Dipl.M.S.Astrol. NESLİHAN KAZDAL*
uranesinfo@gmail.com
uranes.org
Yıllar önce uzaya çıkıp dünyayı oradan gördükten sonra hayata bakışları değişen astronotlarla ilgili bir belgesel izlemiştim. Kimisi her şeyin bir olduğundan, ülkelerin ve sınırların olmadığından bahsediyordu. Kimisi daha ruhani bir yere çekilip yaşama ve yaradılışa inandığından, kendini bu anlamda geliştirmeye yöneldiğinden dem vuruyordu. Sonuç ne olursa olsun yaşanan sebep ve deneyim sınırlı algımızı aşıp ötesine geçen, onu büyütüp genişleten, bütünsel bir yere taşıyan nitelikteydi. Evrensel birlik böyle bir şey olmalı diye düşünmüştüm. Tüm yaradılışı -evreni- bir damlada -dünya gezegeninde- görebilmek.
Kişisel ızdırabımızın tanımını yapabilsek bile devasa boyutta, kollektif bir ızdırabı tariflemek, onu insan bedenine indirgemek, sınırlandırmak, bir çerçeveye sokmak yetimizin oldukça dışında kalabilir. Peki bu yaşananları yeterince hissetmediğimiz, duyumsamadığımız anlamına gelir mi? Bir insanın içinde tüm insanlığı duyumsamak, bir canı severken tüm yaşamı sevmek, bir kayıpla tüm kayıpları içinde bilmek belki böyle anlatılabilir.
Hepimiz acıyoruz. Hepimiz hissediyoruz. Hepimiz bir şeyler yapmak istiyor, elimizden geldiğince, yettiğince yapıyor, verebildiğimizi veriyoruz. Belki uzun zamandır yaşamadığımız kadar ortak yerlerde durduğumuzu ya da hiç duramadığımızı deneyimliyoruz. Birlik, birleştiricilik, anlayış ve şefkate çokça ihtiyacımız var. Bir yandan haklı öfkemiz, başkaldırımız, saçılıp dağılmışlığımızla nasıl ayağa kalkacağımızı bilemediğimiz bir formsuzluğumuz.
Geçtiğimiz beş sene içinde önce hedeflerimiz ve geleneksel yönetilme şekillerimizle, ardından geleceğimiz ve demokratik haklarımızla ilgili sınandık. Her ne sorumluluk aldık her ne seçimlerden geçtiysek bu sınavlar bizi bugünlere getirdi. Artık o son çözülme noktasındayız. Her şeyin sınırlarının eridiği, elle tutulur bir yapının kalmadığı, somuttan ziyade soyutun hüküm sürdüğü bir dönem. O zaman neye tutunup neye inanacağız?
İşte önümüzdeki iki buçuk senenin sınavı bu.
Satürn Sınavları ve Ateşli Dolunay
Sınav dediğimiz yerde Satürn’ü buluruz. Onun getirdiği sınavlarla birlikte büyür, olgunlaşırız. Yanısıra korkuları, kısıtlamaları, zorlukları yaşarız. Çünkü bizi ciddi olmaya, sorumluluk almaya, elimizi taşın altına koymaya çağırır. O, zamanın tanımıdır. Her ne yapmamız gerekiyorsa artık ertelenecek yer kalmamıştır.
7 Mart 2023 Salı Başak’taki dolunay bize birlik, fedakarlık, tevekkül döneminin içinde şimdi sapla samanı ayırmayı, sağlıklı bir tasnif yapmayı, düzen ve temizliği, gerçekçi ve pratik olmayı gösterirken hem beklenmedik çıkışların uyandırıcılığına hem de öfkeli eğilimlerin yakıcılığına şahit olabiliriz. Bu da önümüzü göremediğimiz bir dağılmaya, yön kaybından kaynaklı hayal kırıklığına uğratabilir.
Olabildiğince müsterih olalım.
Bu ateşli, tepkisel, sürprizli ve etkilerini birkaç gün önceden yaşamaya başladığımız dolunayın hemen ardından Satürn Balık’a geçiyor ve 2026’ya dek kendimizi geliştirmemiz, sorumluluk almamız, elememiz, çalışmamız gereken alanların niteliğini bambaşka bir boyuta taşıyor.
Sınırlar ve kurallar, yapılar ve inşaatlar, liderler ve otoriteler, sorumluluklar ve görevler Balık arketipinin sınırsız ve bedensiz, çok yönlü ve yayılmaya müsait, hayalci ve yaratıcı, dalgalı ve akışkan dünyasında çalışmaya başlıyor.
Birlik ve inanca, duyumsama ve anlayışa, empati ve şefkate, fedakarlık ve yardımlaşmaya, hayaller ve sınırsızlığa çağrı olan yerde Satürn nasıl çalışır? Neyi inşa eder? Nereden test eder? Neyi sonlandırır?
