ALTAN SANCAR
altansancar@diken.com.tr
@altansancarr
Millet ittifakının cumhurbaşkanı adayı olarak yola çıkan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik eleştiriler sürüyor. CHP’lilerin bir bölümü Kılıçdaroğlu’nun koltuğunu devretmesini istiyor. Başka bir kesimse ‘bir süre daha’ yola devam edilmesini öneriyor. Cumhurbaşkanı adaylığı süreci de tartışmalara sahne olan Kılıçdaroğlu’nun kampanya süreci farklı iniş çıkışlara sahne oldu. Yola çıkarken planlananla yolda yaşananlar arasında farklılıklar ortaya çıktı. Tartışmalar sürerken Kılıçdaroğlu’ysa en iyi bildiği işe koyuldu: Dengeli değişim.

Kılıçdaroğlu CHP’nin başına 2010’da geçti. Genel başkanlığı boyunca uyguladığı stratejiyse sürekli olarak ‘denge’ ile ‘değişim’ arasında gidip geldi.
Başkanlık ve Sav dönemi
2010’da Deniz Baykal’dan koltuğu devraldığı CHP, dar alana sıkıştırılmaya çalışılan, bagajında toplumun çok farklı kesimlerine karşı ‘yükler’ taşıyan bir orta ve üst sınıf partisiydi. Baykal’ı yeniden partinin başına döndürmeye çalışan (o dönem partinin genel sekreteriydi) Önder Sav, önce kabul etmediği adaylığı sonrası Kılıçdaroğlu’nu destekleyen ilk isim olmuştu. Sav’la bir süre dengeli yol yürüyen Kılıçdaroğlu, bir süre sonra beklenileni yaparak Sav’la yollarını ayırdı.
Muhafazakar kimliğiyle bilinen isimleri CHP’ye taşırken, Kürt kimliğiyle tanınan isimler de CHP sıralarında yer bulmaya başladı. Ancak Kılıçdaroğlu bunları yaparken, her aşamada parti içi muhalefet dengesini korumayı gözetti. Yolculuğunun ilk yıllarında Önder Sav ve ekibiyle yürüdü, günü geldiğinde büyük itirazlar eşliğinde yollarını ayırdı. Kılıçdaroğlu acele etmeden sürdürdüğü dengeli değişim sürecinde, zaman içinde Önder Sav’a yakınlığıyla bilinen grup başkanvekili Kemal Anadol’la yollarını ayırdı. Ardından Yılmaz Ateş, Onur Öymen, Mustafa Özyürek, Cevdet Selvi, Mehmet Sevigen gibi isimler liste ve yönetim dışı bırakıldı.
Kılıçdaroğlu tüm bunları yaparken her zaman olduğu gibi dengeyle yoluna devam etti. Bunun örneklerinden biri Sav’la yolların ayrılması sonrası yerine Süheyl Batum’un getirilmesiydi. Batum’sa mahkeme kararıyla geri dönse de bir süre sonra partiden ihraç edildi.
Kılıçdaroğlu, kemikleşmiş CHP tabanından gelen tepkileri ölçerek yürümeyi sürdürdü. Dönüşümü sürdürürken acele etmeyi tercih etmeyerek, ‘denge’ kurmayı başardı. Sav ve onun gibi düşünenler daha sonra partiden uzaklaşmaya başladı. Yeri geldiği zamansa yeni partiler kurdular, ancak başarılı olamadılar.
Muhafazakarlar ve Kürtlerle ‘barışma’
Bu dönemde Kılıçdaroğlu başka adımlar da attı. CHP’nin kapılarını kapattığı aşikâr olan muhafazakâr kesimler ve Kürtlerle ‘barışma’ çabasına girişti. Mehmet Bekaroğlu, Sezgin Tanrıkulu gibi isimler bu adımların önemli başlangıçları oldu.
