AYŞEGÜL KASAP
aysegulkasap@diken.com.tr
@aysegul_kasap
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın doktorlar için “Giderlerse gitsinler. Bizler de üniversiteleri yeni bitiren doktorlarımızı istihdam ederiz” sözlerinin karşılığı sahada yok.
Gitmeyi düşünen ve giden genç hekimlerle konuştuk.
Asistan hekim Fatma Naime Kırlı, zaten en çok genç hekimlerin gitmek istediğini belirterek “Sadece ben değil, çevremdeki herkesin ‘Yeter artık, ben niye buna katlanıyorum’ demediği bir günü bir haftası geçmiyor” ifadelerini kullandı.
Devlet hastanesinde görev yapan Dr.Evin Dündar da şu an Almanca kursu aldığını ve sınıfında herkesin 4’üncü, 5’inci ve 6’ıncı sınıf tıp fakültesi öğrencileri olduğunu belirterek “Yeni mezunlara güveniyorlar ya. Güvenmesinler. Kimse kalmak istemiyor şu an bu ülkede” dedi.
Almanya’da görev yapan bir doktorun Erdoğan’a yanıtıysa şu oldu: “Bu şartlarda dönmemizi bekliyorlarsa daha çok beklerler. Bizim dönmemiz için iyi bir sistemin kurulması gerekiyor.“
Erdoğan, Beştepe’deki konuşmasında doktorlar hakkında şöyle demişti: “Doktorlar az para aldığı için ayrılıyorlar. Samimi konuşuyorum. Dost acı söyler. Bu hastaneleri inşa eden biziz. Doktorları okutan yetiştiren devlet değil mi? E bu devlet sizi okuttu, yetiştirdi. Az para veriyormuşuz. Sordum en az alan ne alıyordur 8-9 bin, en çok alan ne alıyordur 25 bin civarında. Buna rağmen özel sektör daha büyük paralar verdiği için kaçıp gidiyorlarmış.
Açık konuşuyorum, varsın gidiyorlarsa gitsinler. Bizler de üniversiteleri yeni bitiren doktorlarımızı istihdam ederiz. Bunlarla yola devam ederiz. Daha da ileriye gidiyorum. Gerekirse yurt dışından ülkemize dönmek isteyenleri süratle buraya davet eder, istihdam ederiz. Buralar boş kalmaz merak etmeyin. Asistan doktorlarımızla yola devam ederiz. Doktorluk gibi aziz bir mesleği sadece paraya bina etmek, dayamak herhalde pek de insanı değildir.“
‘En çok genç hekimler uzaklaşmak istiyor’
Şu an çalışan asistan hekim Kırlı. Erdoğan’ı dinledikten sonra aklından geçenleri şöyle anlattı: “Bir cumhurbaşkanının ülke içerisindeki duruma bu kadar nasıl yabancı olabilir diye düşündüm. Yaptığı açıklama tamamen bir eksiği bir açığı genç hekimlerle kapatmak üzerineydi. Fakat zaten hayatını en zor şekilde geçiren ve en çok uzaklaşmak isteyen genç hekimler.
Genç hekimlerin 7 bin lirayı alabilmesi için ayda 100 saatin üzerinde nöbet tutması gerekiyor. 36 saat çalışmak zorunda kalıyor. Bunlar normal mesai sürelerinin üzerine çalışılan ek mesailerle. Yoksa temel maaşı 7 bin lira değil.“
‘Yeter artık demediğimiz gün yok’
Türkiye’de kalmak ve buradaki şartları düzeltmek isteyen tarafta olduğunu belirten Kırlı, mevcut şartlar yüzünden gün içinde gel git yaşadıklarını da anlattı: “Sadece ben değil, çevremdeki herkesin ‘Yeter artık, ben niye buna katlanıyorum’ demediği bir günü bir haftası geçmiyor. Sonrasında kendimizi sakinleştirip tekrar hayatımıza devam ediyoruz. Bir insanın ülkesini terk etmeye karar vermesi kolay bir şey değil. Burada doğduk, burada büyüdük. Bütün hayatımızı burada kurduk. Bunun üzerine yurt dışına gitmek kolay bir şey değil. Ben dahil herkesin günde bir defa aklından ‘Gidiyoruz, niye buradayız ki?’ geçiyor ne yazık ki.
