MESUDE ERŞAN
@mesudersan
mesudeersan@diken.com.tr
Çocuk ve Genç Psikiyatristi Doç. Dr. Veysi Çeri, tatilin ‘lüks’ değil, yeme, içme kadar fizyolojik, psikolojik ve sosyolojik bir ihtiyaç olduğunu söyledi: “Tatil ve seyahat, temel insan hakkı olarak tanımlanmalı ve devlet tarafından desteklenmeli.”
Sonuçları yeni açıklanan ve dokuz yıl süren bir takip araştırmasında seyahat ve tatilin, ruh sağlığını desteklemekle kalmadığı ve başta kalp krizi nedeniyle olmak üzere, ölüm riskini azaltarak ömrü uzattığı saptandı.
Çalışmada, koroner kalp hastalığı açısından yüksek risk taşıyan orta yaşlı 12 bin 338 erkeğin verileri incelendi. Son bir yılda tatil yapıp yapmadıkları soruldu. Sonuç olarak görüldü ki tatil yapmak sağlığa iyi geliyor. Risklerini azaltıyor.
Çok çalışmak kalp krizi ve inme riskini artırıyor
Dinlenmenin ‘elzem’ olduğunu işaret eden başka araştırmalar da var. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ile Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerine bakalım.
Meta analizlerine göre haftada 55 saat ve üzeri çalışmak, haftada 30-40 saatlik çalışmaya kıyasla felç riskini yüzde 35, kalp hastalıklarına bağlı ölüm riskini ise yüzde 17 arttırıyor.
Kalp hastalığı ve inme nedeniyle 2016’da 745 bin insan öldü. Bu nedenle ölenlerin sayısı her geçen gün artıyor. 2000 yılından bu yana yüzde 29 artış olmuş bile. Ölenlerin yüzde 72’si erkek. 45-74 yaşları arasında haftada 55 saat veya üzeri çalışan, 60-79 yaşlarındaki orta yaşlı veya yaşlılar özellikle etkilenmiş.
Örgütler, uzun çalışma saatlerinin, birçok zihinsel, fiziksel ve sosyal etkileri olduğunu ve hükümetlerin bu sorunu çok ciddiye alması gerektiği uyarısı yapıyor.
Yine her iki örgüt, çalışan nüfusunun ruh sağlığı sorunlarını ele almak için somut eylem çağrısı yapıyor. Depresyon ve anksiyete nedeniyle yılda tahmini olarak 12 milyar işgünü kaybediliyor.
DSÖ’nün raporlarına göre 2019 itibarıyla ruhsal bozukluğu olan bir milyar kişinin yüzde 15’i çalışma çağındaki yetişkinler. Kılavuz, ruh sağlığı sorunları olan çalışanların ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik daha iyi yöntemler tavsiye ediyor.
Tatil hem aile hem de işyeri için gerekli
Diken’in sorularını yanıtlayan Çeri, aşırı çalışmanın aslında üretkenliğin azalmasına yol açtığını söyledi. Tatil yapamamak, dinlenememek, işlevselliğini yitirmiş ailelere, iş gücü kaybına, sürekli hastalanmaya, mutsuz çalışmaya ve yaşamaya zemin hazırlıyor.
Çeri, “Çok net araştırmalar var, insanın çalıştığı süre arttıkça, verimliliği azalıyor. Bu kadar net gösterilmiş bir şeyi görmezden gelmenin bir mantığı yok” dedi.
Bunu fark eden pek çok ülkenin çalışma günlerini azalttığını hatırlatan Çeri, şöyle devam etti: “Tatil iş gücü kaybı gibi görülüyor. Ancak aksine, iş gücünü ya da üretkenliği artırdığı gösterildi. Tükenmişlik sendromu son yıllarda tanımlanan sorunlardan biri. Monotonluk, hep aynı işleri yapmak, düşünme, koordinasyon, organizasyon yetisini azaltıyor, potansiyeli düşürüyor. Dönem dönem izin almamanın yani tatil yapmamanın tükenmişlik sendromunu artırdığı gösterildi.”
Çok çalışmak ‘işlevsiz aileler’ yaratıyor
Mesele iş gücü kaybından ibaret değil elbette. Anne ve babanın çok çalışması nedeniyle, birbirlerini ve çocuklarını görememesi de başka sorunlara zemin hazırlıyor.
