Engelli dediğimiz kişiler birer insan… Onların da tıpkı diğer insanlar gibi bir hayatları var. Onlar sadece özel ihtiyacı olan insanlar…
Engelli olmanın bir kusur, bir zayıflık olarak addedildiği bir bakış açısı mevcut bizde. Engelli insan, sadece bir uzvunu yitiriyor, ya da bir uzvu iş görmez hale geliyor. Toplumdaki engelli algısı ise insanın bir uzvunu yitirmesi değil, insana dair kriterleri yitirmesi gibi bir düşünce olarak karşımıza çıkıyor. Engelli insanı, insanlığından da bir şey kaybetmiş bir varlık olarak algılıyoruz.
Onlarla yan yana gelmekten çekiniyor, dünyalarına girmiyoruz. Bir engelliyle karşılaştığımızda kendi zayıflıklarımızı görüyor ve bundan kaçmanın yolunun engelliden kaçmak olduğunu düşünüyoruz. “Engelliler olmazsa eksiklikler de olmaz” diyoruz.
Engelliye davranışlarımızın altında belki de böyle sakat bir mantık var. Ona bu zaviyeden bakmaya başlamamız belki de engelli meselesindeki en önemli zorluklardan birisi.
Engellilik, başkalarının bir çırpıda yapacaklarını uzun bir süreçte yapabilmektir kimi zaman. Ya da başkalarının yapabileceği bazı şeyleri hiç yapamamak. Ancak insan olmak ve insan kalmak için bu yapabilme yeteneklerinin hiçbirine ihtiyaç yok.
10 Mayıs-16 Mayıs, Engelliler Haftası olarak kutlanıyor.