Gitmek istememizdeki en büyük motivasyon değersizleştirilmemiz. Gerçekten bir hekimin yetişmesi sadece tıptan baktığımızda bile en az 10 yıllık bir süreç. Hatta 15 yıla yayılan bir süreç. Bu ilkokuldan beri verdiğimiz çabaları gözardı ederek söylediğim bir sayı. İlkokuldan beri sınıflarımızda en çok çalışan en çok emek veren taraf olmuştuk. Bunu yok saydığımızda 15 yıl diyebiliriz. Kendimizi değersiz hissediyoruz.“
‘Bunca emek vermişken bir evimiz arabamız olabilmesini hayal etmek istiyoruz’
Çocuklarının geleceği için varını yoğunu ortaya koyan aileler de duruma inanamıyor: “Gün geliyor annemiz babamız inanamıyor. Bu kadar çalışıyorsunuz aldığını para bu mu diye soruyorlar. Hala annelerimize ‘Evet anneciğim ben dün gece nöbetçiydim bugün de çalışmaya devam ediyorum’ diyorum. Bunu anlatmaya çalışıyoruz. İnanamıyorlar. Bir insan nasıl bu kadar çalışabilir diyorlar. Bunlarla beraber her gün ağza alınmayacak sözlerle hakaretlere maruz kalıyor. Emeğimiz değersizleştiriliyor.
Ücret birinci mesele bence değil. Birçok arkadaşımca da değil. Ama en azından bir hekim olup bunca emek vermişken bunun karşılığında bir evimizin bir arabamızın olabilmesini hayal etmek istiyoruz. Ama günümüz koşullarında artık bu da kalmamış durumda. Bizi burada bir şekilde motive edecek hiçbir kaynağımız kalmadı.“
‘Her gün şiddete maruz kalıyoruz’
Hekimlerin gitmek isteme nedenlerinden biri de şiddet olayları. Ki bu şiddet sadece fiziki değil. Her gün mobbinglerle de mücadele etmek zorunda kalıyorlar: “Eğitim almak için bulunduğumuz yerlerde eğitim alandan çok oranın işini yapmakla mükellef hizmet vericiler olarak gözüküyoruz. Çok yalnız bırakıyoruz. Ne yapacağımızı bilemeden kendi kendimize kalıyoruz. Çevremizde kimseyi bulamıyoruz.
Çalışma ortamlarımız huzurlu değil. Her gün şiddete maruz kalıyoruz ki acil servislerde kavga çıkmayan bir gün yok. Bu sözlü değil. Artık birinin bağırıp çağırmasını, ne yazık ki diyorum, artık normalleştirmiş durumdayız. Artık bizim yeter dediğimi ses çıkardığımız bıçaklanma, darp edilen yoğun bakıma kaldırılacak duruma gelme hatta ölümle sonuçlanan nedenler olmuş oluyor. Medyaya yansıyanlar var olanın 10’da biri.“
’39 saat ara vermeden çalıştığımı biliyorum’
Uzun çalışınca ek ücret yok, çalışılmazsa da mesai ücreti kesiliyor: “39 saat ara vermeden çalıştığımı bilmiyorum. Sabahın 8’inde girmiş olup bir gün sonra akşam saat 10’da çıktığımı biliyorum.
24 saatin üzerine mesai yapmayınca bunun karşılığında da o günkü mesai ücretimiz kesiliyor. Bu maaşımızdan kesilerek verdiğimiz bir şey. Normalde nöbet ertesi bırakılmış bir hastanede çalışmama rağmen çalıştırılmak için zorlandığımız oluyor.
Ek ücret diye bir şey ne yazık ki yok. Bunun üstüne 24 saatin sonrasında da çalışmadığımız için de ücret kesintisine gidiliyor.”
‘Yeni mezunlara güvenmesinler ‘
Şu anda bir devlet hastanesinde çalışan Dr. Evin Dündar gitmek isteyen hekimlerden. Bunun için şu anda Almanca kursuna gidiyor. Erdoğan’ın sözlerini duyduğunda ne hissettiğini sorduğumuzda şu yanıtı verdi: “İnsan tabi üzülüyor. Sonuçta yaşadığınız ülkenin en üst mülki amiri, cumhurbaşkanımız bizim. Üzüldüm ama şaşırdınız mı derseniz? Şaşırmadım. Çünkü yaşadığımız süreç adım adım bizi buna götürdü.