Uzun saatler, aralıksız çalışmanın ‘işlevsel olmayan aileler’e sebep olduğunu belirten Çeri, şunları dedi: “En çok canımı acıtan şeylerden biri babalığını yapamayan babalar, anneliğini yapamayan anneler. Çok istiyorlar ama Türkiye’de mesai saatinde sınırlama yok, işverenin keyfine bırakılmış. Çocuk uyanmadan babası kalkıyor, işe gidiyor. Çocuk uyuduğunda baba eve geliyor. Sırf işinden dolayı babalık yapamayan hatırı sayılır insan var. Bazı çocuklar, uyumamaya çalışarak anne babalarını bekliyor. Geç geldikleri için çocuk yorgun, uykusu var ve bundan dolayı huzursuz oluyor. Onlarla yarım saat daha fazla vakit geçirmek için kendini zorluyor. Sıkıntı yaşıyorlar.”
‘Büyüme endeksli ekonomi insanları çok zorluyor’
Depresyon ve anksiyetenin hem çocuk ve gençlerde hem de yetişkinlerde hiç görülmediği kadar sık olduğunu söyleyen Çeri, şu konulara dikkat çekti: “En büyük nedenlerinden biri, mevcut büyüme endeksli ekonomi modelinin insanları daha fazla üretmeye zorlaması. İnsanın yavaş yavaş aileden, sosyal ilişkilerden kopması. Sadece çalışmaya endeksli hayat sürmesi. Başarıyı para kazanmak, meslekte yükselmek olarak düşünmesi. Hayatın olağan akışından çıkması.”
Çeri dünyada iş gücü kaybının en büyük nedeninin yine depresyon olduğunu söyledi: “Tükenmişlik, kaygılar bunu artırıyor. Hastalanmak işgücü kaybı demek. Tatilini yapmayanlar, bu sefer devlete (sosyal güvenlik kurumu) yük oluyor. Çünkü hastalanınca çalışamıyor. Devlet mesai sürelerine yönelik ciddi yaptırımlar getirmeli.”
Çok çalışmak ve dinlenememenin fizyolojik etkileri de var. Stresi artırdığı için tansiyonu ve kortizolü yükseltmek, migren ve diğer baş ağrılarına yol açmak gibi. Kortizol yükselmesinin kilo alımı, kemik erimesi, diyabet, obezite, cildin incelmesi gibi etkileri var.
Tatil parasını karşılayan devletler var
Çok ciddi ve önemli bir ihtiyaç olduğunu fark eden devletlerin vatandaşlarını tatil yapmak için teşvik ettiği anlatan Çeri, şunları paylaştı: “Tatil parasını karşılayan devletler var. Pahalı geldiği için ya da harcama yapmak istemediği için tatile gitmemeyi tercih edenler var. Madem tatil yapmamak topluma da devlete de yük teşvik etmek gerekiyor. Örneğin, devlet, vergiden düşecek şekilde otellerle anlaşabilir, ‘Memurlarımı alacaksın, yüzde 50’si benden, yüzde 50’si ondan’ diyebilir. Bu hem aile işlevselliği açısından iyi olur hem de çalışanların işlerine bağlılıklarını artırabilir. Daha sağlıklı kalmalarını sağlayabilir.”
Peki tatil neden bu kadar önemli? Bu soruya karşılık Çeri, şunları dedi: “Ev-işin döngüsü kırıyor. Monotonluktan çıkarıyor. Bir süre Almanya’da çalıştım. Almanya’da bir izin döneminin en az 15 gün olması gerekiyor. Depresyonu ve anksiyeteyi azaltıyor. Mesai saati artıkça depresyon ihtimali 3-4 kat artıyor. 8 saat mesai ile 11 saat mesai arasında depresyon görülmede 2-3 kat fark var. İyi gelen, iyi hissettiren tatil anlayışı herkesin farklı. Kendini rahat, huzurlu, güvende ve arınmış hissetmeyi sağlamalı.”
Çeri, tatil sadece ebeveynler için değil, çocukları için de ihtiyaç olduğunu belirtiyor. Hem eşlerin birbirleriyle hem de çocukların ebeveynleriyle iletişim kurmasına, ilişkilerini güçlendirmeye fırsat tanıyor.