AYŞEGÜL KASAP
@aysegul_kasap
Geçen haftaya kadar orman yangınlarıyla boğuşan Türkiye şimdi de sel felaketiyle karşı karşıya. Türkiye’nin afetlere hazır olmadığı, vatandaşların yangın ve sellerde kendi başına verdiği mücadelenin kameralara yansımasıyla bir ki daha gözler önüne serildi.
Anayasa hukukçusu ve CHP İstanbul Milletvekili İbrahim Kaboğlu, hem devletin felaketlerde hazır olmasını sağlayabilecek hem de yurttaşların yaralarını en aza indirebilmek için bir çözüm reçetesi sundu. Kaboğlu, ‘Türkiye yasası’ dediği önerinin ayrıntılarını Diken’e anlattı.

28 Temmuz’da başlayan yangınlar hala tam anlamıyla kontrol altına alınamadı. Yaklaşık üç haftadır devam eden yangınlarda 83 bin 810 hektar orman kül oldu. Birçok yurttaş evinden oldu, sokakta kaldı.
Yangınların yaraları henüz sarılmamışken Karadeniz’in batısında şiddetli yağış sonrası seller meydana geldi. Bu sabah itibariyle resmi ölü sayısı 58, ancak Diken’e konuşan bölgedeki CHP’li yetkililer sadece Kastamonu’nun Bozkurt ilçesinde hayatını kaybedenlerin sayısının 150’yi bulabileceğini söylemişti.
Felaketin öncesi-esnası-sonrası
Meclis’e çağrı yapan Kaboğlu çözüm reçetesi olarak sunduğu Türkiye yasasını şöyle anlattı: “Türkiye, doğasının, çevresinin ve tarihsel-kültürel özelliklerinin ötesinde bir felaketler bölgesi. Deprem, yangın ve sel… Bu üçünden biri insan iradesinin dışında, deprem gibi. Yangın ve sel felaketi ise insan iradesiyle çeşitlilik gösteren felaketler. Bu üçü ile ilgili bir ortak ve farklılaştırılmış bir yasal düzenleme olmalı.”
Deprem konusunda imar kanuna dikkat çeken Kaboğlu yangınlar konusunda Meclis’ten geçen ‘yağma’ kanununun felakete davetiye çıkardığını işaret etti: “Üç hafta kadar önce oyladığımız bu kanun için yasa yoluyla yangına körükle gitmek denebilir. Sel felaketi hakeza sürekli doğayla oynama, imar kanununda değişiklik yapmanın bir neticesi.”
CHP’li vekil bu üç felaketi de ‘öncesi-esnası-sonrası’ olarak şematize etti: “Uluslararası bilimsel çalışmalar çerçevesinde ve insan haklarıyla bağlantılı baktığımız zaman, örneğin ‘deprem öncesinde yapılması gerekenler, esnasında yapılması gerekenler, sonrasında yapılması gerekenler’ şeklinde üçü birlikte düşünülmeli ve ele alınmalı. Ancak depremin etkilerini o zaman azaltabilirsiniz.”
‘Maden ruhsatlarının verilmemesine kadar düşünülmeli’
Orman yangınlarından sonra ağaçlandırmayı değil öncesinde alınması gereken önlemlere odaklanılması gerektiğini belirten Kaboğlu şöyle devem etti: “Herkesin son günlerde öğrendiği Anayasa’da bulunan ormanların korunması kanunu daha farklı bir düzlemde yer alıyor. Ama biz ormanların korunmasını eğer önceden düşünürsek, ormanların girişe kapatılmasına kadar, maden ruhsatlarının verilmemesine kadar önceden düşünürsek, yangınları söndürme olanağımız daha farklı olur. O da öncesi, esnası ve sonrası olmak üzere aşamalardan oluşuyor.“
‘Yıkımları öngörmek mümkün’
Anayasa hukukçusuna göre sel baskınlarından önce alınabilecek önlemler de yasa kapsamına sokulmalı: “Türkiye yasası adını verdiğim yasayla sellerin neden olduğu yıkımları da öngörebilmek mümkün. Yasayla beraber HES’ler, ormanlık alandaki santraller ve İkizdere’deki maden ocakları gözden geçirilmek zorunda kalacak. Bilimsel olarak felaketin öncesi, esnası ve sonrasında yaşam hakkı temelinde tüm haklar öne çıkarılmalı. Bütün bunlar Meclis’te savunduğum Türkiye yasası ile mümkün.”
‘Türkiye için aciliyeti olan bir yasa’
Kaboğlu Türkiye’nin riskli bir coğrafyada olduğuna dikkat çekerek şöyle konuştu: “Türkiye yasasının yaklaşımı Türkiye’nin çevresine doğasına kültürel tarihsel ve doğal varlıkları bütünsel olarak düşünmek yönünde. Yani kırsal, doğa, kentsel ve kültürel çevreyi birlikte düşünmek ve bunlara bütünleşik yaklaşmak. Tabii ki bu Türkiye doğal afetler bölgesinde yer almıyor olsaydı da yine Türkiye’nin belirttiğim gibi kentsel kırsal ve kültürel çevrenin bütünleşik yaklaşımını, çevre hukukunun genel ilkeleri çerçevesinde dikkate almamız gerekirdi. Ama bir de riskli bir coğrafyanın beraberinde getirdiği deprem, sel ve orman yangınları düşünülünce, o zaman Türkiye yasasının aciliyeti ve öyle bir yaklaşımın gerekliliği daha da öne çıkıyor.“
‘Mevcut yasalar yetersiz, Anayasa ihlal ediliyor’
“Mevcut yasalar ‘öncesi-esnası-sonrası’ bakış açısıyla bakması yeterli değil mi” sorusuna şu yanıtı verdi CHP’li milletvekili: “Sadece bu olmadığı için değil, Anayasa da açıkça ihlal edildiği için. Turizm Teşvik Kanunu’na dönecek olursak, ormanlar ve deniz kıyıları dahil olmak üzere bunlar tesislere açılıyor. Buraların turistik bölgelere açılması ise tek bir şahsa, cumhurbaşkanına bağlanmış oluyor. Bu açıkça Anayasa’ya aykırı bir düzenleme. Yani felaketin öncesinde alınabilecek önlemleri tam tersine kapatıyoruz. Riski arttırıcı bir düzenleme yapıyoruz. Yani yasa yoluyla ve yasama işlemiyle kıyıların önceden riske atılması söz konusu. Cumhurbaşkanı rastgele bir kararla burayı açarsa o zaman yürütme de devreye girecek.”
‘Yangınları tetikleyecek bir risk’
CHP kanunun iptali için Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvurmuştu.
Kaboğlu şöyle devam etti: “Eğer AYM, Anayasa’ya o aykırılıkları dikkate almazsa o zaman AYM de bu riske ortak olacak. Dolayısıyla bilimsel çerçevede önerdiğim yasa çalışmasının öncesi esnası ve sonrası aşamaları dikkate alınarak yapılması gerekirken, tam tersi yapılıyor. Yani öncesinden bu hassas bölgeleri riske atan, kıyıları berbat edecek tamamen Anayasa’ya aykırı yapılaşmaya neden olunuyor. Bu da orman yangınını tetiklemek gibi riskleri barındırıyor. Benim önerdiğim öncesinde ne kadar iyi planlarsak felaket esnasındaki hasarları en aza indiririz. Bunu yapabildiğimiz ölçüde sonrasında ne yapmamız gerektiğini bilebiliriz. Şu anda Bozkurt’ta tanık olduğumuz bütün trajedilere ve dramlara tanık olmayız.“