Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
2015 yılında seçimlerin yenilenmesinde de Cumhurbaşkanlığı sistemine geçiş tartışmalarında da, 2023 seçimlerinde de Erdoğan-Bahçeli ittifakının tutkalı, “güvenlik” eksenli bu siyasal söylem oldu. “Beka”, “terörle mücadele”, “yerli ve milli” gibi ifadeler bu koalisyonun temel kavramsal çerçevesini oluşturdu. Devletin güvenliği ve terör söylemi, muhalefeti kriminalize etmenin, siyasal alanı daraltmanın ve demokrasi taleplerini bastırmanın ideolojik ve kurumsal aracı hâline geldi. Bu nedenle silahsızlanma (ya da çatışmasızlık), yalnızca PKK ile ilgili bir mesele değil; aynı zamanda Türkiye’deki siyasal rejimin güvenlikçi karakterini çözmeye yönelik bir fırsat.
İkinci faktör Kürt seçmenin tercihleri. Süreç ne kadar ilerlerse ilerlesin, Kürt seçmenin siyasal pozisyonu görece sabit kalmaya devam ediyor. Kamuoyu araştırmaları, Kürt seçmenin Türkiye’de demokrasiye en fazla inanan ve iktidar bloğuyla en yüksek mesafeyi koruyan seçmen grubu olduğunu gösteriyor. Üçüncü ve daha güncel etken, 19 Mart 2025’te Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından ortaya çıkan toplumsal mobilizasyon. Bu müdahale öncesinde muhalefetin dağınık görünümü ve siyasal inisiyatif eksikliği, sürecin otoriter konsolidasyon lehine evrilmesini daha olası kılıyordu. Ancak İmamoğlu’nun tutuklanması, kamuoyunda geniş bir tepki doğurarak yeni bir siyasal denge oluşumuna zemin hazırladı. Bu gelişme, toplumsal muhalefetin yalnızca temsil gücünü değil, siyasal inisiyatif alma kapasitesini de yeniden inşa etmesine olanak tanıdı.
Bu yeni süreç —sınırları ne kadar dar tanımlanmış olursa olsun— Türkiye’nin demokrasi yönüne yeniden dümen kırması için önemli bir momenti temsil ediyor. Ancak bu potansiyelin hayata geçmesi, ne iktidarın niyetine ne de muhalefetin stratejisine bütünüyle bağlı. Belirleyici olan, toplumsal muhalefetin ne kadar genelleşip kurumsallaşabileceği, Kürt siyasetiyle kurulacak ilişkinin ne kadar eşitlikçi olabileceği ve güvenlikçi yapının ne ölçüde aşılabileceği. Sınırları bugün için dar çizilmiş bu süreç, şayet siyasetin demokratik alanını genişletmeyi başarabilirse, Türkiye’nin yeniden bir toplumsal uzlaşı hayalini tartışmasını mümkün kılabilir.