• 9 SORUDA
  • DİKEN ÖZEL
  • GÜNÜN 11’i
  • DİKENLİK
  • AKŞAM POSTASI
  • VPN HABER
  • ENGLISH

Diken

Yaramazlara biraz batar!

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • AGORA
  • SANAT

Eziyet edebilmenin ilk koşulu, eşit değerde görmemek…

26/03/2021 22:28

MURAT SEVİNÇ

Önce biraz uzunca bir alıntı:

“Faşist bir rejimin, otoritesini yukarıdan nasıl dayattığını ele almanın yanında halkla nasıl bir etkileşim içinde olduğunun da araştırılması gerekir. Nüfusun çoğunluğu, faşist rejimleri uzlaşmayla, hatta coşkuyla mı desteklemişti, yoksa bu insanlar… boyun eğmeye mecbur mu bırakılmışlardı?… Yakın zamanda yapılan çalışmalar… gerek Nazi Almanya’sında, gerekse faşist İtalya’da uzlaşma oranının yüksekliğini gösterme eğilimindedir… Toplama kapmları gizli olmadığı gibi, muhaliflerin infazının da bilinmesi amaçlanıyordu… Nazi şiddetinin aleniliği rejime gösterilen desteğin baskı altında tutulduğu anlamına gelmiyordu. Şiddet, Yahudilere, Marksistlere ve ‘asosyal’ dışlanmışlara (homoseksüellere, Çingenelere, barışseverlere, doğuştan deli ya da özürlülere, sabıkalılara- yani birçok Almanın en son görmek isteyeceği gruplara) yöneldiği için Almanlar bunu bir tehdit olarak görmüyorlardı; aksine durumdan hoşnutlardı. Geri kalanlar, kısa süre içinde sessiz kalmayı öğrendiler…”  (Robert O. Paxton, Faşizmin Anatomisi, Çevirenler, Hakan Atay-Hivren Demir Atay, İletişim, 2014). 

Reklam

Baskı araçları, hiçbir zaman tek tarafın iradesiyle oluşup işlemedi ve hiçbir yerde bir günde ortaya çıkmadı. Tarihsel birikimin, hâkim sınıf ideolojisinin, zamanın koşullarının, dış gelişmelerin, kriz anlarının, o anlara ilaç olacağı varsayılan uygulamaların, kurtarıcı beklentisinin ürünü. 

Faşizm, kapitalizmin ‘bunaldığı’ bir devirde, baş aşağı giden burjuvazinin, kendi icadı demokrasiye karşı keşfettiği bir ideoloji olarak çıktı tarih sahnesine, doğru; buna mukabil her faşist idare, kendi toprağının ‘özgül’ niteliklerini de barındırdı. Ezcümle, her yerde sabun yapmadılar nefret ettiklerini, İtalyan faşistinin Nazi’lerden farkı vardı ve bir kez daha hatırlatmak gerekir, Franco, ardılını belirledikten sonra yatağında öldü. Büyük filozofların, müzisyen ve edebiyatçıların, Aydınlanma’nın ‘medeni’ Avrupa’sında yaşandı bu hikâye. Klasik müzik seven ‘bilim’ insanları, Yahudilerin bedenlerinden daha fazla verim elde edebilmek için çeşitli ‘yok etme’ teknikleri üzerinde kafa yordu. Büyük filozoflar ‘rektör’ ve ‘memur’ olmaya heveslendi.

Paxton’dan yaptığım alıntıda geçtiği gibi, Yahudiler, eşcinseller, komünistler toplama kamplarına gönderilirken, Almanlar bunu bir tehdit olarak görmüyordu, aksine durumdan hoşnutlardı Faşizm, sıradan insanın omuzlarında yükseldi. O ortalama, ‘zaten’ hazzetmediklerinin ortadan kaldırılmasından memnundu. Eşcinsellerin yok edilmesi, yüksek niteliklere sahip bir seçkin ‘ırk’ın varlığını sürdürebilmesi için gerekliydi. Yahudiler, komünistler, akıl hastaları da, nurlu ufuklara yelken açmış faşist devletilerin başarısının önünde birer engelden ibaretti.

Reklam

Düşmanlaştırmadan yok etmeye girişemezsiniz, savaşmak için ilk koşul, önce bir düşmanın varlığı. Karşınızdaki insanı yok edebilmek, ona türlü ‘insanlık dışı’ muameleyi yapabilmek için, öncelikle ‘insan’ olduğu gerçeğini inkar etmek, değersizleştirmek gerekiyor. Totaliter zihniyetin gaddarlığı, öncelikle ‘eşitlik’ olgusunun hiçbir kafa karışıklığına mahal vermeyecek ölçüde reddiyle mümkün.