CHP’yi dönüştüren Kılıçdaroğlu’nun milliyetçilerle buluşmasıysa bir cumhurbaşkanlığı seçimiyle başladı. Partisinin tabanının bir kısmına rağmen, MHP’yla ortak cumhurbaşkanı adayı olarak Ekmeleddin İhsanoğlu’nu belirledi. Seçim kaybedildi ama Kılıçdaroğlu kazananlardan oldu. Zira artık milliyetçiler CHP’yi biraz daha yakından tanımaya başlamıştı. Bu tanışma ilerleyen yıllarda bambaşka bir ortaklığa dönüşecekti. Ancak bu tanışma girişimi, CHP’nin tabanında başka bir kırılma yarattı. CHP tabanının bir kısmı Kürtlerle tanıştı ve Selahattin Demirtaş’la HDP’nin barajı aşarak Meclis’e girme yolculuğu da başladı.
Kılıçdaroğlu CHP’yi dönüştürürken acele etmedi, ancak AKP iktidarı bu sürede güçlendi ve köklerini devlet ve topluma yaymayı başardı. Devletin kurucusu olmakla övünen partinin, bürokrasi içindeki gücü giderek azalırken, toplumdaki karşılığıysa hala AKP’yi yenmek bir kenara koalisyon kuracak düzeyde bile değildi. 15 Temmuz darbe girişimiyle AKP kendisine MHP’yi ve belki de eski CHP’yle yol yürümekten çekinmeyecek isimleri ortak olarak belirledi. CHP’nin yoldaşlığınaysa dışlananlar ve itiraz edenler kalmıştı. Yeni bir yolculuğun başlayacağı aşikardı ve Kılıçdaroğlu bizzat yollara düşmüştü.
Adalet yürüyüşü
Kılıçdaroğlu’nun CHP liderliği yolculuğundaki en büyük kırılma anı ‘Adalet Yürüyüşü’ olmuştu. CHP’li Enis Berberoğlu’nun ‘MİT tırları’ davasından tutuklanmasıyla birlikte Ankara’dan İstanbul’a yürüyüş kararı aldı. Kılıçdaroğlu’nun ne yapmak istediği burada çok daha iyi ortaya çıktı. Toplumun tüm kesimleriyle buluşmayı, ortak paydada bir araya gelmeyi ve birlikte yol yürümeyi hedeflediği açıktı. Ancak kendisini buraya sürükleyen süreçte kendisinin de ‘katkısı’ vardı. Zira HDP’lilerin dokunulmazlıklarını kaldırmak isteyen AKP’nin anayasa değişikliğine, ‘anayasaya aykırı, ama evet’ demiş, oklar HDP’lilerden sonra kendi partisini vurmuştu. Yürüyüşünde KHK’lılar, muhafazakârlar, askeri öğrencilerin aileleri, Roboski aileleri, HDP’liler, CHP’liler ve farklı partilerden isimler de kendisine eşlik etti. Kılıçdaroğlu dengeyle getirdiği sürecin nihayetinde artık biraz daha ‘herkesin’ adamıydı.
Aslında Kılıçdaroğlu’nun 2023’te cumhurbaşkanlığı adaylığı süreci burada başladı. 2018’deki seçimlerde bu adımı atmak yerine, partisinde kendisine en büyük muhalefeti yapan Muharrem İnce’yi aday gösterdi. Bugün konuştuğumuz tüm CHP’liler, o gün için “Kemal bey adaylığı için şartların olgunlaşmadığına inanıyordu” diyor. Ancak seçimlerin ardından kurultayda Kılıçdaroğlu’na kaybeden İnce’ye gönül verenler, Kılıçdaroğlu’nun ‘kazanılmayacak seçimde İnce’yi aday göstererek tasfiye ettiği’ düşüncesini sıklıkla dile getirdi. Öyle ki İnce adaylık kampanyası için mitinglerdeyken CHP’de vekil listeleri yapılmış ve İnce’ye yakın bazı isimlerin üzeri çizilmişti. Tıpkı yıllar önce Baykal ekibinin adım adım üzerinin çizilmesi gibi. Kılıçdaroğlu bir yandan dengeyle partisini dönüştürürken, bir yandan da CHP için vazgeçilmez noktaya gitmişti. Kurulan delege dengesiyle Kılıçdaroğlu’nun karşısında hiçbir rakibinin şansının olmayacağı herkesin malumuydu.
