Ankara, artık ABD’nin ‘icracısı’ değil. Zira ABD ile birlikte Suriye ulus devletini yıkarken, Türkiye’yi ‘İhvancılık’ paranteziyle federal yapıda genişletecek şekilde Kürt meselesini çözme yolunda ‘zorlayıcı’ hayaller çoktan suya düştü. Hatta döndü Türkiye’yi vurdu. ABD’nin 2003 işgalini müteakiben Irak’ın parçalanması sürecinde Kuzey Irak’ın inşasında kurulan ortaklık burada yeterince efektif yürümüyor. Zira proje çoktan raydan çıktı. Ve asıl belirleyici olan: ABD’nin eski mutlak hakimiyeti yok ve Rusya Federasyonu ve İran da denklemi belirliyor. İki ülkenin Suriye politikalarında her seferinde fos çıkan iddiaların aksine hiçbir temelden bir değişiklik yok. Astana sürecinin başından bu yana uluslararası konjonktürü de gözeterek sabırla Türkiye’nin hamlelerinin çerçevesini belirliyorlar. Suriye devletinin TSK’nın topraklarından çekilmesi ve silahlı gruplara desteği sona erdirmesi taleplerinde de milim oynama yok. ABD’nin vahşi Sezar yasasının hedefiyken yitirecek bir şeyleri de yok.
Artık mesele kimin daha önce ‘pes edeceği’ yarışına döndü. Son gelişmeler süreçten en büyük zararı gören ve kontrol edemez hale gelen Ankara’yı işaret etmekte. Her türlü hesabı-kitabı şimdilik bir kenara koyarak ve ‘zararın neresinden dönülse…’ şiarıyla, ‘keşke…’ denilmeli.