Bu siyasi heyetin kafası bir amorf ki sormayın. “Eyyy Batı!..” diyerek Batı’nın demokrasi ikazlarını işittikleri anda irrasyonel her türlü zırvayla saldırırlar. Mesele polisiye uygulamalar oldu mu, bülbül gibi Batı’dan örnekler şakımaya başlarlar. İşte, şimdi Ortadoğu’da yaratılmasına katkıda bulundukları bataklık giderek Türkiye’ye yayılırken, toplumsal çalkantıları dindirmek için buldukları da bu topraklarda pek aşina olduğumuz yöntemlerin “Batı sosuyla” yasal kılıfına sokulmuşu… Kendilerini “yerli” diye pazarlayan bu zihniyet, “suistimal emsal olmaz” deyişimizle alakadar olacak değil ya…
Milletin ensesinde 12 senedir “boza pişirenler” her sıkıştıklarında mütemadiyen içini boşaltarak “demokrasi demokrasi” nidaları atıp durdular. Şimdi de kalkmışlar Batı’da “istisnai” addedilen “demokrasiyi kısıtlayıcı” yöntemleri ballandıra ballandıra referanslar veriyorlar.
… Yüzyılların demokrasi kültürünün bulunduğu topraklarda “uygulamada kısıtlayıcılık” mefhumu vardır. Bu mefhumdan ne anladıkları pek şüpheli olan bizim emniyetçilerin ise bu yasaya ihtiyacının olmadığı deneyimle sabit tabii ki. Twitter ve Facebook’tan hesapların talep edilmesinden tutun da, TİB’in yasallığı pek şaibeli dinlemelerine kadar pek çok vakaya tanıklık ettik son dönemde. İzlenmediğini, dinlenmediğini düşünen kaldı mı ki! Sonra, polisin, her türlü demokratik hak talepleriyle barışçı gösteri yapanları susturmanın yolu olarak takır takır genç ve çocuk da öldürebildiği, siyasilerin ise “Ben emir verdim” diyerek o çocukları “terörist” ilan edip, annelerini “yuhalatabildiği” bir ülkede yeni yasaya ne hacet! Olacağı cinayetlerin artarak devamını “yasal kılıfına” sokmaktan ibaret… Üstüne bir de “Batı sosu” koydun mu, yeme de yanında yat!