Tüm bunlar, “24 Haziran sonrası” perspektifli bir bakış açısının gerekliliğini ortaya koymaktadır. Sadece mevcut iktidar değil, yerine gelecek başka bir iktidar da, gidip IMF’yle anlaşmaya ve topluma yeni bir “acı ilaç” içirmeye, çok ciddi bir kemer sıkma politikası izlemeye mecbur kalabilir. Sermaye ile hesaplaşma ya da halkçı, kamucu bir ekonomi modeli izleme iddiası olmayan her iktidar için bu kaçınılmazdır ve böyle bir yönteme başvurulması en azından sosyalistler açısından şaşırtıcı olmayacaktır.
Bir yandan sağcılaştırılan siyasete ve topluma solun değerleri üzerinden müdahale edip sol siyaseti kitleselleştirmek, toplumsallaştırmak, öte yandan düzen siyasetinin kim gelirse gelsin içinden çıkamayacağı krize karşı, düzen dışı bir çözümü kitlelerle buluşturmaya çalışmak gibi iki zorlu hedef, 24 Haziran sonrası Türkiye’de solun omuzlarına binmiş iki yük olarak karşımıza çıkacaktır. 24 Haziran sonrası bu yükü hakkıyla taşıyabilmenin yolu ise bugünden sağlam durmayı becerebilmekten geçmektedir.