Son on altı yılda, planlı bir sanayileşme ve kalkınma modeli izlemek yerine, dışarıdan gelecek sıcak paraya dayalı bir büyüme modeli izlemenin, katma değer ve istihdam yaratacak yatırımlar yapmak yerine ülkeyi betona boğmanın bu krizin ortaya çıkışındaki rolü nedir?
Eğer hepimiz aynı gemideysek, neden sadece çalışanlardan, emekçilerden, halktan fedakârlık istenmektedir? Eğer hepimiz aynı gemideysek, neden üst üste sermayeye yönelik teşvik programları açıklanmakta, borç yapılandırmalarına gidilmekte, buna mukabil halka düşen neden yeni zamlar, yeni vergiler, düşük ücretler ve işsizlik olmaktadır?
Mevzubahis emperyalizme karşı mücadeleyse, neden son on altı yılda ülkenin bütün kamusal varlıkları yerli ve yabancı sermayeye peşkeş çekilmiş, neden uluslararası gıda tekellerinin çıkarları doğrultusunda yerli tarım bitirilmiş, şeker fabrikaları örneğinde olduğu üzere fabrikalar neden kapatılmıştır?
Türkiye’nin NATO üyeliğini, İncirlik başta olmak üzere ülkenin muhtelif yerlerindeki NATO ve ABD üslerini, ABD’yle yapılan açık ve gizli anlaşmaları hiç gündem yapmaksızın, bunları tartışmaya dahi açmaksızın, “Dostlar alışverişte görsün” kabilinden boykotlarla anti-emperyalist bir siyaset izlenebilir mi?