İHSAN DAĞI
Neredeyse tüm ‘denge ve denetim’ mekanizmalarının ortadan kalktığı, iktidarın cumhuriyet tarihinde görülmemiş düzeyde bir partinin ve hatta bir kişinin elinde toplandığı ve bu partinin ve kişinin de kendilerini hukukla sınırlı görmediği bir dönem 7 Haziran’da sona erdi.
Kendilerini ‘tarihi bir misyon’a sahip, Tanrı tarafından ‘seçilmiş’ kişiler, bir ‘dava’nın ‘öncü liderleri’, ‘yeni bir medeniyet’in kurucuları olarak görenler konjonktür gereği yücelttikleri ‘milli irade’den ‘dur’ ihtarını aldı. Bu ihtardan sonuç çıkaracaklar mı, emin değilim.
Evet, geçmişte olduğu gibi zayıf dönemlerinde pragmatist politikalara yöneleceklerdir, ama ‘siyasetin dava, demokrasinin araç, işbirliğinin hile olarak kodlandığı zihin dünyaları’ değişmeyecek.
AK Parti de ister alır dersini, ister almaz
13 yıllık AK Parti örneğinde gördük ki ‘güç’le buluşan İslamcıların her biri ‘zorba devletçik’lere dönüşüyor. Bu, tecrübeyle sabit; unutulacak bir tecrübe de değil. Türkiye dersini aldı, AK Parti de ister alır dersini, ister almaz.
7 Haziran seçimleriyle ‘otokrasinin kurumsallaşması’ aşamasından geri döndük. Ve bugün koalisyon seçeneklerini konuşuyoruz. Neresinden baksanız büyük bir ‘normalleşme’ bu. Böyle bir koalisyonun içinde AK Parti ister olsun ister olmasın, heveslendikleri ‘tek adam’, ‘tek parti’ düzeni olmayacak.
Yeni dönem tam bir ‘demokratik restorasyon’ dönemi olabilir; eğer AK Parti’nin dışarda kaldığı bir koalisyon hükümeti kurulabilirse. Bunun için CHP, MHP ve HDP’nin birlikte hareket etmesi gerekiyor. Üçlü koalisyon, MHP’nin veya HDP’nin dışardan desteklediği bir CHP azınlık hükümeti veya CHP’yle MHP’nin veya HDP’nin hükümette olduğu, HDP’nin veya MHP’nin dışardan destek verdiği koalisyon modelleri matematiksel olarak mümkün.
Erdoğan’ın anayasal sınırlarına çekilmesi, gelecek seçimlere AK Parti’nin devlet kaynaklarını kullanarak gitmesinin engellenmesi böyle bir modelde mümkün olacaktır. Ayrıca AK Parti muhalefetle test edilecek, seçimlerle ‘gelindiği gibi gidildiğini’ de öğrenecektir.
Bu modellerde temel sorun, MHP’yle HDP’nin bir araya gelmesi; olmadı, birinin içerde olduğu bir hükümet modeline diğerinin dışardan destek vermesi.
Geniş tabanlı koalisyon ‘büyük barış’ anlamına gelebilir
CHP, MHP ve HDP’nin bir şekilde işbirliği sonucu kurulacak bir koalisyon modeli Türkiye için ‘büyük barış’ anlamına gelebilir. Yakın zamana kadar Kürt sorunu konusunda oldukça tepkisel ve ulusalcı bir çizgide siyaset yapan CHP’yle Soğuk Savaş sonrası dönemde varlığını Kürt sorunu üzerinden tanımlayan bir MHP’nin memleketin temel sorunlarını çözmek için HDP’yle diyalog içinde olması son yıllarda iyice biriken ‘siyasal ve toplumsal gerilim’i azaltmanın en etkili yollarından birisi olabilir.
Laik, muhafazakar, Kürt ve Türk kimliklerinin birbirini dışlamadan ve ötekileştirmeden ‘müzakere yoluyla siyaset’ mekanizmasını işlettikleri bir Türkiye’de siyaset yeniden tanımlanır, normalleşme tamamlanır. HDP’nin Türkiyelileşme politikası, dolayısıyla Kürt siyasal hareketinin Türkiye’ye entegrasyonu süreci devam eder; ‘Ortadoğulaşma’ dinamiklerinin çekim alanından uzaklaşılabilir.
