EFE SÖNMEZ
Tarihler 26 Mayıs 1929’u gösterdiğinde, dönemin Akşam gazetesi Avrupa’da kadınlar arasında futbolun ilgi çektiğini duyuruyordu.
Son Saat gazetesi ise ertesi gün konuya biraz daha alaycı bir şekilde yaklaşmayı tercih etmişti: “Kadınlar futbol oynayacakmış. Oldu olacak pehlivanlık da yapsınlar.”
Avrupa’da esen kadın futbolu rüzgarının Türkiye’ye varması 1950’leri buldu. Kadın takımları arasındaki ilk maç, 4 Temmuz 1954’te Mithatpaşa Stadı’nda yapıldı. Galip taraf, İzmir takımını 2-0’la mağlup eden İstanbul takımıydı.
Yeni Asır gazetesi yazarlarından Ahmet Dinçer’in kadınlara ‘annelik’ görevi biçtiği 1954 tarihli yazısında, sporun ‘zarafeti arttırmak’ amacıyla yapılması gerektiğini savunması, dönem tartışmalarının sadece bir tarafıydı.
Ne var ki kadınların futbol ilişkisine dair yarım asırdan bu yana süren önyargılar, kadın futbolunun ‘kulak arkası edilmesi’ ve tribünlerde bitmek bilmeyen cinsiyetçi söylem, tartışmaların dönemlik olmadığını da ortaya koyuyor.

Fotoğraf: Reuters
Cinsiyetçilikle mücadele amacı güden Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği, tüm bu sorunları masaya yatıracağı iki günlük toplantı düzenliyor.
‘Futbolda üretilen cinsel şiddet söylemleri ve cinsiyetçi tezahüratlara karşı farkındalık yaratmak’ amacıyla düzenlenen Futbolda Cinsel Şiddet ve Cinsiyet Ayrımcılığı Sempozyumu, 13-14 Mayıs tarihlerinde Kadir Has Üniversitesi Kadir Has Kampüsü Cibali Salonu’nda.
Sempozyumun ardındansa Kızlar Sahada, Atletik Dildoa, Karşı Lig, Sportif lezbon ve Lezyonerler takımları dostluk maçı yapacak.
Sempozyumda çeşitli başlıklarda konuşma yapacak katılımcılar, futboldaki cinsiyetçiliği, kadın futbolunun durumunu ve kadınlara dair önyargıları Diken’e anlattı.
Bunca sporcuya, kulübe ve taraftara rağmen kadınlara, futboldan ‘uzaklarmış’ gibi davranılmasının temelinde yatan nedir?
Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği’nden Hilal Esmer: Karar alma mekanizmalarında ve ilgili kurumlarda bu konuyu dert edinen, önemseyen, önceleyen kişilerin olmaması. Uzaklarmış gibi değil. Uzaklaştırmak için… ‘Eril olmayan’ tüm kimliklerin futboldan uzak durması gerektiği ve futbolun onların alanı olmadığı mesajının yapılan ya da yapılmayanla direk ya da dolaylı yinelenmesi. Teşvik etmeme, bütçe ayırmama, yok sayma, kendi gibi olmayanı inkar etme, reddetme, kimlikleri aşağılama amaçlı kullanma gibi… Bunun gerisinde kalan insan davranışlarının çoğunluk psikolojisiyle öğrenilmiş cinsiyetçi davranışlar olduğunu düşünüyorum.
Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Doç. Dr. Itır Erhart: Futbol, kahvehane gibi, ‘erkek’ alanlardan biridir. Stadyumlarda, maç izlenen mekanlarda, hegemonik erkeklik yeniden, yeniden üretilir. Bu da onun dışında kalan herkesin kadınların ve hegemonik erkekliğin gerektirdiği kalıpların dışında kalan herkesin dışlanması anlamına gelir. Kadın taraftarın ofsayttan anlayıp alamadığı, tribünün seslerinden rahatsız olup olmadığı, ‘gerçek’ taraftar olup olmadığı sorgulanır sürekli…
Maçlarda gol sevinçleri, heyecanlı anlar ya da tribünlerdeki ‘renkli’ görüntüleri göstermek adına kameramanlar daima ‘güzel kadınlar’a odaklanıyor. Bununla, kadınlara ‘seyirlik nesne’ muamelesi yapıldığını söyleyenler var…

Fotoğraf: DHA
Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği’nden Şehlem Kaçar: Belirttiğiniz durumun kendisi toplumsal cinsiyet kalıplaştırmalarından, röntgenci hazdan ve görme arzusunun eril yapısından kaynaklanıyor. Toplumsal cinsiyet ile ilgili roller toplumsal cinsiyet ile ilgili normlardan etkilenir. Toplumsal cinsiyet, cinsiyete dayalı tüm varoluşlara yönelik, o dönemin toplumsal güç mekanizmaları tarafından sosyal olarak inşa edilen rollerdir. Bu roller zaman içinde değişebilir ve toplumdan topluma fark gösterebilir. Yalnız, biz biliyoruz ki dünya genelinde ataerkillikle şekillenen bir toplumsal örgütlenme düzeni var. Bu düzen, kadınları fahişe ya da Madonna arketiplerine göre konumlandırıyor, ya erkeklerin seyirlik malzemesi haline getiriyor ya da kutsal anne kalıpları ile bir temsil düzeni yaratıyor.
Popüler kültür ürünlerinden, reklamlara ya da Hollywood sinemasına kadar bizde görme ile ilgili bir söylem pratiği oluşturuldu. Yani diyebiliriz ki gözün iktidarı ya da bakışın cinsiyeti vardır. Görme ya da bakma edimi de Laura Mulvey’in de ünlü makalesi ‘Görsel Haz ve Anlatı Sineması’nda belirttiği gibi bakan erkek, bakılan kadın ikiliği ile ilişkili. Yani onun deyimiyle bakma ediminin kendisi röntgenci hazza hizmet ediyor. Bu yüzden içinde bulunduğumuz görme/bakma durumlarının da bu baskın fallus merkezci yapıdan kaynaklanıyor. Kameramanın ‘güzel kadınlara’ odaklanması da işte bu kalıplaşmalar, normlar ve bakışın cinsiyetçi halleri ile ilgili.
Futbol, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de büyük bir endüstri. Ancak bu, gözönünde olan erkek futbol ligi için geçerli. Peki, kadınlar liginde durum nedir?
Doç. Dr. Itır Erhart: Kadınlar liginin çok fazla ilgi gördüğünü söyleyemeyiz. Bunun nedenlerinden biri tabii yatırım eksikliği bir diğeri de kız çocukların küçük yaşlarda futbol oynamaya özendirilmemesi…
Hacettepe Üniversitesi öğretim görevlisi, Kadınlar İçin Spor ve Fiziksel Aktivite Derneği (KASFAD) Başkanı Prof. Dr. Canan Koca: Futbolda toplumsal cinsiyet eşitliği yok. Kadınların fırsatlara erişim hakkı yok, oynadıkları oyunun karşılığını alamıyorlar. ABD futbol takımı erkek futbol takımından çok daha üst düzey uluslararası başarılara sahip iken erkek futbolculardan çok daha az maaş alıyorlar, bu sebeple hukuki mücadele veriyorlar. Kuzey Avrupa ve ABD’ye kıyasla ülkemizde kadınlar liginin ana akım sporda ve medyada görünürlüğünden söz edememekle birlikte futbolu seven, futbolu hayatının merkezine yerleştiren kadınlar var olduğunu hepimiz biliyoruz.

Fotoğraflar: tff.org
Ve bu kadınlar yokluğun içinde çeşitli mücadele yöntemleriyle varlıklarını sürdürmeye çalışıyorlar. Kadınlar futbol ligi, erkek futbol ligine kıyasla profesyonel kabul edilmiyor, oyuncular profesyonel oyun oynuyorlar ama statüleri profesyonel değil. Bazı futbolcular düzenli maaş alabilirken büyük bir çoğunluk maaş alamıyor. Erkek futbol takımları büyük stadyumlarda antrenman ve maç yaparken kadınlar daha küçük ve antrenman sahası niteliğindeki alanlarda maç yapıyorlar. Türkiye’nin en iyi futbol kulübü kapatılabiliyor ya da maaş kesintisine gidilebiliyor. Türkiye’de kadınlar, her şeye rağmen futbol oynuyorlar.
