MESUDE ERŞAN
@mesudersan
mesudeersan@diken.com.tr
Pozitif-iz Derneği’nin hazırladığı “Türkiye’de yaşayan HIV Pozitiflerin 2021 Yılı’nda Maruz Bırakıldıkları Hak İhlalleri Raporu”na göre, 2020-2021 arası uğradıkları hak ihlalleri üç kat arttı.
Pozitif-iz Derneği, 2021 yılı boyunca kendisine gelen başvurulardan 140 başvurucunun maruz bırakıldığı hak ihlallerini raporladı. Etkiniz Hibe Programı kapsamında Avrupa Birliği desteğiyle hazırlanan raporla, 2021 yılında Pozitif-iz Derneği’ne gelen başvurular üzerinden geçmişe yönelik hak ihlali raporlaması ve hukuki çözümleme yapıldı.
En büyük sıkıntı sağlığa erişimde
140 başvurunun 62’sinde (yüzde 44’ünde) sağlığa erişim hakkına ilişkin mevzuata dayalı hak ihlalleri, 36’sında (yüzde 25’inde) çalışma hakkına ilişkin mevzuata dayalı hak ihlalleri, 23’ünde (yüzde 16’sında) kişisel verilerin korunması mevzuatına ilişkin hak ihlali, 11’inde (yüzde 8’inde) ceza hukuku mevzuatına dayalı hak ihlali, 5’inde (yüzde 4’ünde) aile hukuku mevzuatına dayalı hak ihlalleri ve kalan son 4’ünde (yüzde 3’ünde) ise askeri mevzuata dayalı hak ihlali yaşandı. Derneğe 2020’de 42 başvuru gelmişti.
Gelen başvurunun illere göre dağılımına bakıldığında en çok başvuru İstanbul’dandı. Rapora göre bu durum, en çok ihlalin İstanbul’da yaşandığı şeklinde yorumlanamaz. Pozitif-İz Derneği’nin İstanbul’da olması, en çok başvurunun İstanbul’dan gelmesinde etkili olabilir. İstanbul’un yanı sıra İzmir, Ankara, Kayseri, Antalya, Adana ve Bursa’dan da birden fazla başvuru geldi. Diğer illerden 36 başvuru, yurtdışından ise 2 başvuru alındı.
‘Sağlık çalışanları da HIV’le ilgili yeterli bilgiye sahip değil’
Söz konusu rapora göre, 2021 yılında da Covid-19 pandemisinin HIV ile yaşayanlar üzerindeki etkileri devam ederken, özellikle sağlık alanında yaşanan hak ihlalleri de arttı. Başta aile hekimleri olmak üzere, sağlık çalışanlarının HIV ile ilgili yeterli bilgiye sahip olmaması; tedaviden kaçınması, hastaya ayrımcılık uygulaması neticesinde, HIV ile yaşayan kişiler sağlığa erişimde büyük engellerle karşılaştı.
Bunlara ek olarak Ağustos 2021 tarihinde Medikal Ulak (MEDULA) sistemi, sağlık hizmeti sağlayıcılarının erişimine açıldı. Raporda, “MEDULA’nın açılması, kişisel verilerin korunması açısından başlı başına kurumsal bir hak ihlaliyken, bu sebeple yaşanan ‘sağlık hakkına erişimin engellenmesi’ gibi yeni hak ihlallerine de yol açtı. 2020 yılına göre üç kat artan hak ihlallerinin büyük bir kısmının nedeni oldu” tespiti yer aldı.
MEDULA, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ile sağlık tesisleri arasında elektronik reçete onay-provizyon sistemi. Bunun üzerinden, SGK anlaşmalı tüm hastaneler, aile ve işyeri hekimleri de dahil olmak üzere doktorlar, yatan servis hemşireleri, rapor sekreterlikleri, eczacılar ve kalfaları, kişilerin sahip olduğu tüm tanı ve hastalıklar, kullanılan ilaçlar, ne zaman hangi kuruma gidildiği gibi bilgilere hastanın TC numarasını girerek ulaşılabiliyor. Başta HIV, hepatitler yahut diğer enfeksiyonlar, psikiyatrik, nörolojik hastaların açısından sistemin erişime açılması sorunlara yol açabiliyor.