Ayrıca, CHP’nin ‘yaşam biçimi siyaseti’nden ‘hizmet siyaseti’ne ve ‘sosyal demokrat’ ideolojik duruşa geçişi sürebilir. Son yıllarda söylemleriyle farklı kesimleri kucaklayıcı bir yaklaşıma yöneldiğini iddia eden CHP’nin iktidarında ‘dindar, milliyetçi ve Kürt’e ne denli eşit hizmet götürme iradesine ve isteğine sahip olduğu test edilebilir.
Kısa vadeli bir seçim hükümeti olması da gerekmez
Böyle bir koalisyonda CHP, MHP ve HDP’nin ‘ortak kesen’i AK Parti’nin Gezi’den beri demokrasiyi, hukuk rejimini, toplumsal barışı ve bölgeyle ilişkileri zedeleyen politikalarını onarmak, AK Parti’nin icraatlarını Meclis ve hukuk denetimine açmak olacaktır. Bu, demokratik restorasyon demektir.
Üstelik böyle geniş tabanlı bir koalisyonun kısa vadeli bir seçim hükümeti olması da gerekmez. Dört yıllık bir barış, kalkınma ve AB ile entegrasyon hedefleriyle başarılı bir ‘icraat’ hükümeti de olabilir. Hem Türkiye’nin iç koşulları, hem bölge ve dünya koşulları böyle bir hükümetin başarısı için oldukça uygundur.
Ama bütün bunlar olmayacak gibi, çünkü MHP’den gelen mesajlar HDP’li bir desteğe sıcak bakmadıkları yönünde. Bu açıklamalarıyla MHP kendini sadece AK Parti ile koalisyona mahkum ederek olası bir AK Parti-MHP koalisyonu için bile elini zayıflatıyor. Ayrıca HDP’nin Türkiyelileşme projesini bloke ediyor. 6.5 milyon oy almış, Türkiye’nin 14 ilinde birinci gelmiş bir partiyi dışlamak, yok saymak onların Türkiye ile bütünlüklü siyaset yapmasını istememek anlamına gelir.
AK Parti’yle koalisyon bütün ortakları yaralar
CHP’li bir başka koalisyon modeli AK Parti ile kurulacak ‘büyük koalisyon’. Ancak seçmenden AK Parti’nin yaptıklarını onarmak, yapmadıklarını yapmak için oy isteyen CHP şimdi onunla koalisyon kurduğunda AK Parti’ye yeniden iktidara taşımış olacak ve bunu tabanına anlatmakta zorlanacaktır.
AK Parti’yle koalisyon bütün ortakları yaralar. Böyle bir koalisyondan ‘küçük ortak’ın büyüyerek çıkması kolay değil. İster CHP, ister MHP olsun AK Parti’nin ortakları bir sonraki seçimlerde oy kaybetmemek adına hem koalisyonda bulunacaklar hem de Meclis’te diğer muhalefet partileriyle birlikte hareket ederek yolsuzluklarla, devletteki kadrolaşmayla, yargıdaki siyasallaşmayla mücadele etmeyi deneyeceklerdir.
Bu da AK Parti’yle koalisyonun iç çekişme ve çatışmalarla sürekli bozulma riski altında olması, karar almakta zorlanması ve de kısa ömürlü olması sonucunu doğuracaktır.
HDP, ‘solun en büyük partisi’ olma şansını yakalayabilir
CHP’nin böyle bir koalisyonda güçlü bir şekilde varlığı AK Parti’yi frenleyebilir belki. Barış süreci de bir şekilde devam edebilir. Ama AK Parti’yle işbirliği yapan bir CHP’nin tabanındaki sol-sosyalist-demokrat unsurlar HDP’ye, milliyetçi-ulusalcı oylar MHP’ye kayabilir.
Böyle bir koalisyon durumunda ‘sol’da ana muhalefet işlevini HDP’nin göreceğini unutmayalım. HDP’nin adeta ‘ana muhalefet partisi’ olduğu bir durumda, eğer HDP Kürtleri temsil etme özelliğinin yanısıra ‘sol’ kimliğini de öne çıkarmaya devam eder ve bu bağlamda da Türkiyelileşme vizyonunu sürdürürse bir seçim sonra ‘solun en büyük partisi’ olma şansını yakalayabilir.
Sonuç ne olursa olsun, Türkiye’de siyaset kurumu bir süredir unuttuğu bir şeyi yapıyor; müzakere. Müzakere edilen ve geri adım atılan demokrasi, özgürlük ve hukukun üstünlüğü gibi ilkeler olmadığı sürece müzakereler sonucu çıkacak her hükümet modeli meşrudur; performansına göre bir sonraki seçimlerde ödüllendirilir veya cezalandırılır.