ELMAS TOPCU
@topcuelmas
Avusturya’da yeni ‘İslam Yasası’ yarın parlamentoda oylanacak. 1912 yılından beri varolan ve Avrupa’da birçok ülkeye de örnek gösterilen ‘İslam Yasası’, Müslüman cemaatlere tüzel kişilik veriyor, din derslerinden dini hizmetlere kadar, devletle Müslümanların hukuki ve sosyal ilişkilerini düzenliyordu.
Son üç yıldır ise ülkedeki Müslüman cemaatlerle müzakere eden Avusturya hükümeti yeni bir tasarı hazırladı ve bunu yarın parlamentonun oyuna sunmaya hazırlanıyor. Yeni bir İslam Yasası çıkarılmasının en önemli nedenlerinden biri gençler arasındaki radikalleşmeyi engellemek. Yasa çerçevesindeki bir diğer önemli nokta da ülkeye yurtdışından imam getirmek yerine Avusturya’da yetiştirilmesini sağlamak. Müslüman cemaatler, yasayı kendilerini zan altında bırakan bir uygulama olduğu gerekçesiyle eleştiriyor.
Almanya’da da Hristiyan Birlik üyelerinden bir grubun, benzer bir yasanın oluşturulması için çalışma yürüttüğü haberleri medyada yer alıyor.
Biz de İslam Yasası’nı ve bunun hazırlanmasına gerekçe gösterilen radikal İslam tartışmalarını Viyana Üniversitesi din eğitimi (din pedagojisi) bölümü öğretim üyesi ve İslami Araştırmalar Enstitüsü‘nden ilahiyatçı Prof. Dr. Ednan Aslan ile konuştuk.
İslam adına kurulan yapılara bir standart getirmeyi amaçladığını savunduğu yasanın tüm sorunları çözemeyeceğini vurgulayan Aslan, “Asıl durumu sorgulaması gereken Müslümanlar” diyor.
IŞİD sorununun çözüleceğine inandığını belirten Ednan’a göre asıl sorun ise ‘şiddet teolojisi.’
Her cami yapan ben imamım, cemaatim demesin diye…
Öncelikle Avusturya’daki İslam Yasası nedir?
Bu yasa 1912’den beri olan bir yasaydı. 100 yıl sonra yenilenmesi istendi. Üç yıl boyunca ‘İslam Cemaati’ (IGGiO) ile devlet çalıştı. Üç yıldan beri bütün kurumlar ve Müslüman cemaatleri bunun kapsamını biliyordu. Yalnız radikal İslam tartışmaları gündeme gelince, uluslararası dikkatler de çevrilince birden tepkiler ortaya çıktı.
Bu kanunun en önemli özelliği, Müslüman cemaatlerin yurtdışından Avusturya’ya memur olarak getirdikleri kişileri, imam olarak çalıştırmasını engelliyor. Bu imamlar dışardan gelemez demek değil, memur olarak bir başka devletin adına camilerde çalışamaz, bunlar bir başka devlet tarafından finanse edilemez. İkinci nokta da, kurulacak Müslüman cemaat derneklerinin İslam Cemaati’ne(IGGiO) bağlı olması. Amaç İslam adına, Müslümanlar adına kurulan yapılara, derneklere bir standart getirmek, böylece her önüne gelen, her cami yapan ben imamım, cemaatim demesin diye.
Bu özellikle radikal İslamcı küçük yapıların varlığını frenlemek için sanırım
Biliyorsunuz, Avrupa’da iki oda tutan kişi, ‘Burası cami, ben de imamım’ diyor. Amaç bunun önüne geçmek.
Asıl sorgulaması gereken Müslümanlar
Almanya’da da Hristiyan Birlik’ten bir çalışma grubunun bir İslam Yasası için kolları sıvadığı söyleniyor. Radikal islacı eğilimleri kontrol altına almak için iyi bir yol mu?
Radikal İslamı yasalarla engellemek riskli. Eğer İslam Yasası Avusturya’da gençlerin Suriye’ye gitmesine engel olmuyorsa, Almanya’nın böyle bir yasayla bunun önüne geçmesi mümkün değil. Radikal İslamcılık başka bir fenomen, onun sebeplerini anlamak lazım. Sebeplerini anlamadan bir kanun yapmanın anlamı yok. Almanya’nın yapabileceği en iyi şey, bu insanlar neden Suriye’ye savaşmaya gidiyor, bu soruyu çeşitli perspektiflerden değerlendirmek iyi olur.
