KAAN SEZYUM
Kabuslardan kabus beğen…
Bol güneşli, çok sıcak ve kapkaranlık bir haftaydı. Her gün yeni bir korkunçluğun işareti gibiydi.
Demokrasimiz ve insanlığımız büyük bir buzdağına çarpıp hızla su alıyor. Kimse de “Abi gemi batıyor galiba” demiyor, her kesimden farklı sloganlar, kınamalar ve karşılıklı üretilen sınırsız nefretle düdüklü tencere içinde bir gündem…
Haberler iyi: Sıkıntı yok!
Öncelikle güzel bir haberle başlayalım. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Bey’e göre otoriterlik ya da diktatörlük gibi bir ortam yokmuş ülkede.
Bunu kendisinden öğrendiğimiz iyi oldu.
Sokağa çıkma yasakları, binlerce internet sitesinin kapatılması, kafaya göre ülkede komple internetin mandallanması, gazetecilerin, öğrencilerin, yazarların “Bildiğin terörist bu” diyerek paketlenmeleri, hiçbir konuda kamuoyunun fikrine saygı gösterilmemesi – hürmet edilmemesi, devletin tüm mekanizmalarının her zaman bildiği gibi davranması, hiçbir şekilde vatandaşın söz hakkının bulunmaması, iş cinayetleri davalarının sistematik bir biçimde sürekli patronlar lehine sonuçlanması… Falan filan bunlar zaten her yerde olan şeyler.
Allah sizden ve şu güzel tivitinizden razı olsun İbrahim Bey. Sayenizde birdenbire pırıl pırıl olduk.
Bir de bu vesileyle herhangi bir durumda eleştirel görüş ya da farklı bir fikir sahibi olanları da ‘darbeye destek’le suçlayabiliyorsunuz. Bence de en doğru şey.
Haberler daha da iyi!
Bakın tanıştırayım, kendisi başbakan yardımcısı. Bu ülkede hem de, yani gündemi filan takip edebilecek, ülkede olan biten olaylardan haberi olacak, en azından genel bilgi / kültür olarak bizim kadar gündemle ilgili bir insan.
Yani son bir yıldır PKK, IŞİD, TAK, PYD, FETÖ ve benzeri örgütlerin her türlü korkunç terör saldırısını filan hatırlıyor olması lazım değil mi?
Daha Van’da yaşanan PKK saldırısının üzerinden birkaç gün geçmişken Gaziantep’te yaşanan korkunç terör saldırısı ardından bakınız ülkemizin ‘başbakan yardımcısı’ ne diyor?
Kendisi bunu diyor.
Demek ki zamanda yolculuk mümkünmüş.
Demek ki son bir yıl içinde hiçbir şey olmamış gibi ‘Ülkeyi teröre teslim etmeyeceğiz’ muhabbeti hala yapılabiliyormuş.
Sevgili Canikli umarım bu açıklamayı ‘çok düşünmeden’ yapmıştır. Çünkü (biraz düşününce ve olayları art arda sıralayınca) sadece son bir yıl içinde ülke teröre teslim olmuş gibi görünüyor neredeyse. Ülkenin bu duruma gelmesinde herkesten çok onu yönetenlerin sorumluluk alması gerekirken, geldiğimiz şu noktada sayın Canikli “Teslim etmeyeceğiz inşallah” diyebiliyor.
İşte ben bizim siyasetçilerimizdeki bu özgüveni seviyorum.
İşte ben bizim siyasetçilerimizdeki bu rahatı seviyorum.
Olan olmuş, sorumlular bulunacaktır, araştırma komisyonu kuralım, vb yapıcı fikirler yok. “İnşallah teslim etmeyeceğiz” gibisinden ortaya bir öneri var.
Bu tutum bana aşırı alkollü arabaya binip eve dönmek isteyen bir şoförün yolda taklalar attıktan sonra arabanın içinden çıkıp “İnşallah bi kaza olmayacak” demesi gibi geliyor.
Yani ne diyeyim? Aniden hızlıca kınasaydı bile daha anlamlı olurdu.
Kaçan var kaçamayan var
Yıllarca her durumda bu ortamla birlikteliğini göstermiş olanlar sanki başkalarıymışcasına arkada şu fotoğraflar hatıra kalıyor. Bir “Kandırıldık”, bir “Allah affetsin” tüm suçlamalardan aklıyor bizim siyasileri.
İşte gerçekten cemaatlere karşı dik duruş da bunu gerektiriyor sanırım.
