Bu dönüşümün tamamlanmasının tam da Türkiye bir seçim konjonktürüne girmişken ve o seçimin sonuçları rejimin kaderini belirleyecekken gerçekleşmesi ise elbette ki bir tesadüf değildir. Artık medyada tek bir çatlak sesin dahi çıkmasına izin verilmeyecek, medya “rejim medyası” olmanın hakkını vererek muazzam bir propaganda aygıtı olarak çalışacaktır. Dağıtım tekeli ise sayıları bir kaça inmiş muhalif medya üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanacak ve tehdit arz ettikleri düşünüldüğü anda bu gazetelerin dağıtımı yapılmayacaktır.
Peki manzara buyken, rejim inşasının medyaya yansıması bu şekilde olmuşken, artık tek bir “patron” varken, seçime bunları görmeksizin, bunların sonuçlarıyla yüzleşme iradesini göstermeksizin, her şey normalmiş gibi girmek siyaseten ne anlama gelmektedir? Sanıyorum ki öncelikle sorulması ve yanıtının verilmesi gereken soru, esas olarak budur.