Sağın tarihsel “düşmanı” böylece “İşte karşınızdayım” dedi. Konuşan sadece Kılıçdaroğlu değildi; tarih boyunca ezilen, hor görülen, varlığı bir tehdit olarak algılanan tüm kültürel kimliklerdi. Bu çıkış, Aleviliği merkez siyasette “utanılacak/gizlenecek” bir kimlik olmaktan kurtararak Erdoğan’ın kültürel kutuplaşma evreninde “onlar-biz” dikotomisi üzerine kurduğu hattın sarsılması anlamına geliyor.
Ancak sarsmak ve ezber bozmak, yıkmak için yeterli değil. Söylemin arkasının getirilmesi, onu besleyecek kısa ve uzun vadeli politik koordinatların da inşa edilmesi gerek. Mezhepçiliği toplumun kılcal damarlarına enjekte eden tarikatları, cemaatleri ve yandaş vakıfları sorgulamadan, bu tip yapıların faaliyetlerini tartışma konusu yapmadan, “kindar-dindar nesil” projelerini ve imam hatip dayatmasını görmeden, İstanbul Sözleşmesi’ni tavizsiz şekilde savunmadan, özgürlüklerin ve demokrasinin teminatı olan laikliği ıskalayarak yeni bir atmosferin yaratılması hedefi, bir hayalden öteye geçemez. “Alevi” videosunun bir değişim yaratıp yaratmayacağının ölçütü de bu olacak.