AYM’nin TİP Milletvekili Can Atalay’ın tahliye edilmesi yönündeki kararına, iktidar güdümündeki yargı direniyor. AYM-Yargıtay gerilimine dair yorumları konunun uzmanı olan hukukçular yapıyor. Anayasa Madde 158/3 diyor ki diğer mahkemelerle AYM arasında bir uyuşmazlık varsa, AYM’nin kararı esas alınır. Yargıtay dahil her özne buna uymaya mecburdur. Ancak iktidara sırtını yaslayan Yargıtay, Erdoğan’ın deyimiyle, “Sen yüksek mahkemeysen ben de yüksek mahkemeyim” diyor ve Atalay kararına imza atan AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunabiliyor.
Şimdi Erdoğan, 2010’da “devrim” diye duyurduğu AYM’ye bireysel başvuru hakkını hedef alıyor. AYM’ye övgü düzen AKP’lileri de açık açık ikaz ediyor, yanlış yaptıklarını söylüyor. Çünkü AYM artık, en azından bu yapısıyla, iktidar için sıkıntı kaynağı. Verilen siyasi arka planlı mahkumiyet kararları AYM’den dönüyor. Bahçeli “AYM kapatılsın” diyor. Türkiye, Rusya’dan sonra AİHM’de en çok dosyası olan ülke; AYM devreden çıkarsa liderliğe yükselmek sürpriz olmaz. Erdoğan’ın Başdanışmanı Mehmet Uçum da ortaya “milli yargı” diye bir kavram atıp iktidarın politikalarıyla çelişen yargı kararlarının meşruiyetinin altını boşaltmaya çalışıyor.
Hal böyleyken muhalefet sathında sorgulanması gereken bir hukuk savunusu söz konusu. Ülkede artık bir mizah klişesine dönüşen, CHP’nin son 10 yılda AKP’nin attığı her adımı AYM’ye taşıma refleksi de bu savununun bir parçası. Bu anlayış o denli sonuç vermedi ki artık gelinen aşamada kapısı çalınacak bir AYM bile kalmayabilir. Çünkü karşımızda siyasi güç savaşında üstün pozisyonda olan ve evrensel hukuku ayak bağı olarak gören bir iktidar zihniyeti var.