Esed ya da Esad bize farkmaz…
Biz ülke olarak her şeye bir isim takmayı çok seviyoruz. Sevmediğimiz şeylere de isimler, lakaplar, kısaltmalar buluyoruz. Hatta bazen o kısaltmaları bile farklı okuyor, yazıyor, söylüyoruz. Işid olsun, Daiş olsun, Deaş olsun, İsil olsun mesela… Esad, Esed ya da Krdşm Esad gibi…
Hatta çoğu politikacımız parti isimlerini bile birbirinden farklı oluyor. Mesela CeHePe, CeHaPe ya da Ak Parti – AKePe gibi. Yani bir noktada duruşunuzu o şeye ne isim taktığınız da açıklıyor, ya da açıklamıyor gibi tuhaf bir politik dik duruşumuz var.
Şimdi de başbakan açıkladı, açılım olmayacak, yeni barış süreci olmayacak. Suriye’deki krize değinen Yıldırım, “Türkiye, altı ay içinde Suriye konusunda aktif rol oynayacak. Esad geçiş döneminde muhatap kabul edilebilir ama Suriye’nin geleceğinde yeri olamaz. Türkiye, Suriye’nin etnik olarak bölünmesine izin vermeyecek” değerlendirmesinde bulundu…
Haber metinlerinde dikkatimi yıllardır kullanılan ‘ESED’in ‘ESAD’ olarak değişmesi dikkatimi çekti ama bir yanlışlık da olabilir.
Dik durmak, eğilmemek, bükülmemek, müzakere etmemek, anlaşmamak, barışı baskı ve güçle sağlamak en doğru şey bence de. Esed isterse ESET anti virüs yazılımı olsun, bize farkmaz!
Haberin videosu burada, ben açıkcası ‘Esad’ dendiğini duyamadım, siz belki dikkatli dinlerseniz bi şeyler duyarsınız. Dediğim gibi burası Türkiye, kime ne olarak hitap ettiğiniz değil, ne kadar dik durduğunuz önemli.
Çok sırt ağrısı oluyor aksi takdirde.
Mesela burada gayet net Esed diyor. Demek ki bir bildiği var. Amerikalılar ya da İngilizler gibi ‘Assad’ mı desin yani?
Zor durumdakiler için beklenen açıklama!
Yıllardır severek ve isteyerek belirlediğiniz politik ve avantajlı konumunuzdan mı sıkıldınız? Bir zamanlar “Abi” çektiğimiz cemaat birden bire devletin bir numaralı düşmanı mı kesildi? Hakkınızda “Bu da darbe destekçisiymiş” derler diye mi çekiniyorsunuz? İşte beklediğiniz açıklama geldi…
Siz de kısa bir süre için hızlı davranıp “17-25 Aralık’tan sonra FETÖ’yle görüşmüyorum” diyebilirsiniz.
Üzülmeyin, tek kandırılan siz değilsiniz ama yine de hızlı davranın isterseniz.
Fırsatlar bitmez, gözyaşları tükenmez
Zor durumdakiler ve hala zor durumda kalanlar, az önceki kampanyamızı kaçırdıysanız yeni yüzümüz Barınç’la tanışın. Belki de siz de onun gibisiniz, belki de siz de feci şekilde yıllarca ve defalarca hunharca kandırıldınız ve sonra da bir kenara atıldınız.
Alın size köprüden önce son çıkış.
Dev test: Hangi çiçeksiniz?
Benim gözümde bir siyasetçinin inandırıcı ve güvenilir olması için sadece tutarlı olması yetiyor. Bu tutarlılık mantıksal, eylemsel ya da fikirsel olabilir. Aynı zamanda da hatasını kabul etmesi, öz eleştiri getirebilmesi gibi şeyler de var ama zaten bunlara gelene kadar…
Neyse, aşağıdaki iki açıklamayı okuyun ve siz hangi çiçeksiniz karar verin.
Bir slogan, bin slogan
Bazen enteresan bir slogan gördüğüm zaman bir süre şaşırıyorum.
Tıpkı Google’ı etkin bir biçimde kullanan Egemen Bey’in yanındaki bu slogan gibi bir slogan olduğunda da seviniyorum. Çünkü artık ülkemizin sıradan sloganlara değil, adam gibi sloganlara, eleştiriler karşısında dik duracak, eğilmeyecek sloganlara ihtiyacı var diye düşünüyorum.
Buyrun kendiniz tanık olun…
Sonrasında bu sloganın kullandığı mantık, yeni tanımlamalar için doğuruculuğu ve biraz da kolektif bilinçle şu sloganlara ulaşmak da mümkün.
Konu kilit…
İnsanlar dedikoduyu çok seviyor. İnsanlar birbirini linç etmeyi de çok seviyor. İnsanlar, diğer insanların ne kadar kazandığı hakkında dedikodu yapmayı da çok seviyor.
İnsanlar nedense “Ya böyle bi işten bu kadar para kazanılır mı?” diye konuşmayı da çok seviyor. İnsanlar haber yaparken ne yazdığını da bilmiyor.
