Eski Cumhuriyet Vakfı icra kurulu başkanı Akın Atalay, gazeteye ‘operasyon’ olduğu dönemde bir milletvekilinin Silivri Cezaevi’ni ziyaret ettiğini ‘vakıf yönetiminde değişiklik taleplerini kabul ettikleri taktirde’ Cumhuriyet tutuklularını serbest bırakmayı teklif ettiğini anlattı.
31 ekim 2016’da Cumhuriyet gazetesi yönetici ve yazarları hakkında ”FETÖ’ ve PKK’ya üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek’ iddiasıyla soruşturma başlatılmış, gazetenin yönetici, yazarları ve muhabirleri gözaltına alınmıştı.
Aralarında Ahmet Şık, Kadri Gürsel, Musa Kart, ve Aydın Engin’in de bulunduğu 12’si tutuklu 19 sanıklı davanın ilk yargılaması tutuklamalardan dokuz ay sonra 24 Temmuz 2017’de başlamıştı. 18 ay süren dava sonunda 15 kişi hakkında toplam 81 yıl 45 gün hapis cezası verilmişti.
Daha sonra kararlar Yargıtay’a taşınmış, yüksek mahkemenin bozma kararının ardından eski Cumhuriyet gazetesi yazar ve yöneticilerinin yeniden yargılandığı davada mahkeme, 12 sanığa verdiği mahkumiyet kararında direnirken, Kadri Gürsel’in beraatine hükmetmişti.
Davada son kararı Yargıtay Ceza Genel Kurulu verecek; mahkumiyetlerin onanması halinde 12 isim hapis cezasını çekmek üzere yeniden cezaevine girecek.
‘İmza listesinin başında Aykut Küçükkaya’
Atalay, Twitter hesabı üzerinden gazete yöneticilerinin Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunduğu dönemde gazete çalışanları tarafından eski vakıf yöneticilerinin ‘çözüm üretmesini’ talep eden bir bildiri yayımladığı ve akabinde bir milletvekilinin cezaevindeki yöneticilere ziyaretini şöyle anlattı:
“Cumhuriyet gazetesi yöneticileri ve yazarları tutuklandıktan iki hafta, ben tutuklandıktan birkaç gün sonra gazetede çalışanlar arasından bir grup tüm çalışan ve yazarların yüzde 30-35’ine denk düşen sayıda yaklaşık 60 imzalı bir bildiri yayınlamış
Bir örneğini havuz medyasından eskiden solcu bilinen sonradan ateşli iktidar savunucusu olan bir gazeteciye sızdırmış, bir örneğini de o dönem yaşı ve sağlık durumu nedeniyle tutuksuz olan vakıf başkanı Orhan Erinç’e vermişlerdi. İmza listesinin başında Aykut Küçükkaya vardı.
‘Büyük çoğunluğu hapse atılan çalışma arkadaşlarının serbest bırakılmasını talep ediyorlardı’ demek isterdim. Ama öyle değil. Talepleri farklıydı. Diyorlardı ki, ‘Eski vakıf yöneticileri bir araya gelip ortak çözüm bulsunlar, ama bulunacak çözüm bizi de dikkate almalı, yeni oluşturulacak vakıf ve gazete yönetiminde bizden de birileri olmalı.’
Eski vakıf yöneticileri dedikleri, sonradan, ‘bunlar FETÖ’cü, bunlar PKK’lı, gazeteyi FETÖ ele geçirdi’ diye Cumhurbaşkanlığı genel sekreterliğine ihbar mektubu göndermekte ya da ağır iftira niteliğindeki beyanlarını yaymakta beis görmeyecek ahlaki seviyeye ulaşmış olanlardı.
‘Arabuluculuk’ yapsın diye Silivri cezaevine gönderdikleri kendi meşreplerinden bir milletvekili, hapisliğimin üç ya da dördüncü gününde cezaevine ziyaretime geldi. Söze, ‘Akın bey merhaba, ben …. milletvekili (X), buraya sayın ………..’nın yetkilendirmesiyle geldim’ diye başladı.
Hemen ardından hiç geçmiş olsun filan bile demeden direkt konuya girdi. Elindeki bahsi geçen 60 imzalı bildiriyi göstererek, kendisinin aynı zamanda Alev Coşkun ve milletvekili arkadaşı Mustafa Balbay’ı da bu konuda tam yetkiyle temsil ettiğini, vakıfta yeni bir yönetim oluşmasını kabul etmemi, belli sayıyı geçmemek üzere isim önermemi, aralarında benim adımın da olabileceğini, eğer bu öneriyi ve çözümü kabul edersem en geç bir-iki haftada tüm Cumhuriyet tutuklularının serbest kalacağını söyledi.
‘Birkaç arkadaşımızla daha görüşmüş’
Tabi ki bu ahlaksız teklifi reddetmem gerekiyordu ama bizim hapiste olduğumuzu ve bu konuda halen gazetede olan yönetici arkadaşlarımız ne derse onların kararına uyacağımı ifade ettim. Bir sonraki ziyarete gelişinde, gazetedeki arkadaşlarımızın -böylesi bir kirli pazarlığı mideleri kaldırmadığı için olsa gerek- kendisiyle böylesi bir öneriyi görüşmeyi reddettiklerini söyledi. Ben de, hararetle aracılık yaptığı öneriyi hiç duymamış saymayı yeğlediğimi, bu konuda bir daha görüşmek için gelmemesini söyledim.
Bu görüşmenin benzerinin aynı milletvekili tarafından aynı günlerde Cumhuriyet davasından tutuklu birkaç arkadaşımızla daha aynı içerikte yapıldığını öğrenince rahatladım. Yalnızca iki kişi arasında ispatı mümkün olmayan bir görüşme olmaktan çıkmasına sevindim. Bu gerçek bütün yönleriyle anlaşılıp, ortaya döküldükten sonra bile bu ahlaksız girişimin sahipleriyle o bildiriye imza atan kimileri gazetede yönetim, makam, koltuk pazarlığı yaparak.
Birlikte çaba göstermeye devam ettiler. Herkesin yakından bildiği, izlediği süreç sonunda da emellerine ulaşıp vakıf ve gazete yönetimini birlikte üstlendiler.“