En önemlisi de 9-10 yıl bizim okullarımızda okuduktan sonra radikal İslamcılara katılan çocuklar demokrasi hevesini niye kaybediyor? Düşünebiliyor musunuz, 10 sene devlet okulunda okumuş bir çocuk, Rakka’daki köle pazarına gidip kadın satın alabiliyor. Bu, Müslümanlar açısından sorgulanması gereken bir sorun. Zaten hiçbir kanun bütün sorunları çözecek düzeyde olamaz. Netice itibariyle bu kanun bir sinyal verebilir sadece. Asıl durumu sorgulaması gereken Müslümanlar.
Bunların İslam’la ilgisi yok demek sorumsuzluk
Ama bir çok Müslüman, radikal İslamın zaten dinle alakası yok diyor. Var mı?
Bunların direkt İslam ile alakası var. Bir insan Fransa’da ‘Allahü Ekber’ diyip, insanları öldürüyorsa, ‘Lütfen beni öldürme’ diye yalvaran birisinin kafasına ‘Allah büyüktür’ diyerek kurşun sıkıyorsa, ‘Bismillahirrahmanirrahim’ deyip kafa kesiyorsa, kadın pazarından köle satın alıyorsa, bunların İslam ile direkt alakası var. Yok demek sorumsuzluk olur.
Mesela İslamın bütün mezheplerine göre eşcinsellerin öldürülmesi dinin gereğidir, izin verilen bir şey değil, istenilen bir şeydir. Ha bir fark var. Hadis kitaplarında dağdan atın diyor. Rakka’da dağ olmadığı için de yüksek binadan atıyor, duvarı üzerine yıkıyor. Bunların hepsi fıkıh kitaplarında, aktüel fıkıh kitaplarında da var.
Teoloji din haline getiriliyor
Kur’an‘da da yeri var mı?
Biz daha Kur’an‘a gelmedik. Dindeyiz daha, din dediğimiz şey teoloji. Bu teoloji, büyük oranda peygamberin ölümünden sonra hakim güçlerin bize din diye dikte ettiği bir olgudur. Kuran’ın kendisi problemin esası değil. Kur‘an neticede kapalı bir kitap, bitmiş bir kitap, biz aklımızla bu kitaba bir yön verebiliriz. Hiçbir din bitmiş değildir. Dinleri bir süreç içinde anlamak gerekir. Din insanların aklıyla şekil verdikleri bir yaşam biçimi. Ama bizim teoloji dediğimiz, dinin somutlaşmış yüzü. Bu somutlaşmış yüz, çeşitli insanlar tarafından, çeşitli bilim adamları tarafından din durumuna getiriliyor. Sorun Türkiye’de veya Almanya’da birçok insan Kur’an‘ı okumamıştır. Okusa da anlamaz zaten.
IŞİD’in yaptıkları, mevcut teolojinin görülen yüzü
Neden?
Dil yabancı. Efendim uzun bir kitap, konular birbirinden kopuk. Bizim Müslümanların çoğu dini ilmihal üzerinden tüketir. O nedenle, bu tüketilen din, hakim güçlerin, özellikle Emeviler ile başlayan süreçte hakim güçlerin bize hazırladığı bir din projesidir. Şu anda Müslümanların sorunu, radikal İslamın Kur’an‘da var olup olmadığı değildir, asıl soru teoloji bunu nasıl açıklıyor.
Bizim Kur‘an ile yüzleşmeden önce yüzleşmemiz gereken bir sürü hadis kitapları, bir sürü ilmihal kitapları, bir sürü akide kitapları var. Bu, elimizde din diye tükettiğimiz kitaplar, IŞİD’in yaptığının da temellerini oluşturuyor. IŞİD’in yaptıkları, mevcut teolojinin tutulan, görülen yüzüdür. Eğer Müslümanlar diyorlarsa ki bunun İslam ile alakası yok, lütfen kaynaklarına baksınlar. Ama diyorlarsa ki çok güzel, o zaman gidip o şeriat devletinde yaşasınlar.
Şiddet teolojisi IŞİD’den daha büyük bir sorun
Çok güzel diyen var mı?