MEDULA kişisel verileri açıyor
Raporda şu değerlendirme yer aldı: “MEDULA’nın açılması, HIV ile yaşayanların damgalanma, önyargı ve ayrımcılığa uğrama kaygılarını artırdı. Sisteminin açılması, kişisel verilerin korunması bağlamında başlı başına kurumsal bir hak ihlali iken; bu sebeple yaşanan sağlık hakkına erişimin engellenmesi gibi yeni hak ihlallerine de yol açtı. Derneğe gelen kişisel verilerin korunmasına ilişkin 55 adet hukuki yardım talebinin yaklaşık 20’si MEDULA sisteminin sağlık hizmeti sağlayıcılarının erişimine açılması ve buna ilişkin işyeri hekimlerinin sisteme erişimi neticesinde özel hayatın gizliliği, çalışma hakkı, kişisel verilerin korunması gibi haklara ilişkin bilgi edinme talebine yönelikti.”
Kişisel Verileri Koruma Kanunu, kişilerin veri güvenliği ve gizliliği anlamında birçok koruma sağlıyor. Ancak bu kanun maddelerine ek getirilen birtakım düzenlemeler kamu sağlığı gerekçe gösterilerek, HIV ile yaşayanlar da dahil birçok kişi açısından gizlilik bağlamında birçok ihlale sebep oluyor.
Tedavi ve takip için başka şehirlere gitmek zorunda kaldılar
Rapor, hangi branşta olursa olsun, HIV ile yaşayan sağlık çalışanlarının mesleklerini yapmalarına tıbbi ve hukuki hiç bir engel bulunmamasına karşın, MEDULA’nın erişime açılmasından en çok onların etkilendiğini ortaya koydu: “HIV ile yaşayan sağlık personelleri izinleri dışında tanılarının öğrenilmesi, damgalanma ve ayrımcılık kaygıları nedeniyle, kendi çalıştıkları kurumun enfeksiyon servislerine bile başvuramadılar. Tüm bu olumsuzluklar neticesinde tedavi ve takipleri için farklı bir hastaneye, hatta başka şehirlerdeki bir kuruma gitmek zorunda kaldılar. İhlalleri sağlık çalışanlarının yapması ve yine bunlara sağlık çalışanlarının maruz kalması ise ironik.”
Raporda yer alan tespitlere göre 2021’de de pandemiyle birlikte HIV ile yaşayanların tanı ve takipleri de büyük ölçüde aksadı. Bu süreçte Gönüllü Danışmanlık ve Test Merkezleri’nin (GTDM) bazı dönemlerde kapalı olması, sağlık kuruluşlarında Covid-19 ile temastan kaçınma nedenleriyle kişiler teste gidemedi ve HIV statülerini netleştiremedi. Dolayısıyla da tedaviye erişimde gecikmeler yaşandı. Enfeksiyon hastalıkları hekimlerinden randevu almak, tedavilerinin başarısını/başarısızlığını izlemek ve sağlık durumu hakkında bilgi edinmek neredeyse imkânsız hale geldi.
Yine pandeminin özellikle ilk aylarında Covid ve HIV ilaçları hakkında çıkan haberler, HIV ile yaşayanların COVİD-19’a karşı risk grubunda yer alıp almadığına ilişkin Sağlık Bakanlığı tarafından net bir açıklama olmaması, kronik sağlık durumuna sahip kişilerin idari izinli sayılmasına rağmen HIV ile yaşayanların bu konudaki durumunun bir türlü netleşmemesi gibi haller de, 2020 yılında olduğu gibi 2021 yılında da HIV ile yaşayanların büyük kısmı için ayrıca ve ekstra zorlu geçmesine sebep oldu. Nihayetinde ise HIV ile yaşayanların hak gaspında hiçbir bilimsel ve meşru dayanağı olmayan onlarca önyargı saikli sebebin arasına, pandemi de bir yenisi olarak eklendi.
‘Birden çok hak ihlali yaşıyorlar’
Yaşanan ayrımcılık ve damgalamanın sistematik olduğunu belirten derneğin gönüllü avukatı Cihan Tuğcu, “Çalışmada her ne kadar 140 vaka incelenmiş olsa da, derneğe gelen başvuru sayısı bundan çok daha fazla. Başvuruların bir kısmının çalışmaya dâhil edilememesinin sebebi, kişilerin ayrımcılığa maruz kalacakları kaygısıyla haktan faydalanmaya dönük adım atamamaları. Rapordan elde edilen diğer bir çıkarım ise, ihlallerin çok çeşitli sosyal ilişkilerde ve çeşitli hukuk alanlarında kimi zaman komplike bir şekilde var olduğu gerçekliğini gösteriyor. Yaşanan ihlallerin ise pek çoğunda çeşitli haklar birlikte ihlal edilmişti.”