Satürn Balık’ta
Satürn Balık’ta doğasının dışında bir yerdedir. Bildiğimiz formlar, sınırlar erir, sıvılaşır, esner. Olmasını beklediğimiz, istediğimiz otorite, lider, çatı ya da yapı -artık ya da hiç- orada olmayabilir. Öte yandan içsel bir inanç, bir adanmışlık, bir teslimiyet bize o çatıyı verebilir. Bunun formülü birlik, beraberlik, birbirini anlama, hissetme, fedakarlık, tevekkül, bütüne ait olmaktan gelir. Çatının inşası inancın, soyutluğun, büyük hayallerin içindedir. Aynı şekilde yıkılması, bir arada tutulamaması da. İki ayrı yönde hareket eden Balık sembolü böyle çalışır. Düzenin içindeki kaos, -evrensel- kaosun içindeki düzen.
O zaman soralım. Sınırların eridiği, maddi manevi yapıların çözüldüğü, bir arada tutmanın mümkün olmadığı ‘eski düzen’e karşı ‘yeni düzen’in inşası için algımızı nasıl genişletecek, birliği nasıl yaratacak, inanç ve güveni nasıl sağlayacağız?
Sınırların olmaması bizi hiç olmadığı kadar biraraya getirebilir, duygudaşlıkta birleştirebilir. Ama bunun için bir adım atmamız, sorumluluk almamız, yapmamız gerekenleri yerine getirmemiz gerekir. Sadece birliğe inanıp beklemek, hayal edip umut etmek, tevekkül geliştirip teslim olmak yeterli değildir. O güvenmediğimiz yapıları sorgulayıp yeni bir inanç, yeni bir anlayış, yeni bir birlik tanımı içinden o güvenliği inşa etmenin adımını bizzat ve birlikte atarak, taşın altına elimizi koyarak, aidiyeti birlikte geliştirip diğerini önemseyerek bunu yapabiliriz. Bu bize hem o ‘inancı’ hem de inancı somutlaştırıp bedenleyecek ‘güveni’ sağlayabilir.
Öte yandan bu birlikten, bu teslimiyetten, bu kendimiz dışındaki büyük kollektif sınırsızlıktan çok da korkabiliriz. Sınırlarımızı ayırt edememenin, nerede başlayıp nerede bittiğimizi tanımlayamamanın, kaosu bir kutuya koyup dört tarafına çiviler çakmaya davranmanın -kontrolsüz kontrol uygulamanın- dalgalanmalarında da kendimizi bulabiliriz. İnşaat ancak o dalgalanmaya -acıya, ızdıraba, hissetmeye, hayal etmeye, birliğe, yardımlaşmaya, gönüllülüğe- izin verdiğimizde mümkün olabilir. Aksi yön ayrımcılığın, fanatikliğin, düzensizliğinin birliği şeklinde çalışabilir.
Jüpiter Boğa’da
Namümkün görünenlerin içindeki mümkün yerlere odaklanalım.
İnancı her şeye koyabiliriz. Sevgiye, yaşama, gezegenimize, doğaya, insana. Yeter ki biraraya getireni seçelim. Acı, ızdırap, yas, keder de bizi buluşturup biraraya getirebilir, getirdi. Bunu ancak hissetmeye, diğerini önemsemeye, kendimizden ayrı görmemeye vardırırsak anlayabilir, ardından somut adımlar atabiliriz. Güven de güvenebilmek de böyle gelişebilir.
16 Mayıs’ta inançları ve hayattaki anlam arayışımızı ifade eden Jüpiter’in Boğa’ya geçmesi ve Satürn’e özellikle Haziran ve 2024 başında destek vermesi ihtiyacımız olan o yeni inancın, o bütüne hizmetin soyuttan çıkıp somut bir yere varmasına, elle tutulabilir, gözle görülebilir, sırtımızı dayayabilir bir hale evrilmesine yardımcı olabilir.
Plüton Kova’da
Peki bir hissedebilmek için önce bir arada durabilmemiz, bir masada oturabilmemiz, bir sofrayı paylaşabilmemiz gerekmez mi diye düşünebiliriz. Ona da şöyle cevap verelim.