Bence çoğu şok oluyor bu görüntüler karşısında. O zaman bunu bir fırsat bilip, bizim din diye tükettiğimiz kaynaklarla acımasız bir mücadele içine girmemiz gerekiyor, yoksa bu anlayış, IŞİD bitse bile yeni IŞİD’lerin alt yapısını oluşturan bir terör, bir şiddet teolijisidir. Bu teolojinin üstesinden gelmemiz gerekiyor. Ben IŞİD sorununun çözüleceğine inanıyorum, asıl bu şiddet teolojisi sorunu IŞİD’den daha büyük bir sorun.
Halifelik 8’nci yüzyıldan bu yana bir sorun
Ve IŞİD’den önce de vardı. El Kaide, El Sabap…
8’nci yüzyıldan beri var. Hz.Muhammed’in ölümünden sonra Ebubekir 40 bin insan öldürüyor veya öldürülüyorlar. Köyler yakılıyor. Peygamberin ölümünden sonraki halifelik, başından beri bir sorun. 2‘nci halife öldürülmüştür. 3’ncü halife öldürülmüştür. 4’ncü halife öldürülmüştür. 5’nci halife öldürülmüştür. Kerbela’da sadece Hz.Hüseyin değil, bütün peygamber ailesi öldürülmüş. O nedenle halifelik konsepti Müslümanların başında 8’nci yüzyıldan bu yana bir sorun.
Erdoğan’ın hakimiyetinin temelleri AKP’nin iç dünyasındaki şiddet teolijisine dayanır
Peki şiddet teolojisi ile yüzleşme yüzlerce yıldır neden yapılamıyor?
Çeşitli nedenleri var, örneğin bu ‘şiddet dini’ hakim güçlerin işine yarıyor. Bir örnek vermem gerekirse, tabii bu biraz derin teoloji, Müslümanların ilk derin teolojik tartışmaları, kaderiyye* ile cebriyye** mezhepleri arasında çıkan ilk tartışma şudur: Devletin öldürmesi Allah’ın muradı mıdır? O dönem hakim Emevi teolojsının savunduğu şudur: “Biz sadece Allah’ın elinde bir aletiz. Biz öldürüyoruz ama karar Allah’ındır”. Bununla işte peygamber ailesini öldürmüşler. Kabe’yi yıkmışlar.
Esasında Horasan’dan çıkan akaidi bir okul olan maturidilik***, şiddet temelli Arap hakimiyetine karşı bir direniş teolojisidir. Horasan’da Arap olmayan Müslümanların yaptığı bu zayıf direniş, muvaffak olamadı. Siyasi İslam, 20’nci yüzyılda da onları sildi, süpürdü. Şiddet teolojisi baskın geldi, çünkü devletlerin cinayetlerini tanrısal bir görev durumuna getirdi. Bugün Fas’tan Ürdün’e, Suudi Arabistan‘a hepsi kendilerini şiddet teolojisiyle meşru hale getiriyorlar. Onun için şiddet teolojisi gerekli. Hatta Türkiye’de şu andaki Tayyip Erdoğan’ın hakimiyetinin temelleri de AKP’nin iç dünyasında bu şiddet teolojisinden kaynaklanır.
Cinayet de işleseler itaat edin
Neyi kastediyorsunuz?
AKP içinde Tayyip Erdoğan’ın bir ’emir’ gibi olan konumu iç dünyalarından kaynaklanır. Yakın çevresinde ona sorgusuz sualsiz biat etmek, dediklerinin sorgulanmaması da bu teolojiyle yakından alakalı bir anlayıştır.
Şiddet teolojisi, mesela, ‘Başınızdakiler cinayet dahi işleseler, namaz kıldıkları sürece, onların sözlerine itaat edin’ diyor. Diğer fıkıh kitaplarına da baktığınızda, mevcut Arap diktatörlerinin temeli de buna dayanıyor.
Özgürlüklerin olmadığı bir toplumda yüzleşme olmaz
Şiddet teolijisi diye tanımladığınız olgu, küresel bir dünyada Müslüman ülkeler ve çevresiyle sınırlı kalmıyor. Milyonlarca Müslümanın yaşadığı, çok kültürlü Batılı toplumlar da var. Yüzleşme nerede ve nasıl olacak?
Deveye sormuşlar boynun niye eğri diye, nerem doğru ki demiş. Özgürlüklerin olmadığı bir toplumda yüzleşme olmaz. Dürüst yüzleşme olmaz. Eğer bir profesör arkadaş teoloji fakültesinde, ‘Ben bunu söylersem, yarın beni işten atarlar’ diye korkuyorsa, işten atılmanın ötesinde, öldürürler diye korkuyorsa, aileme saldırı olursa diye korkuyorsa, beni sürerler diye korkuyorsa, yüzleşme olmaz.
