BARIŞ TUĞRUL
20 Aralık 2015 genel seçimlerinin ardından hükümet kurma çabalarının başarısızlıkla sonuçlandığı İspanya’da halk yeniden sandık başına gidiyor.

Soldan sağa, PP lideri Mariano Rajoy, PSOE lideri Pedro Sanchez, Ciudadanos lideri Albert Rivera ve Podemos lideri Pablo Iglesias TV’de yayınlanan canlı tartışma programında… Fotoğraflar: Reuters
General Francisco Franco diktatörlüğünden bugüne anayasal monarşi ile yönetilen ülkede iktidarı geleneksel olarak merkez sağ (Halk Partisi) ve sol partiler (İspanya Sosyalist İşçi Partisi) paylaşıyordu. İki parti hegemonyası 20 Aralık 2015’in ardından Podemos ve Ciudadanos gibi yeni oluşumların da oyuna dahil olmasıyla son bulmuştu.
Babası I. Juan Carlos’tan 2014 yılında tahtı devralan Kral VI. Felipe, 20 Aralık 2015 seçimlerinde birinci parti gelen Halk Partisi (Partido Popular – PP) lideri Mariano Rajoy’un hükümeti kurmaya talip olmaması üzerine, görevi seçimlerde en yüksek ikinci oyu alan İspanya Sosyalist İşçi Partisi (Partido Socialista Obrero Español – PSOE) lideri Pedro Sánchez’e vermişti.
Sánchez’in yeni sağ liberal oluşum Ciudadanos’un (Vatandaşlar) genç lideri Albert Rivera’yla birlikte iktidara gelebilmek için imzaladığı anlaşmanın hükümet kurmak için gerekli olan 176 sandalyenin gerisinde kalması ve İspanya solunun yeni sesi Podemos’un bu oluşuma destek vermemesi üzerine, Kral yeni seçimler için 26 Haziran 2016 tarihini işaret etmişti.

Podemos lideri Iglesias, solunda Birleşik Sol lideri Alberto Garzon ile.
‘Birlikte Başarabiliriz’ ittifakı
Yeni seçimlerde 20 Aralık sonuçlarının tekrar edeceğine dair yorumlar yapılsa da, tarih yaklaşırken dikkat çekici değişiklikler oldu. 20 Aralık’ta yüzde 20,68 oy alarak üçüncü büyük güç olan Podemos’un lideri Pablo Iglesias, mayıs başında bir dönemin İspanya Komünist Partisi’nin de içinde bulunduğu Birleşik Sol (Izquierda Unida) ile seçim ittifakı kurduklarını ilân etti.
Her iki oluşumun tabanı da koalisyona güvenoyu vererek ‘Birlikte Başarabiliriz’ (Unidos Podemos) adı altında 26 Haziran seçimlerine girmeye yeşil ışık yaktı. Merkez medyanın La Razón, ABC, El Mundo ve El País gibi yüksek tirajlı gazeteleri tarafından başarılı olma ihtimali düşük görülen koalisyon, İspanya Sosyolojik Araştırmalar Merkezi’nin (CIS) Mayıs’ta yayınladığı bir ankete göre yüzde 25,6 oy oranıyla PP’den (yüzde 29,2) sonra ikinci parti haline gelmiş durumda.
PSOE’nin oyu bir puan düşüşe yüzde 21 olarak görünürken, birlikte hükümet kurma girişiminde bulunduğu Ciudadanos ise yüzde 14,5 ile dördüncü parti.
PSOE için kırmızı çizgi İspanya’nın bütünlüğü

PSOE lideri Pedro Sanchez
Anketle ortaya çıkan tablo hükümet kurmanın bu defa da kolay olmayacağı yönünde. Parti liderlerinin açıklamalarına bakarak tahmin yürütmek de zor gibi. Nitekim Unidos Podemos önderliğinde sol bir koalisyona PSOE lideri Sánchez sıcak bakmazken, bu olasılığın 176 sandalyeyi bulması da kolay değil. Bu durumda kendi geleceğini tayin hakkı için referandum talep eden Katalan solu ERC ve Bask Sol koalisyonu EH Bildu’nun da desteğinin aranması gerek.
Pablo Iglesias ve Alberto Garzón referandum fikrine sıcak bakarlarken PSOE ise İspanya’nın bütünlüğüne karşı her türlü tehdidi ‘kırmızı çizgisi’ ilân etmiş durumda.
Iglesias ve Garzón ise PSOE’ye zeytin dalı uzatırken bu konudaki çizgilerini değiştirmiş görünmüyor. El País gibi PSOE’ye yakın yayın organları olası bir Unidos Podemos – PSOE ittifakının parti içi çatışmalara sebep olacağını vurgularken, Sánchez de anketlere itibar edilmemesi çağrısında bulunuyor.