Rapordaki bulgulardan biri, yabancı uyruklulardan gelen başvuruların, geçmiş yıllara göre artması. Çoğu Türkmenistan, Özbekistan ve Kırgızistan gibi Türki devlet vatandaşlığına sahip başvurucuların tıbbi kaynaklara erişim hakkı, Genel Sağlık Sigortası (GSS) sistemlerinin kapalı olması sebebiyle ihlal edildi: “HIV ile yaşayan yabancı uyruklu kişiler de ne yazık ki günlük hayatta Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı HIV ile yaşayanların maruz bırakıldığı ihlallerle karşı karşıya kaldılar ve bu karşılaşma çoğu zaman yabancı olmaları sebebiyle daha yakıcı etkilerle kendini gösterdi. GSS sistemi HIV tanısı almış yabancıları da kapsamalı.”
Sağlık çalışanlarına HIV’le yaşayanlara eşit hizmet çağrısı
HIV’in yönetilebilir bir sağlık durumu olduğuna ve HIV ile yaşayanların herkes gibi hakları bulunduğuna vurgulayan Pozitif-iz Derneği kurucu üyesi Çiğdem Şimşek “En başta HIV ile yaşayanlara yalnız olmadıklarını ve her ihtiyaç duyduklarında yanlarında olduğumuzu hatırlatmak istiyoruz” dedi. Sağlık çalışanlarını ihlalleri yaratan değil, doğru bilgilenerek önleyen olmaya ve eşit hizmet vermeye davet eden Şimşek, yasa yapıcılara da seslendi: “Herkesin sahip olduğu hakları eşit koruyan, ayrımcılık ve damgalama yaratan yasa, mevzuat ve uygulamaların kaldırılmasını talep ediyoruz. Pozitif-iz Derneği olarak hem HIV yayılımını durdurmak hem de HIV ile yaşayanlara yönelik hak ihlallerini sona erdirmek için, hız kesmeden çalışmalarımıza devam edeceğiz. HIV hakkında yetersiz ve yanlış bilgiler, yanlış inanışlar ve yapılan hak ihlallerini meşrulaştırıyor ve yaygınlaşmasına hizmet ediyor. HIV’e ve HIV ile yaşayanlara yönelik ayrımcılık engellenmediği sürece yayılım artarak devam edecektir.”
Hekim olmak sorun yaşanmayacağı anlamına gelmiyor
Çocuk hastalıkları uzmanı 30 yaşındaki çocuk doktoru Alihan’ın HIV pozitif olduğunu öğrenme süreci ve sonraki gelişmeler tabloyu ortaya koyuyor. Yedi yıllık hekim olan Alihan hep kamuda hekimlik yapmış.
Alihan küçük bir ilin, küçük bir hastanesinde yıllık çalışan taramasında 2018’de HIV pozitif olduğunu öğrendi. O zamanki başhekim yanına çağırıp bu durumun artık ölümcül olmadığını kendini yıpratmaması gerektiğini söyledi. Alihan, “Bana konfor alanı açmışsa da, ‘iyi ki tayinin çıktı burası küçük yer’ diye eklemişti. Dışardan bir hastada da böyle olur muydu bilmiyorum açıkçası ama sonuçta hastanedeki teknikerden biyokimya uzmanına oradan da başhekime uzanan bu süreçte herkese açıktı. Çünkü bu artık dedikodu potansiyeli taşıyan bir durumdu.”
Nitekim aylar sonra ilçedeki eski bir arkadaşından aldığı telefon, küçük ilde durumunu bilenler olduğunu gösteriyordu.
Alihan test sonucunu öğrenir öğrenmez, uzun yıllardır HIV takip eden daha donanımlı bir hastanenin enfeksiyon kliniğine başvurdu ve orada viral tedavi uygulandı. Pozitif-iz Derneği’nden destek aldı. Haziran 2019’da artık HIV RNA sayısı 20’nin altında inmişti. Başka bir deyişle, klinik olarak negatif yani belirlenemeyen durumdaydı artık.
Temmuz 2020’deyse tamamen negatife döndü. Alihan, “Doktor olmama rağmen ‘belirlenemeyen =bulaşmayan’ nedir ben de bilmiyordum. Negatif kavramının hayatımda olacağını da… Yeri gelmişken belirteyim, HIV konusunda tıp eğitiminin yeri tartışılabilir” diye özetledi süreci.
