1989 yerel seçimleri, 6 yıllık hegemonik ANAP iktidarının, emeğe yoğun saldırılar ve yüksek enflasyonla derinleşen bölüşüm şoku koşullarında gerçekleşmiş ve 12 Eylül rejiminin partisi ANAP ile lideri Turgut Özal ağır bir yenilgi almıştı. Özal bu seçimden sonra kendisini Çankaya’ya atmanın bir yolunu buldu ama hemen iki yıl sonra 1991’de yapılan erken seçim ile 8 yıllık ANAP iktidarı sona erdi. ANAP da giderek küçülen bir merkez partisi olarak, sonunda bir tabela partisi haline geleceği yıkıcı yolculuğa başlamış oldu. Yakın tarihte, bir ‘yerel seçim’in genel siyaseti kalıcı şekilde etkilediği, sermaye ve devlet de dahil tüm egemen aktörlerin yeni pozisyonlar ve arayışlar içine girmek zorunda kaldığı müstesna bir seçimdir. Aradaki 90’lı yıllarda yaşananlar AKP rejimi ile nihayetlenen bir kısır döngü olsa da Türkiye’de merkez siyasetin tüm aktörleriyle dönüşümü 89 yerel seçimlerinin ardından olmuştur.
31 Mart 2024 yerel seçimleri de, Türkiye’de 2002’de başlayan bir baskın politik dönemin sonuna gelindiğine dair artık üstü örtülemez bir işaret veriyor. Ortaya çıkan tablo Türkiye siyasetini, onun başlıca aktörlerini, kurumlarını ve hatta ittifaklarını değiştirecektir. Bunun nedeni ‘kazananlar’ yerel yönetimleri kazanmış olsa bile ‘kaybeden’lerin yalnızca belediyeleri kaybetmediğidir. Saray ve sözcüleri, 31 Mart’ı bir yerel seçim çerçevesine indirgemek, önemsizleştirmek için çaba gösterecektir elbette. Ama nasıl devasa devlet olanakları ve kirli propaganda bu tabloyu -bırakın değiştirmeyi biraz olsun yumuşatmaya bile- yetmediyse, yenilgiyi küçültme çabaları da akim kalacaktır. Yenilgi, öncü sonuçlarından bazılarını bizzat iktidar unsurlarında verecek, tereddütleri, çözülmeleri, yeni arayışları hızlandıracaktır.