Kılıçdaroğlu 2018 seçimlerinde daha önce Ekmeleddin İhsanoğlu’yla başlattığı milliyetçilerle buluşma sürecini, İYİ Parti’yle kurduğu ittifakla yeni aşamaya taşıdı. 2018’de meyveleri alınmayan bu birliktelik, 2019’daki yerel seçimlerde Kürtlerin de desteğiyle meyve verdi. CHP uzun yıllar sonra aralarında Ankara ve İstanbul’un da olduğu çok sayıda büyükşehir belediyesini kazanmayı başardı. Bu belediyeler, CHP’li olarak anılmaktan öte ‘ittifak belediyeleri’ olarak nitelendirildi. İttifakın belediyeleri yepyeni bir siyasi figürün yolculuğunun da en önemli çıkış noktası oldu. Yıllar sonra CHP’de değişim isteyenlerin en önemli ismi olacak olan Ekrem İmamoğlu…
CHP’lilerin ‘olgunlaşmadığını’ söylediği şartlar için Kılıçdaroğlu, 2019 yerel seçimlerinin ardından yeni bir aşamaya geçti. 2020’deki kurultayda partisinde ‘yolculuğa uygun son değişiklikleri’ yaptı ve bu aşamadan sonra adaylığı için yola çıktı. Kılıçdaroğlu’nun yakın kurmayları bu süreci zaman içinde farklı biçimde tanımladı. Gelinen son noktaysa 2023 kampanya sürecine de damgasını vuran ‘helalleşme’ oldu. Bu aşamada Kılıçdaroğlu CHP’nin geçmiş politikaları ile partiden kopan muhafazakarlarla buluşmalara başladı. Türkiye’nin farklı kentlerinde kanaat önderleri, gençler, kadınlar ve toplumsal gruplarla buluşmalar yaptı. Seçime doğru bu buluşmalar ‘Millet Buluşmaları’ olarak adlandırılmaya başlandı. Özellikle 2022’nin yaz aylarında Meclis kapalıyken partisinin grubunu her salı başka bir kentte topladı. Gittiği kentlerde en az iki gün kalırken, ortalama sekiz toplantı yaptı. Her toplantının finaliyse kaldığı otelde iş insanlarıyla oldu. Katıldığı tüm toplantılarda açık mikrofondan gelen soruları not aldı, cevaplandırmaya çalıştı. Bu çaba sadece CHP’nin dönüşümünün değil, Kılıçdaroğlu’nun ‘kafaya koyduğu’ adaylığının da adımlarıydı.
Kılıçdaroğlu bir gün İç Anadolu’da her seçimde sarıya boyanan kentlere giderken, bir sonraki gün Kürt seçmenle bir araya geldi. CHP’yi ve kendisini anlattı, adaylığına giden yolların taşlarını döşedi. Zaten yakın kurmayları da 2023 seçimlerine neredeyse bir yıl varken, Kılıçdaroğlu’nu aday olarak işaret etmeye başlamıştı.
2023 seçimleri yaklaşırken, İYİ Parti ve CHP arasındaki millet ittifakı da genişletildi. AKP’den kopanların kurduğu DEVA ve Gelecek partileriyle birlikte, ‘milli görüş’ hareketinden Saadet Partisi de masaya oturdu. Masada bir de bugün büyük bir oy oranı olmasa da geçmişi temsilen Demokrat Parti yer aldı. Ortak çalışmalar ve ondan fazla toplantı yapan masanın en önemli çalışması ‘güçlendirilmiş parlamenter sistem’ için ortaya konan mutabakat oldu. Önce altılı masa, ardından millet ittifakı olan birliktelik parlamenter sistem için yola çıksa da günün sonunda konuşulan tek şey cumhurbaşkanlığını kazanmak oldu. Anayasayı değiştirmek için bir araya gelen ittifak, Meclis’ten çok cumhurbaşkanına odaklandı ve krizler de hep buradan çıktı.