Ekteki haber bu hafta çok konuşuldu. “Diceylikten o kadar para mı kazanılır” ya da “Yaptığı iş diceylik değil, yazıklar olsun oraya gidenlere”ye kadar her tür öfke ve tepki internetin her yerinden aktı.
Ben ise haberi yapan kardeşimin kullandığı bir kelimeye taktım: ‘Dj kulübesi.’
Niyeyse artık, ne demekse istediği. Ya da bilmiyorum belli etmiş içindeki cahilliği.
Jöle değil slime
Bu hafta yerli Yutuberlarımız slime’ı keşfetti. Böyle jel gibi, jöle gibi, her devrin adamı gazeteci gibi bi şey slime.
İşte sizlere (yani henüz bu mezalimle tanışmamış olanlara iki dev slime videosu)
Slime’dan sarık yapmak. Bence bu videodan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı ve öyle de oldu. Mevzu 10. dakikada çığırından çıkıyor. O zamana kadar izlemeseniz de olur.
Bu da aile içinde yaşanan küçük eğlenceler ve slime konulu nefis bir çalışma. (Videonun sonuna kadar sesli gülme ihtimaliniz %80’in üzerinde)
Gündemden kaçıp robota sığındım
Gündem leşe bağladıkça ister istemez bünye sanata sepete, güzel şeylere biraz bakıp “Ah ulan dünyada böyle şeyler de oluyor, insanlar güzel şeyler de düşünüp yapıyorlar” diye düşüneyazıyorum.
Haberlerden ya da ülke gündeminden kaçtıkça inceden bir huzur ve akıl açıklığı da gelmiyor değil aslında. Vazifem gereği her gün haber bakmak yüzünden olduğum için yüreğim timsah derisi gibi kalınlaştı. Her gün üzülmekten, her gün korkmaktan, her gün yitenleri, yitirilenleri görmekten duygularımız bile eşiğini yükseltti.
Neyse moralleri bozmayalım, işte karşınızda 1986’da yapılmış ilk Pixar filmi Luxo Jr.’ın ‘kamera taşıyan robot sistemler’ tarafından tekrar canlandırılmış hali. Robot mobot dedim, alet 4.5 çekiyor. Boru değil…
Bu Pixar’ın orijinal filmi, 1986
Bu da aynısının robotlu mobotlu olanı. Hassasiyet ve temizlik robotların kırmızı çizgisi….
Metallica’dan yeni video
Metallica’nın yıllardır “Abi adamlar çok bozdu yeaaa” eleştirilerine karşın yapmadığı hamle, atmadıkları takla kalmadı. Ne yapsalar, eski Metalikacılar “Abi bu albüm de cacık, his yok” diyor zaten. Yumuşak ya da Black Album gibi başka bir kapıya yönelseler zaten biterler, peki bu adamlar nereye doğru müzik yapacak?
Sonuçta “Unforgiven 2” diye parçası olan bir grup, ama bunun yanı sıra Master of Puppets ya da Ride The Lightning albümleri de bu ekibin eseri (Boğaz’da ‘Lüfer 5’ diye de tekne var sonuçta).
Neyse, uzun lafın kısası geçen gün yeni albümün habercisi ilk parçaları “Hardwired” piyasaya çıktı.
Benim fikrim, bu parçadan önce Metalika (şirket olan) güzel bir pazar araştırması yapmış. Hayranlarının en sevdiği parçalarına, internette en çok like basılan eserlerine göz atmış. Sonra da eldeki gitar rifleriyle bu parçayı oluşturmuş.
Olmaz demeyin, sonuçta Metalika büyük bir fabrika aslında. Bir sürü çalışanı, yıllık milyonlarca dolar sakalı var. Bir noktadan sonra istese de bağımsız bir iş yapamayacak kadar büyüyor gruplar. Bu da onların geldiği büyümedeki son noktayı işaret ediyor kanımca.
Dinleyin, kararı siz verin. Ben yine de eski yılların hatırına sever gibi oldum ama çok da heyecanlanamadım. Artık yaşlanıyoruz herhalde. Dinleyiciler ise olumlu yaklaşmış gibi görünüyor yorumlarda.
Hadi yine Metalika’ya sevgimizi azaltmayalım. Alın size bir de Metalika ve Mahsun Kırmızıgül mash-up’ı…
Kapatırken
Bu hafta çok kötü şeyler oldu, belki ileride daha kötü şeyler olacak ama umutsuzluğa alışmayın. Bir arkadaşım Doğu ve Ortadoğu’dan topladığı müziklerden şöyle güzel bir liste yapmış. Açın, dinleyin kafanız serinlesin.
Güzel şeyler hala oluyor, istemeniz yeter.