MESUDE ERŞAN
@mesudersan
mesudeersan@diken.com.tr
Evde ağır engelli çocuklarına bakarken sosyal güvencesiz kalan anneler emeklilik hakkı istiyor. Türkiye’de yaklaşık 600 bin ağır engelli evde bakılıyor. Aileler bu görevi ağırlıklı olarak kadınlara bırakıyor. Engelli çocuk anneleri, eşitsiz ve güvencesiz yaşlanıyor, yüzde 85’inin herhangi bir sosyal güvencesi yok.
Ankara Engelli Anneleri ve Gönüllüleri Derneği (EAGD), evde ağır engelli bakan kadınların sosyal sigorta sistemi içine alınarak primlerinin devlet tarafından karşılanması ve emeklilik hakkının sağlanması için çalışmaları hızlandırdı.
Önce Change.org üzerinden ‘1imza, 1kadın’ adlı bir kampanya başlatıldı.
Ardından Ankara’da sivil toplum örgütleri, akademisyenler, uzmanlar, hukukçular, evde engelli bakan kadınlar ile TBMM’de grubu bulunan siyasi partilerden AKP, CHP, İYİ Parti ve HDP temsilcilerinin katıldığı bir çalıştay düzenlendi.
Çalıştayda bir komisyon oluşturuldu. Komisyonda EAGD Başkanı Şenay Keçeci’nin yanı sıra avukatlar Şenal Sarıhan, Turhan İçli, Ali Kılıç, Merve Bayram, Engelliler ve Gençlik Derneği Başkanı Coşkun Gök yer alıyor. Komisyon önümüzdeki günlerde yasa değişikliği taslaklarını tamamlayacak. Kampanyayı imzalayanların sayısı 50 bine ulaşınca (30 bini geçti) hazırlanacak yasa değişikliği teklifiyle birlikte imzalar TBMM’ye sunulacak.
Diken’in sorularını yanıtlayan Keçeci, engellilere bakan kadınların görünmediğini söyledi: “Engellilerin bakımını üstlenenlerin yüzde 91’i kadın. Yani 540 bin engelliye bakan kadınların varlıkları, yaşadıkları zorluklar, geleceksizlikleri hakkında hiç kimsenin bilgisi ve fikri yok. Bakım veren kadınlardan onlarcasının ameliyatını ertelemek zorunda kaldığını, okulunu ya da işini bıraktığını, sosyal yaşamdan tamamen koptuğunu, gelecek kaygısı yaşadıklarını, ‘Ben ölürsem çocuğum ne olacak?’ diye endişelendiğini kimse görmüyor. Bir annenin ‘Çocuğum ölürse bakım maaşım kesilecek, ben o zaman ne yapacağım?’ demek zorunda kaldığını da kimse bilmiyor.”
‘Engellilik ve yoksulluk kardeş‘
Engelli çocuğu olan annelerin varsa işlerini bırakmak zorunda kaldığını, maddi durumları iyi değilse ekonomik sıkıntılar çektiğini belirten Keçeci, şunları söyledi:
“Engellilik ve yoksulluk kardeştir. Yeterince paranız varsa engelli çocuğunuzu emanet edebileceğiniz özel hatta evde yatılı bakıcılar çalıştırabilirsiniz. Engelli çocuğunuzun bakımı yapılırken çalışabilirsiniz, sosyal hayatınıza devam edebilirsiniz, ameliyatınızı olabilirsiniz, kuaförünüze gidebilir, evinizi çocuğunuzun engel durumuna göre erişilebilir hale getirebilir, eğitimi için gerekli her şeyi yapabilirsiniz.
Paranız yoksa, engellilik, yoksulluk, çocuk ve kadın olmanın en acımasız halini yaşarsınız. Ve bu hayat hiç adil olmayan, yalnızlaştıran, ötekileştiren, travmalara sokan, çaresizliklerle dolu. O yüzden engellilik yoksulluğu, yoksulluk engelliliği daha da arttıran bir durum. Sadece engellilerin değil, hasta, yaşlı, yatalak vb. durumlarda da bakım yapanlar genellikle kadın. 24 saatleri bakım yaptıkları kişiyle geçiyor, iki kişi tek kişilik bir hayat yaşıyor.”
‘Ayda 3 bin 340 lirayla yaşayın’ deniyor
Engelli çocukları olan ailelerde erkeklerin evi terk etmesi ve boşanması, ağır engelliyi anneyle baş başa bırakması sık rastlanan davranışlar. Bazı babalar durumu kabullenmeyerek, zor bir hayat yaşamaktansa gitmeyi seçiyor.
