Gezi’den sonra medyanın nasıl kuşatıldığına dair içeriden pek çok ifşaat oldu, üzerine kitaplar yazıldı. Hemen hepsini okudum, dikkatimi çeken en önemli nokta, ‘eğer medya dik dursaydı bunlar olmazdı’. Dik duracak olan kim? Patronlar mı yoksa ‘simit satıp onurlu yaşaması’ talep edilen gazeteciler mi? Sermaye hep korkaktı. Misal, Erdoğan, Altaylı’nın programında reklamcılara ayar verir vermez reklam vereninden aracı kurumuna herkes hizaya geçti. Gazetecilerse örgütsüzdü, zayıftı, çaresizdi. İktidar medyasındakiler dahil. Tuğba Tekerek 2018’de IPI için o gazetecilerle görüşmüştü, sadece başlığını yazayım, siz hatırlamak için tekrar okuyun: “When this is all over, I will cry my heart out” [Tüm bunlar bittiğinde, hüngür hüngür ağlayacağım].
Gezi’de karşısında durduğu kepçecinin hayatını dert edenler, Soma’dan Aladağ’a, haksızlığa uğrayan her davanın avukatı olanlar, dava için yurt dışından Türkiye’ye gelenler, şehir elimizden kayıp gitmesin diye mücadele edenler için, her haksızlıkta omuz omuza durduklarımız için, dahası kimse haksız, hukuksuz yere, trajikomik iddianamelerle, AKP’den siyasi medet ve itirafçılıktan rehin hakimlerin kararlarıyla ‘tutsak’ olmasın diye örgütlenmeli gazeteciler. Gezi bir kırılma noktasıydı, hepimiz oradaydık. Bugün 1 Mayıs, şimdi değilse ne zaman!