İttifaktan çok önce adaylık için yola çıkan Kılıçdaroğlu’nun adaylığına itiraz İYİ Parti’den geldi. Partinin genel başkanı Meral Akşener 3 Mart’ta İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ı göreve çağırarak aday olmalarını istedi. Bu sürede CHP’yse büyükşehir belediye başkanlarından Kılıçdaroğlu’nun adaylığına destek açıklaması almak için çabaladı. Üç gün süren satrancın sonunda İmamoğlu ve Yavaş, ‘etkili ve yetkili’ cumhurbaşkanı yardımcısı adayı olarak sürece dahil edildi. Fakat İhsanoğlu’yla başlayan milliyetçilerle buluşmanın pek de sağlıklı ilerlemediği de bu krizle ortaya çıkmış oldu. En nihayetinde kazanmak için Kürtlerin de oyuna ihtiyaç duyan Kılıçdaroğlu en zor denge sınavına girmiş oldu. Bir yanda milliyetçilikle ağlar ören iktidar cephesi vardı. Diğer yandaysa bununla baş ederken Kürtlerin desteğini kaybetmek istemeyen Kılıçdaroğlu vardı. Kurduğuna inandığı denge bozulmaya başlamış, ancak ne ittifakı ne de kendisini bunu görememişti. Yarışta Erdoğan’la baş başa kaldığında, Ümit Özdağ’ın kapısını çalması dengenin tamamen yitirildiğinin en büyük göstergesiydi. Artık dengeyle yürüyen Kılıçdaroğlu gitmiş, kazanmak için her yolu deneyen Kılıçdaroğlu gelmişti. İşin sonunda Kılıçdaroğlu ne yeterince milliyetçi oyu alabildi ne de Kürt oyunu.
CHP’nin içinde kampanya sürecine dair hatalar 14 Mayıs’taki ilk turun gecesinde konuşulmaya başladı. Kılıçdaroğlu’nun çok beğenilen ve takdir toplayan ‘Alevi’ videosunun kendisi olmasa da zamanlaması eleştirildi. Video yayınlandıktan sonra muhafazakar Adıyaman ziyaretinde yaşananlar da bunun göstergesiydi.
Partisinin en önemli isimlerinden İmamoğlu’na ceza verileceği gün gibi ortadayken, Almanya ziyaretine devam etmesi hiçbir zaman unutulmadı. Hele ki kurmaylarının “Bugün ceza çıkmaz” demesi ve dönüşü için özel uçak ayarlanırken ödeme ve organizasyon eksikliğiyle gecikme yaşanması unutulmadı. Seccadeye istemeden bastığını vurguladığı fotoğrafın yayılması ve krizin yönetilememesi de CHP’lilerin en büyük ‘sıkıntılar’ başlığı altında yer aldı.
İktidara atılan pas
Hepsi bir yana, ülkenin ekonomik krizi konuştuğu günlerde ortaya attığı başörtüsü önerisi adeta rakibine attığı can simidi oldu. İktidar bu pası hiç kaçırmadı ve uzun aylar boyunca hem başörtüsünü konuşturdu hem de LGBTİ+’ları hedef haline getirdi. Helalleşmek isterken, rakibinin sahasında top sürmeye çalıştı ve adaylığı bile netleşmeden önce kendi kalesine gol attı.
Seçim sürecindeki bol yardımcılı yolculuk da Kılıçdaroğlu’nun ayağına dolanmıştı. Oysa hem partisinin listelerinden Meclis’e göndereceği ve ‘eski AKP’li’ olarak adlandırılan Gelecek ve DEVA partilileri izah edememişti hem de liderlerin yardımcılıklarını. Kimin nasıl rol alacağı belli olmayan yedi yardımcılı bir yolculuk yerine, ittifakının temelini attığı Akşener ile yol yürümeyi tercih etmemesi kaybın nedenlerinden biri oldu. Her lidere yardımcılık, her partiye baştan bir bakanlık verilmesi Kılıçdaroğlu’nu toplumun gözünde ‘seçilmek için her şeyi yapıyor’ pozisyonuna getirdi.
