HÜRREM SÖNMEZ
Meydanlarda ‘Tek vatan, tek millet, tek devlet’ diye bağırırken sizler ve kalabalıklar hep bir olmuş coşkuyla alkışlarken, kastedilenin bu olduğunu anlamamıştık. Demek hırsızın ve katilin yanında tek yürek olmakmış sözünü ettiğiniz.
Gecesinde vekilleriniz kuzu kuzu gitti, oy verdi ve ‘Hırsızlık yok’ dedi, yolsuzluk akladı. Sabahında hakimleriniz gencecik bir çocuğu döve döve öldürenlere ‘iyi hal’ indirimi yapıp neredeyse sırtını sıvazladı.
Hakimlerimiz yine şaşırtmadı
Yargıçlar kararlarıyla konuşurlar ya, konuştular işte. “Kanunlar elimizi kolumuzu bağlıyor yoksa elimizden geleni yaptık aslında, bundan daha iyisini veremezdik koçum, bak delikanlı adamsın hadi bir daha başını belaya sokma böyle” dediler.
Aynı ülkenin cezaevleri, basın açıklaması yaptı, pankart astı, eyleme katıldı gibi gerekçelerle terör örgütüne üye olmaktan onlarca yıl ceza almış gencecik insanlarla doluyken, hakimlerimiz bir kez daha bizi şaşırtmayan bir karara imza attı. Çünkü bizim mahkemelerimiz ‘devletin bekası için‘ suç işleyenlerin sırtını sıvazlamakla nam salmıştır.
Ne tesadüf!
Nitekim sanıklardan biri kendini tam da böyle savunmuştu, “Başbakan darbe olacak dedi, ben de onu engelledim” diyerek. Bir kahramanlık madalyası gönderilir elbette kendisine, zira mazimiz böyle vatansever münevverlerin taltif edildiği misallerle dolu.
Ve katillerin yargı önüne çıktığı gün nasıl bir tesadüfün eseriyse Cumhurbaşkanı şöyle diyordu; “Bizim milli ve medeniyet ruhumuzda esnaf ve sanatkar gerektiğinde askerdir, alperendir, gerektiğinde vatanını savunan şehittir, gazidir, kahramandır. Gerektiğinde asayişi tesis eden polistir, gerektiğinde adaleti sağlayan hakimdir hakemdir, gerektiğinde de şefkatli kardeştir.”
Endişeye mahal yok, esnaf ve polis savunmasız bir gencin kafasına tekmeler savurarak vatanı müdafaa etti, yargıçlar da bu vatanperverlere karşı adaletin şefkatli kollarını açarak kamu düzenini tesis etti.
‘Tek millet, tek devlet, tek vatan’ derken sözünü ettiğiniz şey buydu demek: Haksızlıkta, yolsuzlukta, zulümde yargıcıyla, polisiyle, vekiliyle tek vücut olmak… Tebrikler, başardınız.
Yarattığımız canavar
Thomas Hobbes Leviathan’ı 1651 yılında yazdı. Kitaba ismini veren Leviathan kutsal kitapta adı geçen bir canavardır, yeryüzünde onun gücüyle kıyaslanacak bir güç yoktur. Kitabın kapağında başında tac olan bir dev vardır, bir elinde kılıç tutar, öteki elinde dini simge.
Pek çok düşünüre göre modern totaliter devlet anlayışının fikir babası sayılan Leviathan’da, mutlak bir egemen güçtür devlet. Kişilerin o güce karşı ileri sürebilecekleri hakları yoktur. O devlet hukukla bağlı değildir. Egemen o mutlak o iradeyi tek başına kullanır ve gücünü de bireylerin ona devrettiği yetkiden alır. Güncel terminolojiyle söyleyecek olursak ‘milli irade.’ Tanıdık geldi mi bir yerlerden?
Evet biz Thomas Hobbes’dan neredeyse 400 yıl sonra bir Leviathan yarattık, yargısı ve meclisiyle mutlak bir güce koşulsuzca itaat eden, sorgulanmayan, sorumluluğu olmayan yapay bir organizma. O canavar, çocukları yerken tek yürek olmuş hücreler bağırıyor, ‘Tek millet, tek devlet, tek vatan.’
Siz bizi aptal mı zannediyorsunuz kuzum?
Çoktan başlamıştır iktidar kumkumaları hep bir ağızdan aynı kelâmları orada burada tekrar etmeye: “Kim olursa olsun ölmesi üzücüdür elbette ama asıl suçlu o çocukları sokaklara salanlardır, hem öldürmek için tekme atmamışlar hastalığı varmış.”
Siz bizi aptal mı zannediyorsunuz kuzum?
Biz bilmiyor muyuz, kudretinden sual olunamayan muktedir suç işlediğinde daima bir başka ‘asıl suçlu’ bulmakta ne kadar mahir olduğunuzu?
Biz bilmiyor muyuz sizin kirli zihinlerinizin nasıl işlediğini?
Biz bilmiyor muyuz “Onun da eylemde ne işi varmış, camiden alınmadı ya… Bizim çocuğumuza niye olmuyor? Zaten de Alevi’ymiş, zaten de Kürt’müş, babası da örgütlüymüş” diyen zehirli dillerinizi.
Hangi abdest, hangi dua?
Biz sizi çok iyi tanıyoruz, can havliyle karakola gelen kadını taciz edip sonra cuma namazına giden polislersiniz. ‘Benim için devletimi korumak adaletten önce gelir’ diyen yargıçlarsınız.
Yoksulun, garibanın hakkına tamah edeni kasıla kasıla aklayan vekillersiniz.
Hırsızlıkta, uğursuzlukta, katliamda tek yürek olanlarsınız, ikiyüzlülükte ağız birliği edenlersiniz.
Hangi abdest temizleyecek ellerinizdeki pisliği? Hangi dua rahatlatacak zaten olmayan vicdanınızı?
Evladının katillerindan hesap sorulmayan hatta neredeyse ödüllendirilen bir anne daha eli böğründe çıktı bugün o duruşma salonundan. Yürekleri acıyla dağlanan anaları, babaları o acılar akraba ediyor birbirine. Ama siz tarafınızı çoktan seçtiniz hanımlar beyler.
‘Çok kral bir nesil’ yetiştirdiniz
Bir tarafta evladı elinden alınan annelerin acılı yüzleri, bir tarafta mecliste, adeta ‘Böyle de anasını belleriz memleketin kimse de bize bişi yapamaz’ pozu veren eski bakan.
Bir tarafta gelinciğe bile nezaketle dokunan Ali İsmail, Cizre’de polis kurşunuyla ölen Nihat ve resmini öpen arkadaşı, bir yanda linç edilen yaban domuzunun etrafında poz verenler…
Zavallı bir hayvanı taşlayıp yanında gururla sırıtacak bir nesil yetiştiriyorsunuz; güzel gülüşlü, güzel bakışlı çocukları birer birer öldürerek. O eski bakanın el hareketini örnek alıp milyon dolarlık saat takacağı günleri hasretle bekleyen ‘çok kral bir nesil.‘ Mazlumdan değil, zalimden, namusludan değil, hırsızdan yana bir nesil…
Siz varın tek yürek olun arsızlıkta, varsın devam etsin bu bezirgan saltanatınız… Siz devam edin hırsızla, merhametsizle yoldaş olmaya… “Sabahın bir sahibi var, sorarlar bir gün sorarlar.”