‘Kişisel bilgilere ulaşmak kolay’
Alihan e-Nabız ayarlarını özelleştirse de MEDULA sorunu sürüyordu. MEDULA’da hekimlerin TC kimlik numarasıyla ilaçlarına, tanılarına ve raporlarına ulaşabildiklerini hatırlatan Alihan, yaşadıklarını şöyle anlattı: “Kapatılması için il sağlık müdürlüğüne dilekçeyle başvurmak gerekiyordu. Buna fırsat bulmak benim gibi yoğun çalışan biri için zordu ama bir başka şeyden daha çekiniyordum. O dilekçeyle sanki tekrar ‘bakışlara’ maruz kalmaktan da çekiniyordum. Her ilaç alma zamanında raporun çıktısıyla eczaneye başvurmak da ayrı zorluk. Çalıştığımız hastanelerde herhangi bir sağlık çalışanının TC kimlik numaranıza ulaşması çok kolay. Eğer isterlerse oradan da MEDULA’ya. ‘Kim ne yapsın’ dense de bunun başka bir örneği ile karşılaştım ve maalesef isteğim dışında statümü paylaşmak zorunda kaldım”.
Bir diğer konu zorunlu sağlık taramaları. Alihan her ne kadar tanısını bu tarama sayesinde erken dönemde alsa ve kendini bununla ilgili şanslı saysa da bilgilere ulaşmanın ve ağızdan ağza yayılmasının kolaylığını sorun olarak değerlendiriyor. Alihan, “Tarama kapsamında ‘kan vermek istemiyorum’ şeklinde bir imza attığınızda yaşadığınız mobbing de unutulmamalı” dedi ve ekledi:
“HIV nedeniyle bakamadığım bir hasta ve hastalık yok. Nitekim HIV’i nedense tek bir cinsel yönelimin hastalığı gibi değerlendiren bu heteronormatif düzende çalışmama izin vermezdi.”
‘Hala randevular iptal ediliyor, tedaviler yarım kalıyor, ameliyatlar yapılmıyor’
Raporda dikkat çeken detaylar şöyle:
* Toplam 140 başvurunun 62’si sağlığa erişim hakkının ihlal edilmesine ilişkin. Bu 62 başvurudan 18’i tıbbi kaynaklara erişim hakkının ihlal edilmesi, kalan 44’ü ise hasta haklarının ihlal edilmesi neticesinde gerçekleşti. Tıbbi kaynaklara erişim hakkı ihlal edilen 18 başvurucudan 15’i yabancı uyrukluyken kalan üçü TC vatandaşları.
* Sağlığa erişim hakkının ihlali nedeniyle gelen 62 başvurudan 47’si TC vatandaşı olan başvuruculardan geldi. Bu 47 başvurudansa 17’si, başvurucunun HIV statüsü sebebiyle doktorun, diğer sağlık personelinin veya sağlık kurumunun tedaviden imtina etmesi neticesinde gerçekleşti. Haksız ve hukuka aykırı şekilde tedaviden imtina edilmesi sonucu beş başvurucunun diş tedavisi yarıda bırakıldı, üç başvurucunun kulak burun boğaz, cildiye branşından olan randevusu iptal edildi ve kalan dokuz başvurucu ise ameliyata alınmadı.
*Çalışma hayatına ilişkin meydana gelen 36 ihlalin 12’si işe giriş aşamasında, aday işçiden haksız ve hukuka aykırı şekilde HIV testi istenmesiyle yaşandı. İş ilişkisinin devamında yaşadıkları hak ihlalleri sonucu Pozitif-iz Derneği’ne gelen 36 başvurunun 20’si iş ilişkisi içerisinde kendisinden kronik bir sağlık durumu olup olmadığı yönünde beyan istenmesi ve/veya rutin test adı altında kendilerinden hukuka aykırı test istenmesiyle meydana geldi.
* İş ilişkisinin haksız feshedilmesi durumu veya görevden uzaklaştırma ile Pozitif-iz Derneği’ne gelen başvurudan biri polis, ikisi askeri personel, biri askeri öğrenci, kalan 16’sı özel sektörde çalışıyor. Bu 16 başvurucunun büyük bir çoğunluğu ise sağlık sektöründe çalışıyor. Mevzuatla öngörülen nedenlerle; kolluk görevlisi veya adayı olan polis, asker gibi başvurucular açısından meslek içi mevzuatları gereği HIV ile yaşamak ilişik kesmek için sebep olarak düzenlenmiş. Dört başvurucuya da bu durum izah edilmiş, bir başvurucu, hukuki yola başvurmuş.