Kadına şiddet uygulayan erkeğin eylemi, faşistçe. Hayvanların patilerini kesip onları araba arkasında sürüklemek, faşistçe. Eşcinsel bir insana işkence yapmak, faşistçe. Bir muhalife saldırıp öldüresiye dövmek, faşistçe. Bunları yapanlar, kaşısındaki kadını, eşcinseli, muhalifi, farklı din yada etnik kökenden olanı, kendisiyle eşit değerde görmediği için, insan kabul etmediği için yapıyor, yapabiliyor. Yok edilmeleri gerektiğini düşündüğü için. Kendisinde bu gücü bulabildiği için. Güç sınamasının ciddi hiçbir ciddi bedeli olmayacağını varsaydığı için.

Yalnızca hukuksal karşılıktan değil, toplumsal yaptırımdan söz ediyorum. ABD’de, dizini bir siyahın boynuna dayayıp onu nefessizlikten öldüren faşist, o toplumda o dizi o insanın boynuna bastırmak isteyen milyonlar yaşadığını biliyordu. Geçen hafta Türkiye’de, kâğıt toplayan gariban bir Suriyeliyi öldüresiye dövüp ardından aracını yakanların, bildiği gibi. Gayrimüslim düşmanlığı yapan, Alevi düşmanlığı yapan, eşcinsel düşmanlığı yapan, Kürt düşmanlığı yapanların, kendileri gibi düşünen ya da hissedenlerin çokluğundan emin olduğu gibi.

Her faşist, ‘üstünlük’ duygusuyla davranır; faşist eylem, eşit ve insan kabul edilmeyene yönelir. Faşistin insan kabul etmediği, canını önemsemediği; bir gün Yahudi, bir gün Ermeni, bir gün Müslüman, bir gün siyah, bir gün Suriyeli, bir gün muhalif, bir gün yoksul, bir gün kadın olabilir. Kaba güç kullanabileceği ölçüde zayıf gördüğü herkes. Yurt dışındaki bir Türk’e ‘kara kafalı’ diyen oralı ırkçıyla, Türkiye’de şiddete maruz kalan Suriyeli bir kâğıt toplayıcısına ”Oh olsun” diyen buralı ırkçı arasında, yalnızca ‘milliyet’ farkı var, hepsi bu. 

Yazının başındaki alıntıdan, aynı cümleyi, üçüncü kez yazmak istiyorum: 

“ Şiddet, Yahudilere, Marksistlere ve ‘asosyal’ dışlanmışlara (homoseksüellere, Çingenelere, barışseverlere, doğuştan deli ya da özürlülere, sabıkalılara- yani birçok Almanın en son görmek isteyeceği gruplara) yöneldiği için Almanlar bunu bir tehdit olarak görmüyorlardı; aksine durumdan hoşnutlardı. Geri kalanlar, kısa süre içinde sessiz kalmayı öğrendiler…” Faşizmle, ırkçılıkla, maçizmle savaşın yolu, eşitlik mücadelesinden geçiyor. İnsanların ‘eşitliğini’ amaçlamayan her çabanın varacağı, bugüne dek vardığı yer aynı. 

Kâğıt toplayan Suriyeli genç ile biz, eşit insanlarız, ondan üstünlüğümüz, onun bizlerden eksiği yok. İşkence gören eşcinsel gencin haysiyeti, hepimizin haysiyeti. Kadının yüzündeki morluk, hepimize atılan yumruktan. Gergerlioğlu’nun terliğinde, hepimizin ayağı var. Yeryüzü insanları, Guantanamo’da insan dahi kabul edilmediği için ‘tutulabilenler’ ile aynı tel örgüler arkasında. Fransa’daki bir eğlence yerinde, hepimizi öldürdüler. O ABD’li siyah yurttaşın boynundaki diz, hepimizin nefesini kesmeye niyetli. Cumartesi Anneleri, bizler için de bekliyor, yüzlerce hafladır. Plastik botla nehri geçmeye çalışırken can veren el kadar çocuklarla birlikte, hepimiz suyun karanlığını boyluyoruz.  

‘Diğeri’ insan gibi yaşayabildiğinde, ‘biz’ de insan olmanın tadını çıkarabileceğiz. Benim ‘anayasam’ bu. Eşitlik. Eşitlik. Eşitlik. İnsana/canlıya reva görülen türlü eziyet sessizlikle geçiştirildiği sürece, hiç kimsenin bir anayasası yok. Ne benim, ne sizin.

Video önerisi: Türkiye’de Tuğrul Eryılmaz olmak. İlk bölümü buraya bırakıyorum.

