HÜRREM SÖNMEZ
Sonunda gitti… 8,5 yıldır Türkiye Barolar Birliği’ni yöneten, ‘muhalefetin başına geçmeye namzet parlak hukukçu’ olarak başlayan kariyerini Saray’ın barolar birliği kayyımı olarak tamamlayan ve böylelikle herkese kolay kolay nasip olmayacak bir performans (!) sergileyen Metin Feyzioğlu önceki gün akşam saatlerinde tarihin karanlık sayfalarına gömüldü.
Bundan sonraki hayatında cübbesini çıkarıp pek hevesli olduğu şekilde rahat rahat milli güvenlik meselelerinden bahsedebileceği bir siyasi ikbalin peşinden gidebilir elbette, kendisine saadetler dileriz. Ama 52 baro başkanı Saray’da yapılan adli yıl açılış törenine katılmadığı için türlü hakaret ve ithama maruz kalırken “Vatan mevzubahis ise gerisi teferruattır dediğim için buradayım” diyen Feyzioğlu’nu değil, hukuk mücadelesinin ‘teferruat’ olmadığını ona hatırlatanları yazacak tarih.
Bundan sonraki hayatında ne yapacağı kendi bileceği iş, daha düne kadar Feyzioğlu’nu ana muhalefet partisi lideri olarak hayal edenlerin gönül kırıklığı artık geçmiş midir bilemiyorum ama bir kısmımız için öyle pek de şaşırtıcı değildi aslında yıllar içinde yaşadığı dönüşüm. 2014 yılında Danıştay kuruluş yıldönümü töreninde konuşurken dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan’ın yerinden kalkıp “Edepsizlik yapıyorsun” diye bağırdığı cevval ulusalcı Feyzioğlu da devletçiydi, biatının simgesi topuk selamıyla döndüğü Saray’da aynı Erdoğan’ı coşkuyla alkışlayan Feyzioğlu da. O iştiyakle alkışlar ve yanındayım derken Erdoğan da “Artık devletin kim olduğunu idrak etmişsin, aferin Metin” gülümsemesini bahşedecekti kendisine nitekim. O bakışma hafızamıza kazındı o gün.
Feyzioğlu hukuktan ve adaletten yana bir derdi olmadığını, devlet kimse onun yanında hizalanmaktan gayrı bir politik tutum edinememiş bir iktidar sevdalısı olduğunu açıkça ilan ettikten sonra yasama, yürütme, yargı kuvvetler ayrılığının ortadan kalktığı yeni düzende yaklaşık 144 bin avukatın mensubu olduğu Türkiye Barolar Birliği’ni de Saray’ın müştemilatına çevirmekte hiçbir mahzur görmedi. Kendisine kaybettiren biraz da bu olsa gerek. İyi kötü bir geleneği, bir saygınlığı olan mesleği de meslektaşlarını da bu kadar hiçe sayması. O koltuğunda oturabilsin diye yapılan yasa değişikliğine karşı, avukatlığın ve baroların itibarını savunan baro başkanları polis şiddeti görürken de üniversitelerinin özerkliği için mücadele veren gencecik öğrencilerin evleri gece vakti basılırken de ülkede yargı ve bağımsızlığının ruhuna rahmet okunurken de yüzünde aynı samimiyetsiz sırıtışla Saray sofrasında oturmaya devam etti.
Seçim sonucunun açıklanmasını ve mağlubiyetini müteakip, avukatlar arasında kalmayıp neredeyse tüm yurda yayılan sevinç ve coşkuya bakıp “Bu nefrete nasıl nail oldum acaba” diye düşünmüş müdür bilemiyoruz. Sosyal medya hesabını ‘önceki barolar birliği başkanı’ olarak değiştirmesindeki sürate ve “Hakkınızı helal edin” diye biten kısa veda mesajına bakılırsa sırtını yasladığı muktedir duvarının altında kaldığının idrakinde olması ihtimal dahilinde. Ama ‘helalleşme’ müessesesinin pek dolaşımda olduğu şu günlerde, en önemli hukuk kurumunun başındaki kişi olarak savunması gerekirken sırtını döndüğü mazlumlar ve mağdurların kendisine haklarını helal etmesi pek de kolay görünmüyor.
Sadece hukuk insanları için değil toplumun geniş bir kesimi tarafından “Gidişi pek güzeldi” deneceklerden olsa da iktidar gücüne, biz yaptık oldu denerek çıkartılan kanunlara, her türlü baskı ve zorbalığa karşı bu zaferi kazananların gelişini konuşmaktır şimdi geleceğe dair umut vadeden şey.
Feyzioğlu’ndan Türkiye Barolar Birliği başkanlığı koltuğunu devralan Erinç Sağkan’ın haklı ve gurur verici seçim başarısının ardında, Türkiye’nin dört bir tarafından ona destek veren muktedirden değil, hukuktan ve adaletten yana olmak, mesleğin haysiyetini hatırlatmak ortak paydasında birleşen avukatlar var. Kadın temsilindeki eksikliği mühim bir ihtirazi kayıt olarak düşsem de benim için o zafer anının en dikkate değer görüntüsüydü İzmir’den Batman’a, Diyarbakır’dan Ankara’ya yan yana duran, aynı coşkuyu paylaşan o baro başkanları ve avukatlar, o dayanışma ruhu. O görüntü bundan sonrasına, bu ülkedeki ortak geleceğimize dair çok önemli bir bilgi içeriyor. Ancak yan yana durabildiğimiz zaman, birlikte mücadele verdiğimiz zaman suyun akışını değiştirebileceğimize, güçlüden değil haklıdan ve hakikatten yana olanlar olarak, hayatımızın orta yerine çökmüş bu karanlıktan çıkabileceğimize dair. Gülmeyi bilen çocukların varlığına dair…
Ve güle güle sayın Feyzioğlu, biz size hiçbir zaman alışamamıştık zaten!