MERT YILDIZ
Abdullah Gül alenen iş başvurusu yaptı. Araya eski danışmanın kitabını sokarak ‘Ey memleket isterseniz ben göreve hazırım’ dedi.
İşadamlarından da Gül’ün aktif siyasete girmesine destek varmış. Ana akım medya öyle buyurdu.
Eğer öyleyse buradan işadamlarına bir duyurum var. Bu ülkenin ekonomik sorunlarını Gül çözemez. Bunun en güzel göstergesi de yine dün yayınlanan işsizlik verisi.
Aydan aya yayınlanan işsizlik verilerine göre işsiz oranı yüzde 10.6. Yani çalışmak isteyen ve çalışanların, iş bulamayanlara oranı yüzde 10.6. Bu basit oran Türkiye’deki her türlü dengesizliğin en önemli kanıtı.
Yüksek işsizlik bize AKP’nin hediyesi
Evet bu çift haneli işsizlik oranları AKP’nin bir hediyesi. 2001 krizinde bile işsizlik yüzde 8’di. Ondan önceki dönemlerin ortalamasına bakıyorsunuz yüzde 7 civarında.
AKP’nin ekonomi modeli böyle. Daha az işgücüyle daha fazla üretmek. Diyeceksiniz ki ‘Kapitalizmin doğası bu.’ Ama kapitalizm dediğiniz şey Marx’a göre bir ekonomik sistemden çok insanın sermayeyle ilişkisi. Diğer bir deyişle bir kültür. Bizdeki kapitalizm ne Amerika ne de Almanya’dakine benzer… Bizdeki türünün nadir örneklerinden: paternalist kapitalizm.
İşsizlik ile enflasyon arasında ilişki yok
Adam gibi kapitalist bir ekonomi olsak işsizlik ve enflasyon arasında bir ilişki görmemiz lazım. Bu konuda her makroekonomi dersinde öğretilen Phillips Eğrisi diye meşhur bir teori bile var. Teoriye göre düşen işsizlik (artan istihdam), tüketimi artırır, o da enflasyonu artırır.
Gelin görün ki bizde ne düşük işsizlik enflasyonu artırır ne de artan işsizlik enflasyonu düşürür. Bugün işsizlik çift hanelerde ve artıyor. Enflasyon da çift hanelere doğru artıyor.
Nedeni basit. Bizdeki işsiz adam zaten en düşük eğitimli ve en düşük gelirli kesimden. Bu insanlar işi olduğu dönemde bile en asgari şartlarda yaşıyor. Bir lüks harcaması yok. İşsiz kaldığı dönemde akrabalardan ve komşulardan yardım alarak o asgari şartları devam ettiriyor. Yani işi varkenki tüketimi ile işi yokkenki tüketimi arasında bir fark yok. Dayanışma üzerine dayalı Anadolu kültürü de buna müsaade ediyor.
İşgücüne erken girip geç emekli oluyoruz
İşsizliğin yüksek olmasındaki sebeplerden biri işgücü dinamikleri. Öncelikle şunu söylemek gerekir: İşgücüne katılımımız utanç verecek düzeyde. Çalışacak yaşta olan herkes işgücüne dahil olsa işsizlik yüzde 20’lerde olurdu.
Neden işgücüne katılım bu kadar düşük? Konuyla ilgili bakanlara sorarsanız genç nüfusumuz var. İyi de güzel kardeşim genciz diye çalışmayacak mıyız?
Bizdeki sorun kültürel. Anamız babamız 30 yaşımıza kadar bize ev verir, harçlık verir, her türlü maddi desteğini eksik etmez. Gelişmiş ülkelerde 18 yaşınızda aileniz sizi evden kovar. Geçiminizi sağlamak size kalmıştır.
Ailemiz bir de bize destek olmak için geç yaşına kadar çalışır, emekli olmaz. Yani gençler işgücünde olacağına emekli olacak yaştaki yaşlılar çalışır.