*Dört başvurucudan ikisi askerlik ödevini yerine getirirken yani askerdeyken HIV tanısı aldı. Her ikisi de muafiyet işlemlerinin nasıl gerçekleştirileceği bir türlü netleşmediği için sorunlar yaşadı.
*Türkiye’de HIV ile yaşayanların evlenmesi ve bebek sahibi olmasının önünde yasal bir engel bulunmuyor. Buna rağmen özellikle boşanma aşaması HIV ile yaşayanlar için herhangi bir boşanma davasından daha sancılı geçtiği de ortada. Pozitif-iz Derneği’ne bu alanda toplam beş başvuru yapılmış olup, bunların ikisi boşanma davasına yönelik. Biri velayet, kalan ikisi evlenme nedeniyle gerçekleşti.
‘Kişisel veriler koruma altına alınmalı’
Raporda ilgili kurumlardan beklentiler şöyle sıralandı:
*HIV ile yaşayanların, kişisel sağlık verileri diğer tüm kişisel veriler kapsamında değerlendirilmelidir.
*Tüm HIV ile yaşayanlara vatandaşlık statüsüne bakılmaksızın, en başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere Sosyal Güvenlik Kurumu, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu’nun Birleşmiş Milletler, Dünya Sağlık Örgütü ve Avrupa Birliği ile kurumların işbirliği yaparak sığınmacı ve mülteci statüsündeki kişilere de ücretsiz tedavi hakkı tanınmalıdır.
*Türkiye’de yaşayan yabancıların, HIV tanısı aldıktan sonra da GSS kapsamına alındığında, HIV tedavi ve takip olanaklarından yararlandırılması için Sosyal Güvenlik Kurumu’nun gerekli düzenlemeleri yapmalıdır.
*Kaymakamık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları, yeşil kart için gerekli şartları tekrar düzenlemeli ve kişinin yalnızca kendi gelirini baz almalıdır.
*Sağlık Bakanlığı, enfeksiyon hastalıkları dışındaki HIV takibi yapmayan tüm branşlar arasında ‘HIV/AIDS Tanı Tedavi Rehberi’ni yaygınlaştırmalıdır.
‘Yerel yönetimler GDTM’ler açmalı’
*Sağlık Bakanlığı teşvikiyle yerel yönetimler, Türkiye genelinde Gönüllü Danışmanlık ve Test Merkezleri (GDTM) sayısını arttırmalıdır. Tüm GDTM’ler test öncesi ve sonrası danışmanlık hizmeti vermelidir.
*Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü yayımladığı ‘Türkiye HIV/AIDS Kontrol Programı 2019 – 2024’ü tüm hastanelerde uygulamaya aldırmalı ve yakından takibini yapmalıdır.
*Sağlık Bakanlığı, tüm hastanelerde ve aile hekimliklerinde HIV ile yaşayanlar başta olmak üzere damgalanmaya açık tüm gruplar için hasta mahremiyetine saygı konusunda sağlık çalışanları bilgilendirilmeli, kişisel sağlık verisinin gizliliğinin ve güvenliğinin sağlanması konusunda sağlık personelini eğitmelidir.
*Sağlık Bakanlığı, HIV tanısının uzman hekim ve/veya psikolog tarafından açıklanması konusunda tüm sağlık kuruluşlarında birlik sağlamalıdır.
*Sağlık Bakanlığı, Ulusal AIDS Komisyonu yeniden toplamalı ve işlevsel hale getirilmelidir. HIV/AIDS ülke programının planlanması ve uygulanmasında sivil toplum kuruluşlarının aktif katılımını sağlamalıdır.
*Sağlık Bakanlığı ve yerel yönetimler, Birleşmiş Milletler HIV/AIDS Ortak Programı (UNAIDS)’nın 95-95-95+95 Küresel Hedeflerine* ulaşmak için gerekli tüm çalışmaları yürütmelidir.
*UNAIDS 95-95-95 Küresel Hedeflerinin üzerinde önemle durulması gerekmektedir, çünkü bu hedefler 2030 yılına gelindiğinde her bir adımının yerine getirilmesi neticesinde sıfır yeni HIV tanısını amaçlamaktadır.
