LEVENT GÜLTEKİN
acikcenk@gmail.com / @acikcenk
Başörtüsü, yıllarca Kemalizm’in katı (ve laiklikle zerre kadar ilgisi olmayan) laiklik anlayışına direnmenin sembolü oldu.
O direnç İslamcı hareketin de mihenk taşıydı.
Başörtülüler kendilerine uygulanan dışlayıcı tavrı ortadan kaldırmak için mücadele verdi. Topluma, dertlerinin ‘kimseye inanç dayatmak değil, kendilerine uygulanan yasakları kaldırmak’ olduğunu söylediler.
İşte tüm mağduriyetleri ve ayrımcılığı giderme çabası, AK Parti’yi iktidar yaptı.
Fakat ayrımcılığı, eşitsizliği ortadan kaldırmak için iktidar olan İslamcılar, şimdi tam tersine ayrımcılığı ve nefreti yaygınlaştırmaya dayalı bir siyaset yapıyor.
AKP nefretinden din de nasibini alıyor
Miting meydanlarında Kuran-ı Kerim gösteriyorlar. Camilerde siyaset yapıyorlar. “Biz Kuran’la büyüdük… Onlar Zerdüşt… Biz ve onlar…” diyerek toplumun ortak değeri olan dini, kendi kişisel hırsları uğruna kullanıyorlar. Dindarların hamiliğine ve sözcülüğüne soyunuyorlar.
AK Parti, özellikle de Tayyip Erdoğan, yapıp ettikleriyle, Bülent Arınç’ın da dediği gibi toplumun en az yarısının nefretini kazandı. Bu nefretten kuşkusuz dindarlık ve dini semboller de büyük pay alıyor. Çünkü ayrımcılığın aracı olarak din ve dindarlık kullanılıyor.
Ne yazık ki başörtüsü bu defa da iktidarın ürettiği nefret dalgasının altında kalıyor. Geçmişte sapkın laikliğin hışmına uğrayan başörtülüler, şimdilerde ise iktidara duyulan öfkenin yüklenicisi konumunda.
Peki başörtülüler bu yükü taşıyabilecek mi? Buna gönülleri razı olacak mı?
Tayyip Erdoğan’ın sık sık “Benim başörtülü bacım” diyerek sahiplendiği kadınların buna söyleyecek tek bir sözü yok mu? Erdoğan’ın bacısı olmak? Bunun gerçekte anlamı ne? Hiç düşündüler mi?
Tüm hayatlarını zehir eden bu siyasetin parçası olmaya ne karşılığında devam edecekler? İçlerinden kimse “Ben Erdoğan’ın başörtülü bacısı değilim” demeyecek mi?
Eminim diyenler var, fakat bunu topluma duyuracak, belli edecek derli toplu bir tavır geliştirmeleri gerekmez mi? “Biz AK Parti’nin fabrikasından çıkmış insanlar değiliz” demeleri gerekirken, susarak bu nefretin yükünü taşımaya devam mı edecekler?
Başörtülüler bu istismara tepki koymalı
Başörtülüler bu defa, sapkın laikliğin zulmünden daha beter bir belaya sürükleniyor.
Bakın, Türkiye’de toplumsal algı semboller üzerinden biçimleniyor. Hem İslamcılığın hem de İslamcı siyasetin yarattığı bu nefret; dindarlığın en belirgin sembolü kalan başörtüsüne yükleniyor. Bu kabul edilir bir şey mi?
Başörtülülerin AK Parti ve Erdoğan tarafından kullanılmaya, istismar edilmeye sessiz kalmamaları gerekir. Derli toplu bir tepki koymaları gerekir.
Peki niçin bu kadar suskunlar? ‘Hırsızlık yapanları koruyan, toplumu ayrıştıran, çatışmayı körükleyen, ülkenin değerlerini törpüleyen, insanların ağız tadını kaçıran bir partinin doğal ve gönüllü taraftarları’ algısıyla nasıl baş edecekler?
‘Ceberut, baskıcı, yıkıcı bir devletin koruması altındaki insanlar’ olmak, o devletin siyaset malzemesi olmak… Bu çok ağır bir yük. Çok derin bir utanç.
Başörtülüler kendilerini düşünmüyorlarsa bile gelecek nesilleri düşünmeli. Ve bir karar vermeliler: Herkesin istediği gibi giyindiği, özel hayatını özgürce tanzim ettiği bir ülkede mi yaşamak istiyorlar, yoksa herkesin devlet zoruyla dindarlaştırıldığı, baskıcı bir ülkede mi?
Hayatta ağız tadıyla, huzur içinde yaşamaktan daha kıymetli bir kazanım yok. Kazanımı olmayan bir siyasi mücadele için huzuru feda etmeye değer mi?
Muhalefet, başörtülüleri AKP taraftarı olarak görüyor
Burada AK Parti muhaliflerine de iş düşüyor.
Başörtülüler, sözde laik zorbalıktan yıllarca çok çektiler. Dışlanmışlığın ve ayrımcılığın neden olduğu büyük bir travma yaşadılar. Bunun için AK Parti’nin din ve başörtüsü istismarına itiraz edecek, karşı duracak cesareti gösteremiyorlar.
Türkiye’nin normalleşmesi, başörtülülerin özgür bireyler olması için, muhaliflerin de sabırla, olgunlukla demokratik bir tavır koymaları gerek. Üzülerek söyleyebilirim ki muhalefet bu konuda henüz yeterli olgunluğa ulaşmış değil…
Başörtülüleri hala AK Parti’nin ideolojik ve doğal taraftarı görüyorlar. Türkiye’deki en önemli insan hakları mücadelelerinden birini vermiş olan başörtülülerin demokrat ve özgürlükçü olabileceklerini anlayamıyorlar. Onları anlamış ve Türk demokrasisi açısından ne kadar değerli olduklarını fark etmiş değiller.
Aslında birçok başörtülü kadın, başörtüsünün siyaset malzemesi yapılmasından son derece rahatsız.
Muhalefette, bu rahatsızlığı algılayacak zihin kapasitesi yok gibi görünüyor.
Eğer ülkede gerçekten normalleşme istiyorsak hepimizin normalleşmesi gerek. Özellikle de normalleşmeye kendimizden başlamamız gerek.