Bunun en önemli sebeplerinden biri sosyal güvenlik sisteminin yanlış çalışıyor olması. Senelerdir ‘Sosyal güvenlikte reform yapacağız’ dediler ama göremedik şu reformları bir türlü. Bu tür reformları tek parti hükümetiyle yapmazsanız koalisyon hükümetiyle asla yapamazsınız.
Sonuç olarak sistem değişmez. Restoranlarda, taksilerde hatta genel olarak hizmet sektöründe babam olacak yaşta insanlar çalışırken hep Abdullah Gül gibi adamları anıp ‘Sizin basiretsizliğinizden ötürü hayatının son döneminde emekliliğinin tadını çıkarmak varken vatandaşlarımız hala çalışıyor’ diye düşünürüm.
Türk’üz, doğruyuz, çalışkanız ama üretken miyiz?
OECD’nin çalışma saatleri istatistiklerine bakıyoruz ve ‘Heyt bee çok çalışkanız yaa’ diyoruz. Hele bir de listedeki en ‘tembel’ ülkelere bakıp orada Almanya, Hollanda, Danimarka gibi gelişmiş ülkeleri görünce iyice gurur duyuyoruz. Ama işte o istatistik öyle okunmuyor. Tam tersine bu Alamanlar bizden çok daha az çalışıp çok daha fazla üretiyor.
Çalışkanız eyvallah ama üretken değiliz. Katma değer yaratamıyoruz. Katma değer yaratamazsanız sizin sosyal güvenlik sisteminiz çalışmaz.
Sosyal güvenlik sisteminin basit bir prensibi var. Gencin katma değeri düşük çünkü tecrübesi yok. Yaşlı tecrübeli. Yaşlıdan gence bir bilgi transferi olacak. Genç de karşılık olarak vergisini verip yaşlıların rahat bir emeklilik yaşamasını sağlayacak. Yani yaşlı gence bilgi, genç de yaşlıya para verecek.
Ama sizin ülkenizde katma değer yaratan sektör yoksa bu sistem işlemez. Çünkü taksi şoförlüğünde tecrübenin önemi yoktur.
Siyasilerin ağzına sakız olan laf: İnovasyon ve AR-GE
Herkes konuşur ama kimse bilmez nedir şu inovasyon, ARGE, KOBİ. Dünya Bankası ve IMF gibi kuruluşların lugatımıza soktuğu kelimelerdir bunlar ama anlamayız ne manaya geldiklerini. Aslında çok basit.
Bir ekonomide üç ana sektör istihdam sağlar. Kamu, büyük ölçekli şirketler ve küçük ölçekli şirketler. Kamu kısıtlıdır, istihdama çok etki edemez. Büyük ölçekli şirket dediğiniz kapitalist düzende daha azla daha fazla üretmek ister. Yani oradan istihdam gelmez. Geriye kalıyor KOBİ’ler.
KOBİ dediğiniz büyük şirketlerin sunmadığını sunmalı. Yenilikçi olmalı. Ama bizde bir memur kültürü hakimdir. Ankara’nın doğusundaki nüfusun en büyük hayali memur olmak, Silicon Valley’de tech start up kurmak değil. Durum böyle olunca katma değer yüksek KOBİ’ler olmuyor ve istihdam artmıyor.
Bu iş Gül’le olur mu?
Özetle işsizlik sadece büyümeyle ilgili değil. Pek çok sorun var ve bütünsel olarak yaklaşıp zor bir reform sürecine girmezseniz bu sorunları çözemezsiniz. Reform, ‘Yapacağız’ diyerek olmaz. Gül gibi önüne geleni imzalayan adamla bu iş olmaz. Sorunları anlayan ve popülarite derdi olmayan bir adam veya kadın lazım.
Bir siyasinin karnesi işsizlik oranıdır. Ülkenizde işsizlik yüksek olduğu sürece büyüseniz neye yazar? İşsizlik yüksek oldukça kişi başına geliriniz artmış ne olacak?
Dün yayınlanan veriye göre Abdullah Gül’ün karnesi zayıflarla dolu, gelip bizi kurtarmasını bekliyorsak, Allah sabır versin diyorum.