Muhafazakar sosyoloji-Erdoğan-reisçiler üçlemesinin pek de güvenilir bir çerçeve olmadığı anlaşılıyor. Nitekim Erdoğan da son bir yıl içindeki bütün konuşmalarında kendisine yeni bir zemin oluşturma gayreti gösteriyor. Bu epeyce radikal bir proje… Çünkü muhafazakar kesimde yaşanmakta olan sosyolojik değişimin yerine beka meselesine yedirilmiş bir ideolojik dalga yerleştirilmeye çalışılıyor. Ülke çok yönlü, belirsiz ve sonu olmayan bir tehdit karşısında tasvir ediliyor, diğer ülkelerin her tavrı ve her gelişme bu tehdidin derinleşmesi olarak okunuyor ve toplum buna karşı ideolojik bir vasatta buluşmaya davet ediliyor. Nitekim tek millet, devlet, vatan, bayrak sloganının AK Parti tüzüğüne konması, söz konusu projenin doğal uzantısı. Erdoğan siyaseti ideolojik bir dalgaya oturtmak, onu bizzat temsil etmek ve AK Parti’yi ‘uygun’ şekilde formatlayarak bu temsil rolünü kurumsallaştırmak istiyor.
Dolayısıyla önümüzdeki dönemde AK Parti’nin teşkilattan üst yönetime daha milliyetçi ve devletçi hale gelmesi şaşırtıcı olmayacak. Sembolik bağlar dışında bunun artık ‘muhafazakar’ bir proje olduğunu söylemek zorlaşacak. Öte yandan sırf geleneksel bağları kaybetmemek uğruna söylemde dindar sembolizmin artmasına tanık olabiliriz…