Ciudadanos lideri Albert Rivera
Öte yandan Ciudadanos da Venezuella rejimi tarafından finanse edildiğini iddia ettiği Podemos’un içinde yer alacağı bir hükümet fikrine oldukça mesafeli.
Sol korkusu ‘Büyük koalisyon’ getirir mi?
Bir diğer olasılık ise iki merkez sağ partinin, PP ve Ciudadanos’un merkez sol PSOE ile kurabileceği ve Aralık 2015’ten sonra Rajoy ve Rivera’nın ısrarlı çağrılarına rağmen Sánchez tarafından sürekli geri çevrilen ‘büyük koalisyon’ teklifinin, ülkeyi üçüncü kez genel seçimlere götürmemek için bu defa kabul edilmesi ihtimali. İspanya’nın kısa parlamenter demokrasi tarihinde geleneksel olarak rakip olan iki büyük partinin kuracağı bir hükümet ihtimali, bu kez biraz daha mümkün görünüyor.
Özellikle her üç partinin de genel ekonomi politikaları bakımından benzerlikleri, son dönem PP hükümetinin başını epey ağrıtan Katalunya özerk bölgesinin bağımsızlık referandumu süreci ve İspanya’nın bölünmez bütünlüğü konularındaki katı tutumları, bu ihtimali biraz daha gerçekçi kılıyor.
Ne var ki, kraliyet ailesine de uzanan yolsuzluk iddiaları, aşılması gereken sorunlardan biri. PSOE’nin her türlü yolsuzluk iddiasında mevcut hükümeti suçlayan tavrı ve uyguladığı kemer sıkma politikaları ise, iki partinin bir araya gelmesini güçleştiren etkenler.

İktidardaki PP’nin lideri Başbakan Mariano Rajoy
Olası hükümet senaryoları sınırlı, ancak ikinci kez hükümet kurma başarısızlığı ve seçimlerin tekrar edilmesi ihtimali de yok. Her ne kadar El Mundo Unidos Podemos’lu olası bir senaryonun piyasaları tedirgin edeceğini şimdiden duyurmuş olsa da, hükümetsiz geçen zamanın da güven telkin ettiği söylenemez.
Mevcut durumda kilit konu PSOE’nin merkez sağ ile mi, yoksa radikal bir sol ile mi koalisyona dahil olacağı. Hangisi gerçekleşirse gerçekleşsin yürütme tek parti zamanlarındaki kadar rahat olmayacak, bu da etkin muhalefetin siyasi arenada ağırlığını hissettireceği anlamına geliyor.
Brexit İspanya’da sandığa nasıl yansıyacak?
İki gün önce gerçekleşen ve ayrılma taraftarlarının galip geldiği Britanya referandumunun sonuçlarının da İspanya’da seçim sandıklarına yansıması bekleniyor. Dört favori partinin liderleri seçimler öncesi son pozisyonlarını buna göre belirledi. El Mundo’da yer alan habere göre, Brexit’in muhtemel ekonomik etkisi Rajoy’un mesajini güçlendiriyor, PP lideri Avrupa entegrasyonu projesini her koşulda savunuyor.
PSOE ve Ciudadanos ise benzer referandumların Katalunya’nın olası tek taraflı bağımsızlığı meselesi gibi hassas konularda kötü örnek olacağını vurguluyor. Özellikle de çoğunluğu AB’de kalma taraftarı olan İskoçya’da Brexit sonucu sonrasında yeni bir bağımsızlık referandumu fikrinin gündeme gelmesi bu endişeyi artıran bir gelişme olabilir.
Podemos’un söylemi ise İspanya’nın Euro bölgesinden çıkması, ulusal para birimi egemenliğini sağlaması ve kendi geleceğini tayin hakkına dayanıyor. Podemos durumdan endişe duyacak olmalı ki hareketin lideri konumundaki Pablo Iglesias ‘uluslararası meselelerin seçim kampanyasına karıştırılmamasını’ talep etti. Konuyla ilgili olarak Iglesias ayrıca partisinin uluslararası ilişkiler sorumlusu Pablo Bustinduy’un Manchester’da AB’de kalma taraftarı bir etkinliğe katıldığını da hatırlattı.