ZEYNEP GÜVEN
@zeynepguvenunlu
1980 öncesinde, politik şiddetin her gün biraz daha arttığı bir üniversite kampüsündeyiz.
Kahramanlarımız; ülkücü Faruk, feminist Nuray, solcu Yunus, başta tereddüt etse de sonradan sağ gruplara yönelen Orhan.
Dördü de 20’li yaşlarının başında. Doğdukları şehirler farklı, yetiştikleri aileler farklı, karakterleri, düşünceleri, hayalleri farklı…
Ortak yanları ise 12 Eylül darbesiyle sonuçlanacak ‘sağ-sol çatışması’nın tam ortasında bulunmaları…
Jenny White’ın yazdığı, Ergün Gündüz’ün resimlediği çizgi roman ‘Turkish Kaleidocope‘, bu hafta ABD’de piyasaya çıktı, önümüzdeki günlerde Türkçe olarak da yayınlanacak.
Faruk, Nuray, Yunus ve Orhan’ın hikayesini merak edenler alıp okuyacak.
İşin ilginç yanı, Amerikan üniversitelerindeki öğrenciler de okuyacak ‘Turkish Kaleidocope’u. Çünkü çizgi roman aynı zamanda bir ders kitabı.
Antropoloji profesörü Jenny White, sekiz yıl boyunca üzerinde çalıştığı sözlü tarih projesini, geleneksel bir makale ya da kitap olarak değil, çizgi roman formatında yayınlamayı tercih etti. White, ‘Turkish Kaleidoscope’un hikayesini ve çizgi romanın akademideki yerini Diken’e anlattı.
Akademik bir çalışma yaptınız ve çizgi roman formatında yayınladınız. Neden?
Sağcı/solcu/apolitik, kadın/erkek, aktivist/seyirci, dindar/dinsiz, Türk/Kürt, öğrenci/işçi/patron, zengin/fakir… 32 kişiyle sözlü tarih çalışması yaptım ve 70’ler Türkiye’sine dair zengin ve katmanlı bir malzeme topladım. İnsanların o günlerle ilgili heyecanları hala taptazeydi. Anlatırken geçmişi yeniden yaşadılar. O dönemde 20’lerinin başındaydılar. Yaşadıkları çoğunun hayatında birer dönüm noktası olmuştu. Onları olgunlaştırmış, başka insanlar haline getirmişti.
Röportajlar bittiğinde, yalnızca akademik analiz yapmanın bu hikayeleri sığlaştıracağını fark ettim. Örneğin, hizipçilik gibi olguyu anlamaya çalışırken, datayı analiz edip modeller kurabiliriz ama gerçek hikayeler her zaman göründüğünden daha karmaşık ve katmanlıdır. Çizgi roman işte bu kompleks gerçekliğin nüanslarını incelikle aktarabiliyor.
Grafik bir yaklaşım aynı zamanda, cinsiyet ve sosyal sınıf gibi değişkenlerle bağlam sağlıyor. Bu değişkenleri birbiriyle diyaloğa sokuyor. Böylece okur, altta yatan sosyal ve politik kalıpları kavrama olanağı buluyor, bunların günümüz toplumuyla ilgisi hakkında sonuçlar çıkarabiliyor.
1975-78 yıllarında Türkiye’de yüksek lisans yaptınız. Hatta, şiddet olaylarının da ortasındaydınız. 2014’te akademik araştırma yapmak için geldiniz. Sizi Türkiye’ye tekrar tekrar getiren neydi?
City University of New York’ta öğrenciyken Almanya’ya gitmiştim. Kaldığım yurtta Türk öğrenciler de vardı. Almanlarla arkadaşlık ederken zorlanıyordum ama Türkler çok arkadaş canlısıydı. 1975’te, okulumu bitirdikten sonra Hacettepe Üniversitesi’nde sosyal psikoloji alanında çok iyi bir program olduğunu öğrendim ve burada yüksek lisansa başladım.
‘Turkish Kaleidoscope’ta başkalarının hikayelerinin yanında, benim kendi deneyimlerim de var.