Futbolda kadın görünürlüğünün az olmasında, Türkiye’deki kültürün bir etkisi olduğunu düşünüyor musunuz?
Kadir Has Üniversitesi Spor Çalışmaları Merkezi’nden Emir Güney: Futbol ülkemizdeki en popüler spor konumunda ve popüler kültürün her alanını etkileyen ticarileşme ve pazarlanabilme unsurları, futbola olan ilgimizi ve algımızı da şekillendiriyor. Bu iki unsur yüzünden erkek futbolcuların performansları her zaman kadın futbolculardan daha ön planda tutuluyor. Sporun kendisine değil de skorun gerçekliğine odaklanmayı tercih eden Türkiye gibi ülkelerde bu ayrım ne yazık ki daha da büyük boyutlara varmış durumda.
Ülkemizde yalnızca spor alanında değil aslında hiçbir alanda kadınlara gerektiği kadar saygı gösterilmediği tartışılmaz bir gerçek. Ülkemizin genelindeki bu ayrımcı yaklaşımın futbol alanına da yansımadığını söylemek doğru olmayacaktır. Ancak bunu yalnızca ülke şartlarına bağlamak da yeterli değil. Futbol, her ne kadar giderek azalsa da dünya genelinde hem yönetim hem oynanma hem de ticarileşme anlamında erkek egemen bir sistem kurmuş durumda.
Avukat-arabulucu Mert Yaşar: ‘Kültür’ derken, hangi kültürden bahsediyoruz? Toplumsal kültür mü, spor yönetiminin ve spor medyasının kültürü mü? TFF yönetimi, kadın futboluna uzaktan bakıyor. FIFA ve UEFA, kadın futbolunun gelişimi için eğitimler ve kampanyalar düzenliyor. TFF, bu programlara kadın çalışanlarını gönderiyor ama eğitim ve kampanya çıktılarını Türkiye’de uygulamıyor.
TFF göstermelik iş yapıyor. Türk spor medyasında ise kadın yok. Erkek yöneticileri ise cinsiyetçi yaklaşım sergiliyorlar. Kendi beğenilerini toplumun beğenisi zannediyorlar. Kadınların futbol oynayamacağını düşünüyorlar. Kadınları haber yaptıkları zaman ise kadınların cinselliğini manşet yapıyorlar. Bu cinsiyetçi yaklaşımdan destek bekleyemeyiz. TFF ve spor medyası kadın futboluna destek verse, toplumun kadın futboluyla büyük ilgi göstereceğini düşünüyorum.
Sportif Lezbon’dan bir oyuncu, “Tribünler, kadınlar ve LGBTİ’leri hedef alan nefret söyleminin en ‘meşrulaştırılmış’ mekanları” demişti. Sizce bu ‘meşruiyet’ nereden geliyor?

Fotoğraf: Twitter
Mert Yaşar: Tribünlerde nefret söylemi yapan kişiler, bir grupla hareket etmenin ve anonimleşmenin arkasına sığınıyorlar. TFF ve kulüpler bu tezahüratlar hakkında sessiz kalmayı tercih ediyor. TFF’nin kulüplere ceza vermesi yeterli değil. Passolig olmasına rağmen, tribün kapatma gibi toplu ceza verilmesi de doğru değil. CCTV sistemi sayesinde küfürlü tezahürat yapanlar ve nefret söyleminde bulunanlar rahatlıkla tespit edilebiliyor. TFF ve kulüpler bu taraftarları savcılığa ihbar etmiyor. Kulüpler bu taraftarların kombinelerini iptal etmiyor; stadyuma giriş yasağı koymuyor.
Cezasızlık tek etken de değil. TFF’nin ve kulüplerin küfre karşı kampanyaları yok. Taraftar gruplarını ve spor kamuoyunu eğitmek; fan-coaching gibi uygulamalara imza atmak gibi vizyonları yok. “Küfür, toplumsal bir sorun. Toplumda olan, stadyumda da olur. İnsanlar küfrederek rahatlıyorlar” deniyor. Madem bu genel bir sorun, neden kulüplere ceza veriliyor? Devleti de unutmayalım. Polis memurları toplu halde nefret söyleminde bulunanlara müdahale etmiyorlar. Savcılar genelde sessiz kalıyor. TFF ve kulüpler sorumluluktan kaçtığı sürece tribünde nefret söylemi devam edecek.
