Dr. FEYZA BAYRAKTAR
@FeyzaBayraktar_
info@feyzabayraktar.com
Narsisizm, günümüzde en fazla kullanılan kelimelerden biri desem sanırım yanılmam. Ne zaman sosyal medyayı açsam önüme narsisizmle ilgili bir paylaşım düşüyor.
Bol keseden dağıtılıyor
Narsisistik kişilik bozukluğu, bir ruh sağlığı problemi. Ve klinik araştırmalara göre narsisistik kişilik bozukluğu yaygınlığı yüzde 1. Oysa bugünlerde insanların birbirini ‘narsisist’ olarak etiketleme oranına bakacak olursak her metrekareye üç-beş ‘narsisist’ düşüyor!
Demek ki uzman olmayan bazı insanlar, özellikle romantik ilişki yaşadıkları insanlara -fazlasıyla- yanlış teşhis koyuyor. İçinde bulunduğumuz dönem için özgüvenin narsisizmle, bireyselleşmenin benmerkezcilikle, akıllı olmanın çıkarcılıkla, anı yaşamanın haz odaklı ve sorumsuzca davranmakla karıştırıldığı bir çağ diyebiliriz. Dolayısıyla, narsisistik spektrumda yer alan insan sayısının artması da olağan. Öte taraftan, sosyal medya paylaşımlarından ya da kişisel gelişim kitaplarından yola çıkarak insanları bir psikopatolojiyle etiketlemek, o insanlara haksızlık olduğu gibi işlevsel de değil.
Dönem dönem bazı psikolojik problemler ya da terimler fazlasıyla gündeme gelir. Bir dönem borderline kişilik bozukluğu, bir dönem bipolar bozukluk, bir dönem hiperaktivite dikkat bozukluğu etiketleri yerli yersiz insanların üzerine yapıştırılırken bugünlerde de narsisist etiketi bol keseden dağıtılıyor. Yani etiketlemelere doyamamak çok yeni bir tutum değil. İnternet ve sosyal medyanın ortaya çıkmasıyla da insanın kendisine ve başkalarına yanlış teşhisler koyması, o teşhislerin peşine takılması iyice yaygınlaştı.
Kuantumu ‘Secret’ üzerinden anlamaya çalışmak gibi
Öncelikle şunu belirtmekte fayda var; internetten yapılan okumalarla birkaç belirtiye bakarak beden ya da ruh sağlığıyla ilgili teşhis koyamayız. Tanı ve teşhis için konunun uzmanının kişiyi değerlendirmesi gerekir.
Ayrıca, bir insan narsisistik kişilik özelliklerine sahip olabilir ama bu onun bir kişilik bozukluğuna sahip olduğu anlamına gelmez. Narsisizm bir spektrumdur ve uzman olmadan bir insan için ‘narsisist’ demek doğru olmaz.
Dahası, narsisizmin birçok farklı türü var. Ve insanın kişiliği sanıldığından çok daha karmaşık bir yapı. Yani bir insanı tek bir etiket üzerinden tanımlamak, yanıltıcı olur. Her kişiliğin kendine has kombinasyonu vardır ve kişiliğin derinliklerinde her kapı başka bir kapıya açılır. Dünyaca ünlü araştırma üniversitelerinde ‘Kişilik Psikolojisi’ başlıklı bir bölüm varken -ki Stanford Üniversitesi bu alanda hayli başarılıdır- yani yüzlerce bilim insanı kişilik yapılanmasını anlamaya çalışıyorken, Instagram paylaşımları üzerinden kişilikleri ve psikopatolojileri tanımlamaya çalışmak, Cem Yılmaz’ın deyimiyle kuantum fiziğini ‘Secret’ kitabı üzerinden anlamaya çalışmaktan çok da farklı değil.
Gizlisi de var
Narsisizm kabaca şöyle tanımlanıbilir: kendini diğer herkesten üstün ve özel görme, başkaları tarafından hayranlık duyulma arzusu, para, güç, başarı ya da güzel görünmeye gerektiğinden fazla anlam yükleme, empati kuramama, güç-para sahibi insanların etrafında olma isteği, önemsiz gördüğü insanları yargılama ve içten içe aşağılama, diğerleri tarafından özel muamele görmesi gerektiğine inanma, başkalarını kendi çıkarları için kolayca kullanma, haset duyma, insanlar tarafından kıskanıldığını düşünme, insanlara istediği gibi davranma hakkının olduğuna inanma ve karşısındakilerin de buna razı olmasını bekleme, istekleri yerine gelmeyince aşırı bir öfke duyma.