Filed Under: Agora

Tüm yazılar: Murat Sevinç

SON HABERLER

İstanbul’da vakfa devredilen yapıların tam listesi

Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden edinilen bilgiye göre Türkiye genelinde mazbut vakıflara devredilen tescilli yapılardan 76’si İstanbul’da. Listede Sultanahmet, Ayasofya, Süleymaniye, Fatih ve Teşvikiye camileri, Galata Kulesi, Akaretler, Paşakapısı Cezaevi, Sansaryan Han, Sepetçiler Kasrı, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi gibi yapılar bulunuyor.

Ford Otosan’daki 248 milyonluk yolsuzluk: Nasıl başladı? Suçlamalar ne?

Ford Otosan’ın yolsuzluk gerekçesiyle iki çalışanı hakkında açtığı 247,8 milyon liralık tazminat davasında ayrıntılar ortaya çıktı.

Kanada, Türkiye’ye İHA parçası satışını durdurdu

Kanada, Türkiye’ye insansız hava araçlarında kullanılan teknolojik ürünlerin ihraç iznini iptal etti.

Uzmana soruldu: Sinovac az mı koruyor?

Prof. Dr. Murat Akova, söz konusu Çinli yetkilinin Sinovac şirketince üretilen Coronovac’ın üretimininin herhangi bir aşamasında bulunmadığını aktardı; yakın zamanda Science Dergisi’nde yayınlanan bilimsel bir makalede Sinovac aşısının Brezilya mutantına karşı da etkili olduğuna ilişkin verileri paylaştı.

Bilim kurulu üyesi, ‘Böyle gitmez’ dedi

Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Serap Şimşek Yavuz, toplu taşımadaki kalabalığın azaltılmasını isterken, sağlık sisteminin vaka sayısına yetişemez bir duruma gelebileceğini söyledi.

Aşı yalanları
Okul duvarındaki beş satırlık yazı

DİKEN’İ TAKİP EDİN

Osman Kavala 1260 gündür tutuklu

AGORA

Delik kap su tutar mı?

Azime Acar

S-400’den Montrö tartışmalarına

Bahadır Kaynak

Muhafazakarlar ve Batı: Nereden nereye?

İhsan Dağı

Çok kıskandım

Mehmet Aksel

Emekli askerin ifade özgürlüğü ve ortak bir ‘ilkemiz’ var mı?

Murat Sevinç

GÜNÜN 11’İ

Melih Aşık: İkinci aşıdan 28 gün sonra antikor testi yaptırdım; neredeyse sıfıra yakın

Mehmet Demirkol: Fenerbahçe kazandı ama oyun ayağa kalkmadı

Abdulkadir Selvi: Emekli amirallerin bakan ismi vermediği söyleniyor

Kemal Öztürk: Siyaset için en büyük tehlike

Alaattin Aktaş: Ekonomi iyi gidiyorsa bu işsizlik ne?

İbrahim Kiras: 128 milyar dolar nerede diye sormanın suç sayılması olacak iş değil

Feyzi Açıkalın: Başı kesik tavuk gibi ilerleyen dış politikanın bedelini turizm çekiyor

Akif Beki: AK Parti bir kez daha kaçarken davul çalarak kendi kendini ele verdi

İbrahim Kahveci: Millet her yıl birkaç müteahhide milyarlarca lira açıktan para ödüyor

İsmail Saymaz: Belki de bu yüzden, emekli süperstarlar Montrö’yü anlatıyor

Murat Muratoğlu: Ekonomi bu kafayla buz kesti

Bu bir utanç yazısı

İKSV’ye ‘Bu bienalin farkı ne’ diye sorduk, ‘Dikkat, her an karşınıza çıkabilir’ dediler!

Da Vinci’nin Salvator Mundi tablosu, NFT versiyonuyla yeni rekor peşinde

İzmirli şarkıcı 100 yaşında: Bir kez daha Adieu Dario!

Uluslararası karikatür yarışmasında birincilik ödülü Kübalı sanatçıya

Arka kapıdan giren ayıyı evin hiç beklenmedik iki sakini kovaladı

46 numara mı giyiyorsunuz, 1 milyon dolarınız mı var: Kanye West’in ilk Nike Yeezy’leri tam size göre!

Dünyanın en iri tavşanı çalındı

Kopan parmağını Malta’dan getirip diktirdi

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • AGORA
  • SANAT
  • AGORA
  • DİKEN’E TAKILANLAR
  • BİRİNCİ SAYFALAR
  • GÜNÜN 11’i
  • AKŞAM POSTASI
  • BU GAZETE…
  • DİKEN 5 YAŞINDA
  • KÜNYE
  • İLETİŞİM
  • Email
  • Facebook
  • Google+
  • Pinterest
  • RSS
  • Twitter
  • Vimeo
  • YouTube

"Genç gazeteci arkadaşlarıma! Bu meslek yorucu bir meslektir. Ama, insan büyük bir zevkle çalışır. Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et. Mecbur kalırsan kır, sakın satma." Sedat Simavi