çok net ifade ettiği için bunlar artık şaşırmıyoruz.
Yani bu görüşmede milletvekilliği konuşulmadı…
Çok samimi söylüyorum, böyle bir şey olacak olsa bile bu tür ortamlarda konuşulmaz. Bu işin profesyoneli değilim, ama burada konuşulacak bir konu değil. Ortada seçim yok. Bunların konuşulacağı zaman şimdi değil. Şu an seçimin ne zaman olacağı belli olmayan bir alanda milletvekili listeleri, milletvekilleri sıraları konuşulmaz, konuşulmamalı da. Gerçeği yansıtmıyor. İlgili haberleri yazanlardan bir kişi de arayıp hiç kimseye sormadı. Bir kişi arayıp sorsa, burada söylediğimi söyleyeceğiz. Gizli saklı değil, çekinilecek bir durum yok.
Genel başkan görüşmelerinin tamamını genel merkezde yapar. İl dışındaysa ve İstanbul’daysa evine davet eder ya da hemen evinin bitişiğinde çalışma ofisi vardır. Orada görüşmelerini yapar. Sokağa bir tane kameraman koysalar her şeyi görürler zaten. Meral Akşener’in siyasette gizli kapaklı hiçbir şeyi yok. Dört buçuk yıldır bunu anlamamakta ısrar edenlerin niyetiyle ilgili şüphem var. İktidara yakın medyayı anlarım. Onaylamamak başka bir şey ama anlıyorum. Bir konudaki hakikati iyi biliyor, farkında ama vefa duygusuyla da bunu manipüle etmesi lazım.
Üzüldüğüm iktidara yakın olmayan, objektif duran ya da iktidara yakın olmamakla birlikte muhalefete yakın olan medyanın hakikati yakalayamaması. Televizyon programında toplu iğne başı kadar yoruma mahal vermeyecek şekilde başlık ‘İttifak değiliz, işbirliği yapıyoruz’ dedim. Konu nerelere getirildi.