Türk modernleşmesinin bir oryantalizm olduğunu ve bu sürecin birey-olma kimliğini değil, bencil-olma kimliğini ürettiğini söylemiştim: Gerçek modernlik bireyler; oryantalist modernlik ise benciller üretir. Türk insanı kendisini ‘birey’ olarak inşa edememiş, bu imkândan mahrum kalmış, dolayısıyla ‘birey’ olmayı, zihinsel bir kategori olarak ‘bencil olma’ şeklinde kurgulamıştır.
Dolayısıyla, bencil kimliklerin, bir demokratik hayat tarzını temellük etmelerinin mümkün olmadığını söylemek gerekir. Bugün Türkiye’de, herhangi bir ayrım gözetmeden ifâde edeyim: Siyaset, tâlim ve terbiye görmemiş aktörler ya da etkin konumda bulunan azınlıkla, edilgin konumda bulunan bencil çoğunluk arasında gerçekleşen bir ortamda cereyan etmektedir. Kısaca, bu ortamda, siyasetin, mütemadî bir gerginlik olarak yaşanmasından daha tabiî bir şey olamaz…
Eğri oturup doğru konuşalım: Cumhuriyet’ten bu yana, tek parti dönemi de dahil olmak üzere, görece özgür bir ortamda yapılan genel seçimlere rağmen, gerçek anlamda bir demokrasi, maalesef inşa edilememiş bulunuyor. Seçim, zorunlu olarak ya parlamenter çoğunluğa dayalı vesayetçi bir sivil despotizme ya da yine, darbelere dayalı vesayetçi bir askerî despotizme yol açmaktan ötede bir işe yaramamıştır. Bu böylece biline!