Yalnız, narsisizm her zaman kendini bu özelliklerle belli etmez. ‘Gizli narsisizm’ ya da diğer adıyla ‘kırılgan narsisizm’ sinsidir. En ufak bir eleştiriye tahammül edemeyen kırılgan narsisistler kendilerinin özel olduğuna dair diğerlerinin onayına, yani bir güvenceye ihtiyaç duyabilirler. Ve bu güvenceyi bulamadıkları zaman değersizlik duygusuyla baş etmek zorunda kalabilirler. Utangaç ve içe kapanık olabilirler. Yani kendi varoluşlarının üstünlüğüne olan inançlarını ihtişamlı bir şekilde ortaya dökmezler.
Narsisistik istismar
Kolayca tahmin edilebilir ki bu özelliklerin birçoğuna sahip bir insanla ilişki yürütmek kolay değildir.
Sağlıklı ilişkilerde insanlar birbirlerinin beklenti ve ihtiyaçlarına duyarlıdır. Ortak noktada buluşmaya çalışır. Sağlıklı bir ilişki, hizmet eden ve hizmet edilen rolleri üzerinden yürümez.
Oysa, narsisistik özellikleri baskın bir kişiyle ilişki sürdürmeye çalışmak -sağlıklı sınır çekilmediğinde -onun ekseninde dönmekten ibaret olabilir. İnsanın kendi duygularını, ihtiyaçlarını, beklentilerini rafa kaldırdığı, karşısındaki tarafından duyulmadığını hissettiği bir ilişkide olması, travmatik bir deneyimdir.
İnsanın kendisini görünmez hissettiren partneri tarafından görülme umuduyla onun tüm isteklerini yerine getirmeye çalıştığı ve yine de psikolojik şiddete maruz kaldığı gerçeği de göz önüne alınırsa bu ilişki sancılıdır. Kişinin bir ilişki yaşadığını sanırken, narsisistik kişilik özelliklerinin ördüğü ağlarda çırpınan bir kurban olduğunu fark edememesi, ustaca uygulanan manipülasyonların eseridir.
İnsanın kendisinin sadece bir av olduğunu kabullenmesi de zordur. Bazen sadece bu gerçekliği değiştirmek için bile insan ilişkiye sıkıca tutunur, bırakmaz ve aşk sandığı bir bağımlılık geliştirebilir. Tüm bu süreç ‘narsisistik istismar’ olarak da adlandırılabilir.
Farkındalık hala istenen düzeyde değil
Eminim birçoğunuz narsisistik istismar terimini duymuşsunuzdur. Bugünlerde hayli popüler. Aslında bu konunun gündemde olması, insanların konuya dair farkındalık kazanması ve sağlıklı sınırlar çizmek için ilişkilerini gözden geçirmesi açısından önemli.
2012’de, yani narsisistik istismar konusu ülkemizde neredeyse hiç konuşulmuyorken, bu konuyla ilgili -o zaman Hürriyet’te şu an Diken’de çalışan- sevgili Mesude Erşan’a söyleşi vermiştim. O dönem ABD’de narsisitik istismarla ilgili farkındalık çalışmaları yapılıyor ve narsisistik istismara uğrayan insanlar -özellikle kadınlar- için psikolojik destek grupları açılıyordu. Ben de ABD’de o gruplardan birini yönetmiştim.
O söyleşi ve arkasından yazdığım birkaç yazıyla ülkemizdeki insanların da bu konuyla ilgili bilinçlenmesini istemiştim; çünkü bu konuyla ilgili farkındalık yok denecek kadar azdı. Günümüzde sosyal medyanın da aracılığıyla bilgi kirliliği o kadar arttı ki ilişkisinde işler istediği gibi gitmediği zaman bazı kişiler partnerini narsisist olarak etiketlemeye başladı. Yani bu konudaki farkındalık hala istenen düzeyde değil.
Etiketlemek sağlıklı değil!
