AYNUR KOLBAY HÜLYA
aynurkolbay@hotmail.com / @okumak_zamani
“birlik olun
çiçekleri öğrenin
hafif yaşayın.”
Bazı kitaplar konusu, anlatımı, dili ve en önemlisi de sadeliğiyle insanı öyle bir büyüler ki yetişkin olarak akla “Çocuklar da bunu benim anladığım gibi anlar mı?” sorusu geliverir. Sanırım bu kitapların en önemli ortak özelliği, çocuklar için ayrı, büyükler için ayrı anlamlar barındırması.
Can Çocuk Yayınları’ndan çıkan ‘Aylaklar Kumsalı’ da tam bu nitelikte, yetişkinler ve çocuklar üzerinde farklı etkiler bırakabilecek bir kitap.
Kitabımızın kahramanı Sofia, 11 buçuk yaşında. İki yıl önce şehirden taşınıp anneannesinin “Rüzgârın bile uğramadığı bir yer” diye tarif ettiği küçücük bir köye taşınıyorlar. Tren istasyonu, otobüs durağı, hatta trafik ışığının bile olmadığı, ormanların arasında bir köye hem de.
Şehirden taşınmakla birlikte arkadaşlarını, kuzenlerini, sevdiği mekânları ve en çok da dedesinin kucağını kaybettiği için üzülen Sofia, bir yandan da köye yerleşerek yeni arkadaşlar, süper bir bisiklet, uçsuz bucaksız gökler, kırlangıç sürüleri, karşısına birden çıkıveren türlü türlü hayvanlar, meyveler, çeşit çeşit maceralar, özgürlük ve harika bir kumsal kazandığı için mutlu.
Kaybettiği ve kaybetmekten en çok üzüntü duyduğu şey ise anne babası.
Köyde yaşamaya başladıklarından beri babası tüm günü sürekli bir odada wi-fi ile dünyaya bağlanıp iş peşinde koşarak ve Sofia’nın tüm istek ve sorularına ilgisiz bir “Hayır” cevabıyla karşılık vererek geçiriyor. Annesi ise köy uğruna ‘bir insan bahçesi’ olan çiçek dükkânını kapatmak zorunda kaldığı için sürekli hüzünlü. Hatta Sofia’ya göre gerçekleşmeyen hayalleri nedeniyle günden güne soluyor bile denebilir.
“Çiçekçi dükkânı çiçekler sayesinde ışıl ışıldı ama hepsinin güneşi annemdi.”
Şehirde yaşayan ve zaman zaman bunaldıkça köye yerleşme hayali kuran herkes gibi Sofia’nın ailesi de bir hayale tutunup hayatını değiştirmiş. Ancak bu hayatın tadını, anne ve babasız da olsa çıkarabilen tek kişi Sofia. Arkadaşlarıyla gittiği sahilde geçirdiği saatler, kendi içinde yaptığı yolculuklar, anın tadını çıkarma çabaları neticesinde, Sofia aslında nasıl biri olduğunu da keşfetme imkânı buluyor.
Günün birinde okulda öğretmen çocuklara büyüyünce ne olmak istediğini sorduğunda; doktor, astronot, öğretmen, youtuber gibi cevaplar veren arkadaşlarının aksine Sofia “Aylak olmak istiyorum” diyor ve bu, tüm yetişkinler tarafından vahim bir sorun olarak görülüyor tabii ki.
Kendisi için neyin önem taşıdığına kendisinden başka kimsenin karar veremeyeceğini düşünen ve matematik yerine solucanların ya da bir sanat eserinin kendisine yaşadığını daha fazla hissettirdiği kanaatine varan Sofia, karşısına babasını alacak kadar kararlı davranmayı da başarıyor. Ve bu kararlılığıyla iki yıldır giderek mutsuzlaşan, bireysel olarak içe dönen ve yalnızlaşan aile yaşamını da kurtarıyor diyebiliriz.
‘Hayatını sevmediği şeyler yaparak geçirip eğlenceyi kaçıracağını, buruk bir yaşam geçireceğini, kendi kendine bir hapishane inşa edeceğini’ düşünüyor ve kabullenmek istemediği sistematik düzeni, bireylere dayatılan kapitalist sistemi, çocuk gözüyle o kadar basitçe tanımlayıp çözümlüyor ki etkilenmemek mümkün değil.
Kitabın sonunda yer alan ve daha çok yetişkinlerin anlamlandırabileceği yazar Alex Nogués’e ait not kısmı ise bizi hayatımızı tekrar sorgulamaya ve belki de bu sorgulama sayesinde çocuklarımızın hayat ve tercihlerine daha farklı gözle bakmamıza olanak sağlıyor.
“Sanat, müzik, felsefe, düşüncelere dalmak, vahşi doğa… Bizleri biz yapan bütün bu kavramlar günümüzde toplumun geniş kesimleri tarafından aylaklık olarak görülüyor. Varlığımızın yapıtaşları artık aylaklığa eşdeğer. Gerek şimdi gerekse gelecekte bizi özgürleştiren araçlar artık aylaklığa eşdeğer.”
Dokuz yaş ve üstü tüm okurlar için hem düşündürücü hem cesaretlendirici bu kitabın, yaratıcı ve naif çizimlerini Bea Enriquez üstlenirken, Emrah İnce ise duru çevirisiyle kitabı rahatça okunabilir kılıyor.
Keyifli okumalar…
Kitabın Adı: Aylaklar Kumsalı
Yazar Adı: Alex Nogu’s
Çizer Adı: Bea Enriquez
Sayfa Sayısı: 87 sayfa
Yayınevi: Can Çocuk