Birarada durup duramadığımızın, birlikte düşünerek ortak bir gelecek yaratıp yaratamadığımızın sınavlarını geçtiğimiz iki buçuk sene verip tamamladık (Satürn Kova’daydı). Artık gücün dönüştürücü bir şekilde, kökten ifadeyle, bir yeniden doğuma mecbur bırakmasıyla bu bir aradalığa geçmesi, elenenin elenmesi, yeni gelenin gelmesi, köşesiz ve eş mesafeye dağıtılması, farklı renk ve zenginliklerle güçlenmesi, kısacası ‘halk’la ve ‘halk için’ dönüşmesi kapıda. Plüton’un 2008’den bugüne dek Oğlak’taki hiyerarşik yapıları, geleneksel yöntemleri, liderleri, iş dünyasını değiştirip dönüştürdükten sonra şimdi 23 Mart’ta Kova’ya adım atmasıyla bunun ilk etkisini yaşayabilir, Haziran ortasına dek kişisel ve toplumsal hayatımızda yansımalarına şahit olabiliriz.
Bu yirmi senelik, uzun soluklu bir dönüşümün sadece prelüdü. Plüton 2023’ten 2043’e kadar yavaş yavaş, ağır ağır insanlığın, eşitliğin, bilginin, teknolojinin dönüşümü, arınması, güçlenmesi ve yeniden doğması babında çalışacak. Bu sene önce tanışma, 2024’te aşina olma, 2025’te buraya yerleşme.
Bir kişinin değişimi, dönüşümü bile çokça vakit alırken toplumların dönüşümleri için yirmi sene çok mu? Geçtiğimiz yirmi sene az mı? Az ve çok algımız da artık değişip dönüşebilir.
Geriye Dönüp Bakmak
Yeniden Balık’a ve Satürn’ün yolculuğuna dönelim. Dönelim çünkü kendimizi bu iki buçuk sene bu geri dönüşler, geçmişe dönük hayaller, belki nostaljik dokular içinde bulabiliriz. Öte yandan algımızı, ufkumuzu genişletip gerçekliğe (Satürn) kendimizi aşan, evrensel, kapsayıcı bir yerden (Balık) bakabileceğimiz deneyimler yaşayabiliriz.
Bir Satürn döngüsü yaklaşık 29 sene sürer. Yani şu anda bulunduğumuz iki buçuk senenin tohumlarının 1993 – 1997 yılları arasında atıldığını, şimdi bir noktalama fazına geldiğimizi ve yeni bir başlangıca yeni bir inancın sorumluluğuyla gireceğimizi söyleyebiliriz.
Geriye dönüp araştırma yapmak, hem dünyada hem Türkiye’de benzer dokularda geçmişte neler olmuş öğrenmek isteyenler için Satürn’ün Balık’ta olduğu tarihleri önerelim.
7 Mart 2023 – 25 Mayıs 2025, 1 Eylül 2025 – 14 Şubat 2026
21 Mayıs 1993 – 30 Haziran 1993, 29 Ocak 1994 – 7 Nisan 1996
24 Mart 1964 – 17 Eylül 1964, 16 Aralık 1964 – 3 Mart 1967
14 Şubat 1935 – 25 Nisan 1937
13 Nisan 1905 – 17 Ağustos 1905, 8 Ocak 1906 – 19 Mart 1908
Son Söz
Eğer şu anda otuzlarımızda ve hayatımızın yetişkin bir yerden karar aldığımız ilk aşamasındaysak kendimize şunu soralım;
Dayanacağımız o inancın, teslimiyetin, birliğin inşası için nasıl somut adımlar atıyor, kendimizi nasıl bir bütünün içinde tanımlıyoruz? Dışarıdakinin bizi tanımlamasına izin vererek mi kendi seçtiğimiz bütüne dahil olup kendi yükselişimizi inşa ederek mi?
Ve eğer kırklarımızda ve üstünde bir yaşam diliminden bunu okuyorsak geriye dönüp şuna bakalım;
Çocukluk, ergenlik, gençlik veya ilk yetişkinlik zamanlarımızda neye inanıyorduysak hala aynı şeye mi inanıyoruz? Birliği ve güveni o zaman nerede buluyorduysak hala aynı yerden mi ifade edip inşa ediyoruz? O zaman bunları temsil eden kişiler, yapılar hala aynı mı, biz aynı mıyız, dünya aynı mı, zaman aynı mı?
Bunun cevabını hepimizin kendimize ve toplumumuza olgun ve yetişkin bir yerden dürüstlükle verebilmemizi diliyorum. Kişisel ve içsel birliğimize, bir aradayken birlikteliğimizin gücüne güveniyorum. Bir araya geldiğimizde her şey mümkün.
*Neslihan Kazdal Londra’daki Mayo School of Astrology’den uluslararası profesyonel astrolog diplomasına sahip. On senedir astrolojik danışmanlık veriyor, kendi mecralarında astroloji ve içe bakış metinleri yazıyor, yeni şeyler öğrenmenin peşinde koşuyor. Boğaziçili, edebiyat-müzik-film meraklısı, doğa ve hayvansever, köpekleri başka sever.