Dünya kesif bir kirlenme ve asıl beteri beslenme krizine doğru gidiyor. Nüfusun artışında azalma bekleniyor. Ama bu herhâlde öbür çöküşü karşılayacak kadar olmayacak. Gelecekte su ve gıda problemi büyüyecek ve kavgalar bunun etrafında dönecek. Türkiye coğrafyasının ve stratejilerinin kesinlikle değişmesi gerekiyor. Biz bloklar arasında kesin taraf tutan ve kavgaya bir taraf-ta katılan bir unsur olamayız.
Avrupa demek Konrad Adenauer’un General De Gaulle ile anlaşması demekti. Birinin kömürü, diğerinin metali yeterli değildi. İtalya’da ise hiçbiri yoktur. Fransa ve Almanya İtalya’yı kültürel yavru olarak aileye soktular. Kuzey’in zenginliği Güney’in faaliyetleri artar diye düşündüler. İlk başta çok parlak, çok geçmişi şanlı, görünümü hoş olan birliğin zamanla Almanya politikası yüzünden aşırı büyümesi ile doğan problemler işin rengini değiştirdi. İlk başta girmek isteyen ve Fransa’nın engellemesi ile geciken İngiltere, Avrupa’ya girdikten sonra hayal kırıklığına uğradı. Yakın zamanda da (Brexit) çıktığına pişman olmuştu. Ama raporlara göre bu pişmanlığı unutturacak bir düzelmeye giriliyor. Avrupa’nın dertleri bitmedi.
Tabii kaynakları sınırlı ama daha çok dağınık olan bu kıtada şimdi istenen iş gücü, yani insan unsuru istenmeyecek ölçüde feci bir patlamaya girmiştir. Afrika’dan ve Asya’dan göçler nasıl önlenecek? Türkiye’nin göç politikasını yönlendirmeye yönelik yaptıkları malî dolandırıcılıkların bile pek işe yaramayacağı açık. Ama daha büyük bir tehlike var; azalan nüfus, cemiyetin bünyesini değiştiriyor. Ne yapmak zorundalar? Gelen göç-menleri mi alsınlar? Yeni cemiyeti kurmak için istenen çeşnideki malzeme değil. Yoksa doğrudan doğruya hayatı mı değiştirsinler? Kim ne derse desin eskiden tahayyül bile edemeyecekleri bir görece refaha, yaşama alışan tüketim merakları artan toplumların artık Tevrat’ın emrinde olduğu gibi hırslarından vazgeçip mütevazı hayata dönmeleri mümkün değil.