Vatan hainliği sözleri çoktan miadını doldurmuş olmalıydı.
Ülkesini kıyasıya eleştirebilenlere takılan bu kulbu, sakın biz de içselleştirmiş olabilir miyiz?
İş vatan hainliği lakabını yememe korkumuza gelince sakın en bağnaz milliyetçi kadar milliyetçi olmayalım?
Soru şöyle de sorulabilir, “Vatan haini olmaktan korkmak da vatan hainliği midir?”
Sevdiğimizi dokunulmaz kılıp sansüre tabi tutmak aymazlığından mustaribiz.
Milliyetçiliğimiz günümüzde belki en çok filmlerden besleniyor.
Ötekine düşman gözüyle bakmamıza bizi çocuk yaştan şartlandırıyor.
Üstelik asıl yapılamayan filmler milliyetçiliğimizin ifadesi.
Dar-ül- İslam’la yetinemeyen dar-ül harp sevdasında Osmanlılar, tarihleri boyunca yüzlerce savaş da kaybetti.
Bugün bile Türkler herhangi bir savaşı kaybettiklerini gösteren film yapabilir mi? Bırakın düşman tarafından yenilgiye uğratılmayı, Kıbrıs harekâtında kendi
savaş gemilerini yanlışlıkla bombalattıranların filmi de yapılamaz. Cesaret edebilecek birileri çıksa, en ücra Pasifik adasında da can güvenlikleri tehlikede olur.
Film sanayiinde milliyetçilik şartlandırılması evrensel sorun.
Türkiye putlarını bile yıkamıyor. Yıkamamak bir yana yenilerini yaratmakla meşgul. Bırakın savaş yenilgilerini, her şey o kadar ciddiye alınıyor ki günümüzle ilgili karikatürlere bile egemenlerle taraftarlarının tahammül kalmadı. Mizah anlayışımız kaybolmak üzere. Biraz mesefa alıp uzaktan bakamadıkça, egemenlerin çıkar çatışmalarının seyircisi
olmaktan öteye gidemiyoruz. Toplumların ruh sağlığı da özgürlükleri de ne kadar gülebildiklerine bağlı. Fethtullah Gülen’le , Tayyip Erdoğan’ı çağrıştıran
karakterlerin oynadığı bir komedi filmini düşleyebiliyor musunuz? Gözleriniz kapatın, arkanıza yaslanın, bakalım neler göreceksiniz.
Öylesine şartlanmışım ki, düşüncesi bile bana ters geliyor.