İslam teolijisi reforme edilecekse bu Batı dünyasında olur
Özgürlüklerin, hani Almancasıyla Mündigkeit’in yani özgür iradenin, reşitliğin olmadığı toplumlarda yüzleşme olmaz. Türkiye’de mesela, gençlerin özgür düşünme becerileri olamıyorsa, eğitim bunu vermiyorsa, o okullardan teolojiyi sorgulayacak insanların yetişmesi de zor. Her teolojinin temelinde, özgür düşünme becerisine sahip insanların olması gerekir. Özgür düşünemeyen insan hiçbir şeyi sorgulayamaz, çünkü onlar köle olarak yetiştirilirler. İslam dünyasının en büyük sorunu, insanları köle durumuna getirmek.
Mısır’da mesela Sisi El Ezher Uleması’na diyor ki ‘Lütfen şu teolojiyi reforme edin’, çünkü teoliji şu an ona zarar veriyor. Ama asıl şu sorunun sorulması gerekiyor: ‘İlkokuldan beri sorgulama, reform becerisi olmayan insanların teolojiyi sorgulayıp, reforme etmeleri mümkün mü?’
Bu söyleyeceğim ukalalık ya da Batı merkezli düşünme olarak anlaşılmasın, ama İslam teolojisi reforme edilecekse, hadi onu da bırakalım, kendimizle mertçe yüzleşeceksek, bu Batı dünyasında olur, çünkü özgür düşünme hürriyetimiz var.
Devletler de belli bir İslam tipini yaşatmak istiyor
Hz.Muhammed’in karikatürü çizildi diye yaşananları biliyorsunuz. Charlie Hebdo saldırıları var, son olarak Kopenhag…Dedikleriniz nasıl olacak?
Biz Viyana’da bir şekilde seminerlerimizde bunu ele alıyoruz. İşte polis geliyor koruma amaçlı, anayasayı koruma teşkilatı geliyor, buna rağmen bazı şeyler söyleniyor. Bu zor bir süreç. Ama yine de Batı‘da elini taşın altına koyan meslektaşlarımız oluyor. Yalnız Batı‘da bizim karşımızda olan bir de devlet var. Devletler de belli bir İslam tipini yaşatmak istiyor.
Batı, hiçbir zaman İslam dinini Avrupa’nın bir parçası olarak görmedi
Hangi tipi mesela?
Almanya da Avusturya da mesela, 50 yıldan fazladır Müslüman ülkeden göçmenler almış, ama Müslümanların hiç bir sorununu kendi sorunu olarak görmemiş devlet. Suudi Arabistan imam gönderiyor, öğretmen gönderiyor. Türkiye imam gönderiyor, öğretmen gönderiyor. Fas, Tunus öğretmen gönderiyor. Oysa dışardan gelen her yatırımın belli bir beklentisi var. Batı, hiçbir zaman İslam dinini Avrupa’nın bir parçası olarak görmedi, özellikle göç alan ülkeler buna meyletmedi son yıllara kadar. Şu an karşı karşıya kaldığımız tablo, beraber ürettiğimiz bir tablo.
Sen sürekli Türkiye’den imam istersen, gelen imam da elbette belli bir ideolojiyi ve teolijiyi beraberinde getirir. Balkanlar’da Suudi Arabistan’ın yatırımı 1990’lardan beri milyonların üzerinde. Sadece Priştina’da bir fakülteye verdiği para 3 milyon dolar. Bütün teoloji fakültelerini Suudi Arabistan finanse ediyor veya diğer Körfez ülkeleri. Burdan 3 bin kişinin IŞİD’e gitmesi doğal bir netice!
* Kaderiyye: Kaderiyye de cebriyye’nin tersine, insanın kendi iradesi ve kudreti olan, Allah’ın bir müdahili olmadan fiillerine kendi güç ve iradesiyle yerine getirdiğine inanan itikadi mezhep.
** Cebriyye: İnsanın fiillerinin gerçek failinin Allah olduğunu, kulun Allah tarafından önceden takdir edilmiş fiilleri yaptığını, yani kaderi savunan mezhep.
*** Maturidilik: Dinin, nakil yani kuran ile hadis ve akıl yolu öğrenileceğini savunur. İslam’ı, kucaklayıcı biçimde anlamayı esas alır ve dinin özünü zedelemeyen farklılıkları hoşgörür.