Sevgi Soysal yaşasaydı bugün 86 yaşında olacaktı. Gezi’den 18 yıl hapse mahkum edilen sinemacı Çiğdem Mater, tutuklu bulunduğu Bakırköy Kadın Kapalı Ceza ve İnfaz Kurumu’ndan yazdığı mektupla 46 yıl önce yitirdiğimiz yazarın doğum gününü Bianet aracılığıyla kutladı.
Bianet.org’a yazan Mater, Soysal’ın cezaevi anılarını kaleme aldığı Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu’na atıfta bulunarak, ‘Yıldırım Bölge’ye hem çok benzeyen hem de hiç alakası olmayan bir cezaevindeki koğuşundan, kendine ait tek alan olan plastik masadan yazdığını’ söylüyor.
“Canım Sevgi Soysal,
‘Sen‘ diye hitap etmemde bir sakınca var mı? Bence yok. Her ne kadar sen gittikten sonra dünyaya gelmiş olsam da, ben ve benim gibi kuşaklar boyu kadınlara ve tabii erkeklere, yarenlik yoldaşlık ediyorsun. Yol arkadaşlığımıza atfen, senli benli olabiliriz bence evet.
Bu mektubu sana Yıldırım Bölge’den tam 50 yıl sonra doğum gününde yazıyorum, Yıldırım Bölge’ye hem çok benzeyen hem de hiç alakası olmayan bir cezaevindeki koğuşumda, kendime ait tek alanım olan plastik masamda. Önümde kettle’da pişirdiğim Türk kahvesinin telvesi kalmış su bardağı duruyor. Cam su bardağı olunca, fal bakamıyoruz. Kantinde kahve fincanı var aslında ama yetmiyor oncacık kahve, su bardağı iyi.
Anlamışsındır, şartlar değişti
Anlamışsındır şartlar değişti. ’50 yıl oldu, değişsin bir zahmet’ desen, haklı olursun. Ama bir yandan da hiç değişmemiş. Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu’nu yıllar sonra, elbette bambaşka bir gözle okurken durmaksızın ‘aaa’, ‘aaaaa’, ‘aaaaaa’ diye nidalanmam ondan.
Canım Sevgi, sana Bakırköy Kadın Kapalı Ceza ve İnfaz Kurumu’ndan yazıyorum. Adıyla, sanıyla bir kadın cezaevi burası. 1300 küsur kadınız bu aralar, 520 kişilik yapılmış bir hapishanede, 1300 kadın. Çok büyük bir kısmı adli nedenlerle burada, siyasi koğuşlar da eksik değil tabii. Biz ‘Gezi Davası’ndan tutuklandık.
‘Sevgi bunları ne güzel yazardı’
Laf aramızda sanırım bizi nereye koyacaklarını bilemediklerinden, önce iki ay hücrede tuttular, sonra üçümüzü bir koğuşa koydular. Aslında üç kişilik tasarlanan ‘nüfus artınca’ 12 kişiliğe çevrilen bir koğuşta üç kişi kalıyoruz. Mine, Mücellâ ve ben. Bizde sizdeki gibi bir kalabalık olmadığından, haliyle o kalabalığın getirdiği matrak, neşeli, acıklı, üzücü ya da kahkaha attırıcı çok hikaye yok ama yine de fena değiliz. Elden geldiğince biriktiriyoruz, seni sıkça anarak, ‘Sevgi bunları ne güzel yazardı’ diyerek.
İnsan cezaevine girince, kendini ne kadar her şeyi ‘farkında’ saysa da hiç ama hiç öyle olmadığını hemencecik anlıyor. Koşa koşa Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu’na dönmem biraz ondan. Seni ve deneyimini okumak burada nasıl önümü açtı, nasıl gözümü açtı anlatamam, minnettarım.
Ne güzel ki yalnız değilsin. Seni okuduklarıma ve yol arkadaşları olduğuma emin olduğum iki harika kadın daha var, buradaki hayatımın berraklaşmasına yardımcı olan. İkisini de tanımıyorsun ama onlara da minnettarım.