Maçlara kadın ve çocuk seyircilerin ücretsiz alınacağına dair kararın haberi var. Bunun ayrımcılığa ek olarak, kadınları çocukla özdeşleştiren, ‘toplumsal cinsiyet rolleri’ni pekiştiren bir uygulama olduğunu düşünüyor musunuz?
Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği’nden Şehlem Kaçar: Bir maça ceza verirken bu maçı kadınları seyirci yaparak cezalandırıyorsanız, zaten kadın varoluşunun kendisine karşı bir düşmanlık besliyorsunuzdur. Kadınları erkeklerle eşit düzlemde değerlendirmiyorsunuzdur. Bu da toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin tâ kendisi ve bir tür toplumsal cinsiyet temelli şiddet üreten söylemin bir parçası.
Doç. Dr. Itır Erhart: Üç sezon (2011-2012, 2012-2013 ve 2013-2014) boyunca ‘seyircisiz’ maçı kadınlar ve çocuklar izledi. Önceden seyircisiz oynanması kararlaştırılan bu maçlara kadınların ve 12 yaşından küçük çocukların alınmasının arkasında onların ‘doğaları gereği’ masum ve zararsız oldukları ön kabulü vardı. Bu kararın doğal cinsiyeti yeniden üretmenin yanı sıra kadınları yok saydığını da söylemek mümkündür. Başka bir değişle, bu tüm, kadınlıkların, çocuklar gibi, masum ve zararsız oldukları varsayılarak, içeri alınması; tüm erkekliklerin ise, hegemonik erkeklik potasında eritilerek, stadyumun dışında bırakılması anlamına geliyordu aslında.
“Kadınlar futboldan anlamıyor değil, ilgilenmiyorlar” diye bir argüman da var. Doğru mu?
Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği’nden Hilal Esmer: Hem doğru hem değil. Ben sürekli dışlandığım, medyada futbol kültürü vasıtasıyla aşağılandığım, hakarete uğradığım bir alandan kendimi ve psikolojimi koruma adına uzak durabilirim. Bu ne kadar ‘ilgilenmeme’ olur? Bazı kişilerin ilgilenmemenin çok ötesinde, futboldan nefret ettiğini söylemelerinin ne gibi sebepleri olabilir?
Futbol bir oyun, rekabeti ve dayanışmayı geliştiren, ama özünde duygusal birliği, bir aradalığı, savaşmadan, şiddet uygulamadan başarı elde etmeyi teşvik eden bir spor dalı. Böyle olması gerekirken futbolun militrarizmi, ırkçılığı, tecavüzü, cezalandırmayı, fethetmeyi, rakibi yok ederek zafer elde etmeyi çağrıştırması neyin sonucu? İnsanlar destekledikleri takım maçta yenilse de oradan el sıkışıp mutlu ayrılabiliyor mu yoksa “Ben şimdi ne duruma düştüm” diye gidip kendini-birbirini mi öldürüyor? Futbol kültürünün kendini böyle var etmesi hangi baskın algıların ürünü? Belki argüman üretmeden önce bolca soru sormalı.
Sıkça olmasa da bazı durumlarda tribün ya da tribün dışı şiddet nedeniyle taraftarların yargılandıkları oluyor. Futbol taraftarlarının yargılandığı davalar neden önemlidir?
Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi Yard. Doç. Dr. İdil Elveriş: Bir kişinin mahkeme gibi sistemi meşrulaştırma rolü oynayan bir mekana, hakkında dava açılması nedeniyle gelmesi; orada yargılanması; her şeyden önce bu sürecin ciddiyeti ve resmiyeti bakımından önemli bir şeydir. Topluma, sistemin hangi davranışları meşru kabul ettiğini ya da etmediğini gösterir. Kadınların aşağılanması meşru değildir mesajıdır bu. Bu toplumda kadına şiddet üreten hiçbir alan futbol dahil izlememiz dışında değil. ‘Ya değişin ya değişin’ mesajıdır aynı zamanda.