*HIV yayılımını durdurmayı amaçlayan UNAIDS 95-95-95 Küresel Hedeflerinde; Birinci 95: HIV ile enfekte olduğunu bilmeden yaşayan Kişilerin %95’inin test olup tanı almaları, İkinci 95 tanı alan kişilerin %95’inin tedaviye başlamaları ve devam etmeleri, Üçüncü 95: tedaviye başlayan kişilerin %95’inin viral yükünün baskılanarak Belirlenemeyen seviyeye ulaşmaları hedeflenmiştir.
95-95-95 Küresel Hedeflerinin yanı sıra artık dördüncü bir 95 daha gündeme gelmiştir. Bu dördüncü doksan beş ise tanı alıp, tedaviye ulaşan ve ‘Belirlenemeyen=Bulaşmayan (B=B)’ seviyesinde olan HIV pozitif kişilerin ne kadarının damgalanmadan, ayrımcılığa uğramadan ve insan onuruna yakışır bir şekilde yaşaması gerektiğine dikkat çekmektedir.
*Sağlık Bakanlığı, HIV/AIDS izleme ve değerlendirme sistemini acilen kurulmalı ve veri paylaşımını şeffaf olarak yapmalıdır.
*Sağlık Bakanlığı, pandemi veya afet gibi durumlarda sağlık sistemini etkileyen krizlerde HIV ile yaşayanların tedavisinin aksamaması için gerekli önlemleri almalıdır. Yine bu tür uluslararası krizlerde yurt dışında mahsur kalanların ilaca erişimi için gerekli protokolleri ve anlaşmaları yapmalıdır.
‘HIV pozitif olmak evliliğe engel değil!’
*Aile Hekimleri, evlilik işlemleri için başvuranları HIV konusunda bilgilendirilmeli, HIV pozitif olmanın evliliğe engel olmadığı bilgisini paylaşmalıdır.
*Adalet Bakanlığı, tutuklu ve hükümlülerin ilaca ve tedaviye erişimlerinin önündeki sorunları gidermelidir.
*Adalet Bakanlığı, tutuklu ve hükümlüler için gönüllü HIV testi ve danışmanlık uygulamaları yapmalıdır.
*Adalet Bakanlığı, HIV ile yaşayan tutuklu ve hükümlülerin tecrit edilmesinin önüne geçilmelidir.
*Adalet Bakanlığı, HIV ile yaşayan tutuklu ve hükümlülere yönelik kurum çalışanlarının ya da diğer mahkûmların ayrımcı tutum ve kötü davranışlarının değiştirilmesi için hapishanelerde HIV konusunda eğitimler vermelidir.
*Adalet Bakanlığı, kolluk kuvvetleri ve yargı mensuplarına yargısal süreçlerde mahremiyet algısının yükseltilmesi için eğitimler vermelidir.
*Adalet Bakanlığı, HIV ile yaşayanların hak arama yollarına başvurabilmesi ve adalete erişiminin güçlendirilmesi için sivil toplum örgütleriyle birlikte çalışılmalıdır.
‘İşe girerken HIV testi istenmesin’
*Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, işe girişlerde HIV testi istenmesinin ve işçinin HIV ile yaşaması sebebiyle iş sözleşmesinin feshinin önüne geçmelidir.
*Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, ILO standartlarına uygun olarak HIV enfeksiyonu konusunda bir iş yeri politikası geliştirilmesine yönelik planlama ve uygulama kılavuzları hazırlamalı ve yaygınlaştırmalıdır.
*Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, HIV ile yaşayan kadınlar, çocuklar ve LGBTİ+lar gibi çoklu ayrımcılığa maruz bırakılan gruplar için özel ihtiyaçları tespit etmeli ve HIV’e dair politika geliştirilirken göz önünde bulundurmalıdır.
*Milli Eğitim Bakanlığı, tüm kademe eğitim ve öğretim kurumlarında güncel ve kapsamlı HIV bilgisini müfredata almalıdır.
*Kültür ve Turizm Bakanlığı, HIV ile ilgili güncel bilgiler içeren, HIV testine yönlendiren, tedavi olanaklarından bahseden, ayrımcılığı ve damgalamayı engelleyecek kamu spotları yapmalıdır.
*En önemlisi, tüm bakanlıkların iş birliği içinde bu standartları sağlaması, sürdürmesi, denetlemesi ve aksamalar/ihmaller halinde ilgililere yaptırımları uygulatması için bir mevzuat oluşturmalıdır. Öncelikle Anayasanın kanun önünde eşitliği düzenleyen maddesine “sağlık statüsü” eklenmeli ve devamında ilgili tüm yasalarda gerekli düzenlemeleri yapmalıdır.