Keçeci, devletin kendi yapması gereken bir işi sigortasız ve asgari ücretin altında bir ücretle kadınlara ya da aile yakınlarından birine yaptırdığını söyledi: “Türk-İş’in eylülde açıkladığı açlık ve yoksulluk sınırı verilerinde dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 23 bin 599,93 lirayken eşi tarafından terk edilmiş, engelli çocuğuna bakan bir anneye 3 bin 340 lira vermek, ‘Siz yaşamayın’ demekle eş değer. Her gün artarak devam eden zamları da düşününce engelli ailelerin yaşamaları imkansız çünkü engelli bakımı özel beslenme, hijyen koşulları vs. isteyen bir durum.
Sosyal devlet bütün vatandaşlarının eğitim, barınma, sağlık, hak ve özgürlüklerinden sorumlu ve üzerine düşeni yapmalı. Oysa devlet görevi yapmadığı gibi 10-20-30 yıl boyunca anneyi sigortasız ve asgari ücretin altında çalıştırıyor.”
Sosyal güvenlik hakkı anayasanın güvencesinde
Anayasanın 60’ıncı maddesinde “Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır…” dendiğini hatırlatan Keçeci, şöyle devam etti: “Anayasanın ilgili hükmünün uygulanması ve söz konusu hak ihlalinin ortadan kaldırılması için engelli bakımını üstlenen kadınların sosyal güvenlik primlerinin devlet tarafından karşılanmasını ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun, ‘sigortalı sayılanlar’ başlıklı dördüncü maddesine ‘evde engelli bakımını üstelenenler’ ibaresinin eklenmesi gerekiyor. Ayrıca sosyal güvenlik primlerinin devlet tarafından karşılanması ve çocuğunu kaybettiğinde emeklilik hakkı verilmesini talep ediyoruz.”
‘Verilen bakım değil, yoksulluk maaşı‘
Engelliler ve Gençlik Derneği Başkanı Coşkun Gök, engellilerin bakım gereksinimi için devlet tarafından veya özel bakım merkezlerinin sınırlı sayıda olduğunu söyledi.
Devletin görevi olan bakım işini büyük oranda aileye bıraktığını vurgulayan Gök, bakım maaşı olarak ödenen tutarın asgari ücretin yüzde 60’ı kadar olduğunu belirtti. Bakım parasını alabilmek için öncelikle bakılan kişinin sağlık kurulu raporunda engel oranının yüzde 50 olması ve ‘ağır engelli’ ibaresinin bulunması gerekiyor. Bir diğer kritere göre hane içinde kişi başına düşen ortalama aylık gelir tutarı, asgari ücretin aylık net tutarının 2/3’ünden daha az olmalı.
Evde ağır engelli bakan kadınlara tanınan diğer bir haksa emeklilik koşullarında sağlanan kolaylaştırma. Buna göre ağır engelli bakılan ve bir işte çalışarak sigorta primi yatırılan kadın çalışanların, ödedikleri prim gün sayılarının yüzde 25’i ödenen prim gün sayılarına ekleniyor.
Prim ödeme gün sayılarının yüzde 25 kadarı da emeklilik yaş hesabından düşürülüyor.
Gök, şunları dedi: “Engelli bakımı yapan kadınların başka bir işte çalışacak zamanları yok. TÜİK verilerine göre kanunun tanıdığı bu emeklilik kolaylığından faydalanan kadın sayısı 2020 yılında 1164 kişi. Yani kanunun sağladığı kolaylıktan 540 bin kadından yalnızca 1164 kadın faydalanmış. Bu hak kağıt üzerinde kalıyor ve gerçek hayatta karşılığı bulunmuyor. Çünkü evde ağır engelli bakımı yapan kadınların yüzde 85’i 7/24 ağır engelli bakımı yaptıkları için başka herhangi bir işte çalışamıyorlar.
‘Ne acılarını görmek ne de bizden sonra kalmalarını istiyoruz‘
Engelli annelerinden biri Fatma Arslanbaş. EAGD’nin yönetim kurulu üyesi de olan Aslanbaş’ın 32 yaşındaki oğlu Umut doğuştan engelli. Mücadelesini ‘çetin bir yol’a benzeten Arslanbaş’ın eşi 18 yıl önce boşanmış.
Anlattığına göre varken de oğluyla ilgili değilmiş. Oğluna bakabilmesi için ailesi ona tuhafiye açtı. 10 yıl kadar Umut’u yanında götürerek orayı işletti. Zaman geçtikçe Umut gelmek istemedi. Başkalarına bırakamayınca da dükkanı kapamak zorunda kaldı.
