Türkiye toplumu artık bütün kimliklerin doğal ve insani haklarına sahip olmasına ‘evet’ diyor. Hükümet ise siyasi taleplerin her türlüsünün siyaset içinde alınabilir olmasının yolunu açmaya hazır.
Ne var ki bu perspektif Kandil’i tatmin etmiyor. Arkada 30 küsur yıllık mücadele ve tabanda ‘zafer’ hayali ile beslenmiş militan yığınlar olduğu sürece, elinde ilave bir pazarlık kozu tuttuğunu biliyor.
Sorun, bu pazarlık kozunun giderek ve hızla gayrimeşru hale gelmekte olması. PKK kendi hakları için, kariyerizm için kurulmadı. Kürtlerin hakları için kuruldu.
Şimdi eğer Kürtler bu hakları almanın eşiğinde ise, PKK’nın bu süreci engellemesinin sorumluluğu nasıl taşınacak?
Eğer siyasi talepler de karşılansın denecekse, bütün Kürtlerin aynı siyasi taleplere sahip olmadığını, önce diğer Kürtlerin ikna edilmesi gerektiğini ve bunun da önce siyaseti bir zemin olarak kabul etmekten geçtiğini hatırlamakta yarar var.
Kısacası Kandil ‘Ben ne olacağım’ diye soruyor ve bu sorunun günümüz dünyasında kendileri açısından tatminkar bir cevabı yok.
Hükümet bırakalım Türkiye’yi, Kürtlerin kaderini de sadece PKK ile konuşamaz. Ama PKK’ya siyaset yapma ve tasavvurlarını siyaset üzerinden oluşturma imkanını tanıyabilir.
Bundan sonrası özgüveni yüksek, sorumluluk sahibi ve olgun bir Kürt siyasetinin ortaya çıkıp çıkamayacağına bağlı olur.