Giderlerse gitsinler deniyor, profesörler, doçentler gitmek istiyor diye zannediliyor ama şu anda Almanca kursundayım benim yaşımda kimse yok. Hepsi 4’üncü 5’inci ve 6’ıncı sınıfta okuyan tıp fakültesi öğrencileri. Yeni mezunlara güveniyorlar ya. Güvenmesinler. Kimse kalmak istemiyor şu an bu ülkede.“
‘İtibarımız yok’
Dündar yaşadığı süreci şöyle anlattı: “Biz genç doktorlar olarak güvenlik soruşturmalarıyla örselendik. Benim ve eşimin mezun olduktan sonra işe başlamamız 2,5 yıl kadar sürdü. Biz kamuda çalışmadan özelde çalışma imkanı olmuyor hekimlerin. Mecburu hizmet dediğimiz bir yükümlülüğümüz var. Mecburi hizmetimizi yapamadığımız için güvenlik soruşturmalarıyla işsiz kaldık. Birkaç sene öncede tıp mezunları işsiz kalınıyor deniyor ve haberleri yapılıyordu. Onlardan biriydik. O süreçte yurtdışına gitme planlarımız başladı. Sonrasında Anayasa Mahkemesi’nin güvenlik soruşturmaları hak ihlalidir kararıyla beraber işe başladık ama bu fikrimiz değiştirmedi. Çünkü yaşadığımız süreç, Türkiye’de hekim olmak adına söylüyorum maaş almak demek değildi. Beklentilerimiz karşılanmadı. İtibarımız yok. İş yerinde ciddi mobbinglere maruz kalıyoruz. Çalışma saatlerimiz çok uzun. Şiddete maruz kalıyoruz. Yaptığımız pratiklerle belki bin katı iki bin katı tazminatlarla karşılaşıyoruz. Çalışmak için herhangi bir azim ve şevk kalmadı maalesef hekimlerde.”
Tazminat konusunu biraz daha açmasını istediğimizde şunları söyledi: “Özellikle cerrahi dallarda ve acil servislerde çalışan hekimler yaptıkları istemeden hatalı uygulamalarla ilgili hasta yakınları ya da hastalar tarafından dava ediliyor. Biz devlet memuruyuz aslında. Davalar kamu adına açılmasına rağmen haksız durum söz konusuysa hekime rücu ediliyor ve bu böyle küçük rakamlar değil. 5 milyonlardan bahsediyor. Nitekim sayın cumhurbaşkanımız da söyledi ben 8 bin maaş alıyorum. Bütün bir ömür boyu çalışsam tekbir kaybettiğim tazminat davasını ödeyemem.”
‘Yetkili mercii kendisi’
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca hekimlere yönelik Erdoğan’ın açıklamasından sonra şöyle demişti: “İstiyorum ki benim insanıma bakan bu pırıl pırıl gözler başka bir hedefe, başka bir yere çevrilmesin. Elimden geleni yapıyorum ve yapmaya devam edeceğim. Altın yere düşürüldüğünde onun değeri düşmez. Elmas tozlandığında ışıltısından kaybetmez. Altın ve elmas kıymetinde olanlar bu kıymette olmayanlarla değişilmez.”
Dündar’a bunu hatırlattığımızda şu yanıtı verdi: “Sağlık Bakanı sayın Koca bir hekim ve bir hekimin çok kolay yetişmediğinin farkında. Söylediği güzel sözler için teşekkür ederim ama bu ülkede yetişen hekimlerin çareyi başka ülkelerde aramamaları için hekimlerin çalışma şartlarının düzeltilmesinde yetkili mercii kendisidir. Bunun için de çaba sarf etmesini umuyorum.”
‘Daha çok beklerler’
İsmini vermek istemeyen Almanya’ya giden doktorlardan birinin Erdoğan’a yanıtı şu oldu: “Bu şartlarda dönmemizi bekliyorlarsa daha çok beklerler. Bizim dönmemiz için iyi bir sistemin kurulması gerekiyor. Ben daha öğrenciyken Almanca kursu almaya başladım. Düşünün. Her gün yaşanan şiddet olaylarını ve bunlara karşı caydırıcı bir ceza olmadığını görüyorduk.
Bunun yanında çok uzun çalışma koşulları var. İnsanla ilgileniyoruz biz. En ufak bir dikkat hatasının sonuçları çok ağır olabiliyor. 42 saat hiç ara vermeden çalışmak hiç insani değil. Yorgunken hastayla ilgilenemezsiniz ki!
Hastaya ayrılan muayene süresinin üç dakika olduğunu biliyoruz Türkiye’de. Hastaya da yazık, doktora da. Ama burada böyle değil. Gerçekten doktorluk yapabildiğimi hissediyorum. Hastalarımla ilgilenebilecek geniş vaktim var.”