HÜRREM SÖNMEZ
“Bunlar valsli şampanyalı kutlama yaptılar“ diyerek Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadroların ne kadar da halk düşmanı olduğuna vurgu yapan Cumhurbaşkanı’nın, aynı gün ajanslara düşen fotoğrafı hepimizin hafızasına kazındı. Ulu hakan uzaklardan halkını selamlıyordu; öyle erişilmez öyle yukarıdan…
O fotoğraf iktidarları boyunca ‘Cumhuriyet elitleri’ni dillerine dolayanların, günden güne zenginleşmelerinin, kendilerine kurdukları imtiyazlı hayatın bir dışavurumuydu adeta. ‘Sen ben yok biz var’ diyerek her yere astıkları seçim afişlerine ragmen o fotoğraf aksini söylüyordu, meşhur, ‘Beraber yürüdük biz bu yollarda’ şarkısı biteli çok olmuştu belli ki.
Ona mesafa yakışır
Hırsının kaynağı kompleksleri olan insanlar ne kadar mal mülk sahibi olursa olsun hiçbir zaman kendilerini yeterince üstün ve imtiyazlı hissedemez. Çünkü içlerinde bir habis gibi taşıdıkları o kompleksli ruh halleri rahat bırakmaz onları. Saraylar, tahtlar, herkese haddini ve yerini bildirecek, onları ise dünyevi bir varlık olmaktan çıkaracak mesafeler arzu ederler o yüzden. Kibirden kör olanlar, kendilerinden ve geçmişlerinden nefret eden zavallılardır daima.
Tebaası, sarayı, dalkavukları olan bir hükümdar var karşımızda. Ona mesafe yakışır.
O dalkavuklar da tıpkı hükümdarları gibi “Bunlar vals yaptılar” diyerek, “Köylerde bale yapılmasını hayal edenler bunlar” diye istihza ederek halkçı olduğunu zanneden, ama devlet bütçesiyle Avrupa seyahatlerine gitmekten, lüks mağaza kapatıp alışveriş etmekten zerrece rahatsızlık duymayanlar zaten. İnsandır, fıtratı tamahkârdır desek, malı mülkü bir yana bıraksak bile “Peki ya ölen canlar, peki ya bunca adaletsizlik, bunca haksızlık? Hiç mi vicdan azabı duymuyorlar” demekten geri duramıyoruz. Geri duramıyoruz evet, insanız çünkü.
Onurunuz fiyatı
O fotoğraftaki mesafede öyle çok şey var ki aslında. Sadece son dört ay içinde yüzlerce insanın ölümüydü o fotoğraftaki mesafenin maliyeti; dondurucuda bekleyen bir çocuk cesedi, annesinin kollarına yığılan bir genç kızın bakışları, yerde tekmelenen bir halk, barış sözcükleri yağmur olup üstümüze yağan canlar, “Oğlum yüzme bilmezdi” diyen bir annenin yüzündeki çizgiler var o mesafede hatırladınız mı?
“Ne yaptı bu adam size” diye manşet atan o kalemlere sormak gerekir. “Peki ya sizin neydi bu kadar sevdiğiniz, neydi vazgeçemediğiniz? Bu kadar mı kıymetliydi yalılarınız, villalarınız, makam arbalarınız? Üç beş pahalı ayakkabı, birkaç markalı çanta mıydı onurunuzun fiyatı?”
Ölümde, yağmada, zulümde, kötülükte mi istikrar?
Şimdi seçim öncesi ‘istikrar’ diyor bazıları. ‘Aman efendim istikrar çok önemli, istikrara oy verilmeli.’ Masum insanlar öldü, ölümde mi istikrar? Şehirlerimiz, ormanlarımız, nehirlerimiz yağmalandı, yağmada mı istikrar? Hukuksuzluğun adaletsizliğin binbir çeşidine tanıklık ettik, haksızlıklıkta, zulümde mi istikrar? İnsan denen varlığın ne kadar kötüleşebileceğini her gün yeniden tecrübe ettik, bu kötülükte mi istikrar? Geçen seçimde bizimle birlikte sandık görevi yapan yedi arkadaşımız yanımızda olmayacak bugün, öldüler çünkü.
Eğer buysa istikrarınız, yerin dibine batsın böyle istikrar.
Borcumuz ve mirasımız
Bir konuda istikrar göstereceksek, mazlumun hakkını savunmak, zalime boyun eğmemek olsun o. Sizin ekonomik göstergelerinize analiz verisi olmak değildir çünkü bizim şu alemdeki varlık sebebimiz. Barış diyerek ölen dostlara karşıdır yükümlülüğümüz, hırsızla uğursuzla yoldaş olana değil.
Oyumuzu verirken de sizin ekonomik istikrarınızı, yollarınızı, inşaatlarınızı, ihalelerinizi değil, onurumuzla insanca yaşamak konusundaki ısrarımızı düşünerek vereceğiz o yüzden.
Şimdi siz mafya dostlarınız, dalkavuklarınız ve işbirlikçilerinizle hep bir ağızdan kötülük saçmaya devam edin. Biz istikrardan değil bu harami saltanatını yıkacak, bu adaletsiz düzenin dengelerini alt üst edecek umuttan yana kullanacağız oyumuzu. Ardımızdan geleceklere borcumuz ve mirasımızdır zira.