Tabii bir insanın partnerini narsisist olarak etiketlemesinin sağlıksız da olsa rahatlatıcı bir yanı var. ‘O beni sevemez. O zaten kimseyi sevemez; çünkü o bir narsisist’ düşüncesi, insanın terk edilme karşısında yaşadığı acıyı ve belki de hissettiği değersizlik duygusunu hafifletebilir.
Sevdiğimiz birisinden ayrılmak üzücüdür. Yani acı hissetmek normaldir. Hayatta her şey istediğimiz gibi gitmez. İnsanları, ilişkileri kontrol edemeyiz. Ayrıca, birisinin bizden ayrılması bizi değersiz yapmaz. Sadece o insanla duygularımızın ve beklentilerimizin denk olmadığını gösterir. Karşımızdaki insanın ayrılık sebebinin altında herhangi bir psikolojik problem de olabilir, ama o insanın kendi nedenlerini bulmaya ve analiz etmeye çalışmak yorucudur. Eğer o kişinin ayrılma sebebini bilirsek, acı üzerinde kontrol sağlayacağımızı düşünebiliriz, ama bildikçe daha fazla bilmek isteriz.
Yani ‘Neden?’ sorularının arkası kesilmez. Karşımızdaki kişi ayrılma sebebini söylese bile insan bu sebeple yetinmeyebilir; çünkü acısını hafifletecek bir şeye ihtiyaç duyar. Bilmek, insanda kontrolde olduğu duygusunu hissettirebilir. Dolayısıyla, söylenmiş ya da söylenmemiş tüm sebepleri bilme isteği, acıyı kontrol etme isteğinden kaynaklanır.
İşte bu noktada o insanı bir psikopatolojiyle etiketlemek ve o psikopatoloji hakkında bilgi edinmeye çalışmak, kısa süreliğine rahatlatıcı bir etkiye sahip olabilir. Yalnız, acıyı yaşamaktansa nedenleri bilmeye ve analiz etmeye çalışmak, yas sürecini daha karmaşık hale getirip orada takılı kalmaya sebep olabilir. Yaşadığımız şeyleri anlamlandırmaya çalışmak gelişmeyi sağlar. Öte taraftan, yanlış bilgilerle psikolojik analizlere dalmak -romantik ilişkiler dahil- insanın hayatındaki tüm ilişki dinamikleri için sağlıksız olabilir.
Yarım bilgi, bilgisizlikten daha tehlikeli
‘Narsisist bir partner buldum ve narsisistik istismara maruz kaldım; çünkü annem de bir narsisist’ örneğinden yola çıkalım. Evet insanın çocukluk döneminde yaşadığı travmaları romantik ilişkilerine taşıma olasılığı yüksek. Zihin bilinmezliktense patolojik bile olsa bilinene yatırım yapabilir ve kendisine sürekli aynı travmaları farklı kişiler üzerinden yaşatabilir. Örnekteki çıkarım doğru da olabilir yanlış da olabilir kısmen doğru kısmen yanlış da olabilir. Kişinin okudukları üzerinden teşhis koyup bu çıkarımı yapması ve doğru olduğuna inandığı bu çıkarımla kendisini yine okudukları üzerinden iyileştirmeye çalışması, farklı şekillerde zarar verebilir.
Yarım bilgi, hiç bilmemekten daha tehlikelidir. İnsan bir konuda uzman değilse okuduğu bilginin geçerli olup olmadığını bilemez. Güvenilir kaynaklara başvurmak işe yarayabilir ama koskoca bir uzmanlık alanı dar alandaki paylaşımlar ya da yazılarla tam olarak anlatılamaz. Bolca genelleme içerir. Oysa her insanın hikayesi ayrıdır. Ve genellemeler, etiketlemeler yanıltıcıdır.
İşte bu yüzden psikolojik destek almak çok önemli. Sosyal medya paylaşımları, kişisel gelişim kitapları, psikoterapiye destek olabilir.
Öte taraftan kendi başına yeterli olmadığı gibi, insanın kendini keşfetme yolculuğunda yolunu kaybetmesine de neden olabilir. Bu sebeple, hırpalandığınız ilişki süreçleri -ki bu aile ilişkileri de olabilir- ya da zor geçirilen ayrılık dönemleri için etiketleme tuzağına düşmeden mutlaka bir uzmandan psikolojik destek alın.