Zihinsel ve bedensel engelli Umut’u 29 yaşına kadar özel eğitime götürdü. Halen babasının bıraktığı evde, devletin verdiği bakım parasıyla yaşamaya çalışıyor. Hayatından şikayetçi değil, oğlu her şeyi. Ancak maddi sıkıntılar ve gelecek kaygısından yorgun düşmüş: “Ayakta kalmaya çalışıyoruz. İki kişilik bir aileyiz ve bu bakım parası dışında bir kazancım yok. Sürekli etrafımızdan destek, borç alıyoruz. Gelecekle alakalı güvencemiz yok. Biz engelli anneleri tezat içinde yaşıyoruz.
Ne evlatlarımızın açısını görmek istiyoruz ne de bizden sonraya kalmasını… Sadece 6.5 yıllık sigortam var. Evladıma bir şey olursa ben ne yaparım? Ne acıdır ki evladımı kaybetsem, maaşım, sigortam, geleceğim olmayacak. Devlet bizim primlerimizi yatırsın. Ben ve benim gibi anneler gelecek kaygısı yaşamasın.”
‘Eşlerin vicdanına kalıyor‘
Bursa’da Romatem Fizik Tedavi Hastanesi’nin çoğunluğu serebral palsili (beyin felci) çocukların anneleri bir nebze olsun rahatlatmak için mandala çalışması (meditasyon yöntemi) yapıldı.
Burada görüştüğümüz annelerden Nihal Argın’ın yedi yaşında Mete adında serebral palsili (SP) bir oğlu var. 14’ünde zorla nişanlanan, 16’sında evlenen 18’inde de anne olan Argın, hem oğlunun hastalığı hem koca baskısı hem de yoklukla savaşıyor.
Aslında kocası kamyon şoförü ve bir işi de var. Ancak kazandıklarını üç çocuğu ve eşiyle paylaşmaya istekli değil. Hatta Argın’ı çalışması için baskılıyor: “Hiç çalışmadım. Kıskançlığından zamanında çalışmama izin vermedi. 44 yaşındayım, ‘Artık git çalış’ diyor. Sabah sekizde evden çıkıp çocuğumu fizik tedaviye, 11.30 eve yemeğe, 13.30 okuluna götürüyorum.
Akşama kadar onu okulda bekliyorum. Giydiren, yediren, tuvaletine çıkaran benim. Nasıl, kime bırakıp çalışayım? Eşimin maaşı var diye bakım parası da alamıyorum. Eşim çalışıyor ama bize hep ‘Para yok’ diyor. Çocuklarından esirgeyen adam ileride ne yapar bilmiyorum. Keşke kendi gelirim olsa, devlet bizi görse.”
Bir diğer anne 32 yaşındaki Gülzade Ümmetoğlu, kas hastası (DMD) oğlu Rüstem’e bakıyor. 10 yaşında bir de kızı var. Rüstem beş yaşına kadar yürümüş ancak şimdi tekerlekli sandalyede. Kaslarını güçlendirmek için hastaneye fizik tedaviye getiriyor. Dört sene aşçılık, pastanecilik yapmış. Artık sadece oğluna bakıyor: “Hastalanınca mecburen işten ayrıldım. Sigortam devam etse keşke. Yarın öbür gün elim kolum tutmazsa bana kim bakacak? Güvencesiz hissediyorum tabii ki.”
‘Sosyal çevre desteği ve ailenin geliriyle depresif belirtiler arasında anlamlı bir ilişki var‘
Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Esin Selimoğlu, engelli çocukların annelerinin yaşadıklarına yakından tanıklık ediyor. Bu çocukların tedavilerinin ayrı, bakımlarının ayrı zor olduğunu anlatan Selimoğlu, “Bu anneler çalışıp, parasıyla da çocuklarını baktıramıyor. Başkasına emanet edemiyorlar. Daha çok zarar görmelerinden endişe duyuyorlar. Giderleri çok fazla. İlaç, mama, bez vs. Anneler çok zor durumda” dedi.
Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Doç. Dr. Hülya Şirzai, engelli çocukları olan annelerin gelecek kaygı, anksiyete ve depresyon sıklığının daha yüksek oranlarda olduğunu söyledi. Engelli çocuklar büyüdükçe ve evdeki nüfus arttıkça zorluklar da artıyor: “Bunlara sosyo-ekonomik sorunlar ekleniyor tabi ki. Bazen baş edemiyorlar. Geri çekiliyorlar, tedaviye küsüyorlar. Bazı araştırmalar böyle annelerin yüzde 30’unun depresyon belirtileri yaşadığını söylüyor. Sosyal çevre desteği ve ailenin geliriyle depresif belirtiler arasında anlamlı bir ilişki var. Kaygıları azalıyor.”