Daha sonra ABD’ye dönüp sosyal antropoloji doktorasında Türkiye’yi çalışmaya başladım. Araştırmalarım için sürekli gidip geldim ve Türkçe’ye de çevrilen ‘İslamcı Kitle Seferberliği’, ‘Para ile Akraba’, ‘Müslüman Milliyetçiliği ve Yeni Türkler’ kitaplarını yazdım. Bunlar dışında üç tane de kurgu romanım var.
Hakkında yazmadığım tek dönem 70’lerdi, onu da ‘Turkish Kaleidoscope’ta yapmış oldum. Etnografya, anı ve tarihi, daha çok kurgu yazmada kullanılan hikaye anlatma ve diyalog teknikleriyle birleştirdim.
Kitap için nasıl malzeme topladınız?
32 kişiyle röportaj yaptım. Aklımda bir plan yoktu, sadece deneyimlerini anlatmalarını istedim. Olaylara nasıl dahil oldular, arkadaşları kimlerdi… Sonra da kendimi hikayelerdeki sürprizlere bıraktım. İdeolojilerden konuşmak istemedim. Tek isteğim dinlemek ve anlamaktı. Bunun için de bana güvenmeleri lazımdı. Türkiye’deki çevrem, röportaj yaptığım kişilere ulaşırken çok faydalı oldu. Yeni tanıştığım bazı insanlar da çalışmamı öğrenince, 70’lerdeki anılarını anlatmaya istekli oldular.
Kitapta ilginç bulduğum bir şey var, belki bütün çizgi romanlar için de geçerlidir. Karakterleri derinlemesine anlatmak mümkün değil, ama bu ‘Turkish Kaleidoscope’u sığ bir kitap yapmamış. Bunu nasıl açıklarsınız?
İlginç bir gözlem. Çizgi romanlar okurun hayal gücünü ateşliyor sanırım. Her şeyin detaylarıyla anlatıldığı kitapların aksine, okur çizgi romanda kendini hikayenin içinde buluyor. Boşlukları kendisi doldurabiliyor.
Kitabın çizeri Ergün Gündüz’le nasıl tanıştınız?
Bir grafik sanatçısı aradığımı bilen bir ortak arkadaşımız bizi buluşturdu. Ergün’ün profesyonelliğinden, sanatından ve farklı stillerde çalışabilmesinen çok etkilendim.
Bu noktada Ergün Gündüz’ün kitaba katkılarından söz edelim mi? Giriş yazınızda kitabın şekillenmesinde büyük katkısı olduğunu söylüyorsunuz.
Princeton University Yayınevi, ciddi bir çizgi roman yapma konusunda beni teşvik etti. Zaten daha önce de felsefe tarihi, fizik gibi alanlarda da çizgi romanlar basmışlar. Başka yayıncılar da benzer işler yapmışlar. Üstelik bunlar anime ya da süper kahraman hikayeleri de değil, ciddi akademik kitaplar. Kulağa tuhaf gelebilir ama bir çizgi roman bize, bilimsel ve analitik metinlerden çok daha fazlasını anlatabiliyor. Detayları ve çelişkileri göstermek çok daha mümkün.
Bir noktada, kitabı 70’lerde bırakmayıp bugüne getirmeye karar verdiğimizde, Ergün kahramanların çocuklarını da hikayeye eklemeyi önerdi. Böyleye kitap kurgusal bir boyut da kazandı, tam bir işbirliği örneği oldu. Ben hikayenin taslağını yazdım, Ergün ona hayat verdi. Bana storyboard yapmayı öğretti. Kendimi akademik bir makale değil senaryo yazıyor gibi hissettim.
Kitap büyük bir üniversitenin yayınevinden çıktı. Okullarda ders kitabı olarak okutulacak mı?
Evet, hedeflerden biri bu. Hatta Türkiye tarihi çalışan bir grup öğrenci tarafından test edildi bile. Kitabı okuyan öğrenciler, anlaşmazlıkların nasıl şiddete dönüşebildiğini kavradıklarını söyledi. Aynı zamanda, farklı fikirleri olan öğrencilerin bir üniversite kampüsünde birlikte yaşamasının ne demek olduğunu, Türkiye örneği üzerinden gördüler. Zaten kitabın özündeki mesele de bu.
Çizgi romanların akademide bir geleceği var mı?
Kesinlikle var. ‘Turkish Kaleidoscope‘ herhangi bir bilimsel projeden daha kolay olmadı ve toplam sekiz yılda tamamlandı. Sığ bir iş olduğu da söylenemez. Analitik bir kitabın tüm derinliklerini taşıdığı gibi çok daha fazla insana da ulaşıyor.
Bugüne kadar akademisyenler, çalışmalarını genel bir izleyici kitlesi için ‘basitleştirmek’le suçlanmaktan zaten çekiniyordu. Hele de grafik sanatını kullanmak ürkütücü geliyordu. Oysa bugün, ciddiyetle yapılan bilimin farklı biçimlerde sunulması gayet akıllıca bulunuyor. Bu sayede okur ya da öğrenci, karmaşık ve çelişkili fikirleri anlamak için beynini ve hayal gücünü kullanıyor.
Kitap Türkçe de yayınlanacak mı?
Yayınevi Türkiye’deki bazı yayıncılarla konuştu ama henüz bir anlaşma yapılmadı. Eminim ki yayınlanacak. Ergün’e göre, Türkiye’de 30 yaşın altındaki herkes bu kitabı alıp anne babasına verecek ve “Söyle bakalım, bu sen misin?” diye soracak. Belki bu sayede iki jenerasyon arasında yeni bir diyalog başlayabilir.
Kitabın soundtrack’i** de var.
Dinleme listesini, Almanya’daki parlak meslektaşım Zeynep Işıl Işık Dursun, o yıllarda dinlenen şarkılardan derledi. Kendisi eski bir DJ, şimdide 60’lar ve 70’lerde Türkiye’de dinlenen müzik konusunda uzman. Ben de Ankara yıllarımdan hatırımda kalan birkaç şarkıyı ekledim. Ne de olsa ben de gençtim!
Kitaptan sayfalar Diken’in Princeton University Press’den aldığı yazılı izin çerçevesinde kullanılmıştır. İzinsiz kullanılması telif hakkı talebine yol açabilir.
*Kitabın fragmanı
**Kitabın soundtrack’i
Benimle Oynar Mısın? – Bülent Ortaçgil
Anlatamıyorum – 21. Peron
Çemberimde Gül Oya – Selda Bağcan
Kâtip Arzuhalim – Barış Manço
Hürriyete Doğru – Timur Selçuk
Toroslar – Moğollar
Gel Teskere – Mürüvvet Kekilli
Bu Ne Sevgi Ah, Bu Ne Izdırap – Zeki Müren
Hayat Kavgası – Orhan Gencebay
Ekmek Parası – Ferdi Tayfur
Krallar – Erkin Koray
Anayasso – Selda Bağcan
Yeter Artık – Melike Demirağ
Hoşgör Sen – Ajda Pekkan
Para Parra Parrra – Rüçhan Çamay
Yoksulluk Kader Olamaz – Cem Karaca
Ilgaz – Moğollar
Drama Köprüsü – Ruhi Su
Örenli Gelin – Selahattin Alpay
Maden Dağı – İzzet Altınmeşe
Uzun İnce Bir Yoldayım – Tülay Özer
Dağlar Dağlar – Barış Manço
Edalı Gelin – Seyhan Karabay
Leylim, Leylim – Fikret Kızılok
Sevenler Ağlarmış – 3 Hürel
Hoşçakal Kardeşim Deniz – Zülfü Livaneli
Ellerinde Pankartlar – Ruhi Su ve Dostlar Korosu
1 Mayıs – Cem Karaca
Elele – Melike Demirağ
Dönek Türküsü – Timur Selçuk
Oooh… Ooh!.. – İstanbul Şarkıcıları
Gençlik Şarkısı – Erol Büyükburç
Bak Şu Adama Aşık Oldu – Ayla Algan
Sevdim Bir Genç Kadını – Esin Engin
İspanyol Meyhanesi – Timur Selçuk
Unutama Beni – Esmeray
Bak Bir Varmış Bir Yokmuş – İlham Gencer
Resimdeki Gözyaşları – Cem Karaca
Karlı Kayın Ormanı – Zülfü Livaneli
Mihriban – Musa Eroğlu
Uyan Be Kardeşim – Hakkı Bulut
Bir Gün Gelecek – Esmeray