Partisinin listelerinden seçimlere giren ortaklarını seçmenine izah etme gereği duymaması da Kılıçdaroğlu açısından bu durumu güçlendirdi. Yıllardır hitap ettiği tabanın ‘ne olursa olsun oy veririm’ noktasında olmadığını, sorgulamaktan asla vazgeçmeyecek olduğunu tecrübe ederek anladı. Yetmezmiş gibi, gençlerin kaderini belirleyeceği seçimlerde gençlere hitap etmek için yalnızca TikTok açmak gibi bir yolu tercih ederken, vekil adayı listelerinde gençlerin adı dahi geçmiyordu.
Partisinin örgütlerinin ciddi bölümü bürokratik çalışmayı tercih ediyor, el ilanı dağıtmak ve stand açmaktan öteye geçemiyordu. Herkesin her dile getirdiğinde tepki gördüğü “AKP kapı kapı geziyor” eleştirileri, her defasında “Onlarda devlet imkanı var” cevabıyla karşılık buldu. Yukarıdaki kadro, teşkilatını o kadar çok kazanmaya inandırmıştı ki teşkilat çalışmak yerine gelecek hayali kurmaya başlamıştı.
‘Umutsuzluğu yönetmek’
Kılıçdaroğlu’nun seçim sürecinin başında yaptığı uyarı parti teşkilatında karşılık bulmamıştı. Zaten yayınlarda CHP’nin yer bulabildiği bir avuç medya da AKP’nin kapısını çaldığı evlere giremiyordu. Sosyal medyadaysa kurulan yankı odaları kazanmaya inanmış CHP’lilerle dolmuştu. Bu odalardaki en ufak aksi ses büyük itirazlarla karşılaşıyordu. Nihayetinde yankı odasında kazandığına inananlar, gerçeklerle yüzleşince moral bozukluğu çok daha ağır oldu. Üstelik seçim tümden kaybedilince siyaseten uzun süre görünmez olan Kılıçdaroğlu, umutsuzluğu yönetmeyi de başaramadı.
Rakibi Erdoğan daha ilk dakikada yerel seçim için koşuya başlarken, partisi ve ittifakı ‘tamam mı devam mı’ sorusuyla uğraşıyordu.
Bol yardımcılı ortamda ekonomiyi yönetecek isimler gazeteciler için ‘kabine toto’ halini aldı. İstanbul mitingi öncesi toplanan ekonomi kurmaylarının sözlerini söyleyeceği zamanı kalmadı.
Adaylığına gelinen süreçte yaptığı halk buluşmalarını bir köşeye bırakarak, hızla günde iki kentte iki miting stratejisine döndü. Oysa Kılıçdaroğlu’nun kurmaylarından Erdoğan Toprak, sürecin başında mitinglerin faydalı olmayacağını vurgulamıştı. Görünen o ki Kılıçdaroğlu’nun ‘her kente gitme’ arzusu bu taktik hatayı getirdi. Üstelik Kılıçdaroğlu’nu yakından takip eden gazeteciler bir süre sonra kendisinin miting konuşmalarını ezberlemeye, neredeyse haberleri önden yazmaya başlamıştı. Çünkü Kılıçdaroğlu her mitingde aynı şeyleri söylüyordu. Niğde’de söylediğini, Antalya’da tekrarlıyordu.
Erzurum’da taşlı saldırıya uğrayan İmamoğlu’nun Konya’da yine tehditler altında yaptığı mitingde yanında olmayı tercih etmemesi de Almanya krizini ikiye katladı.
İkinci tur
Seçimlerin ikinci tura kalmasıyla ‘telaş hali’ olduğu her adımından belli olan söylem ve adımlar durumu daha da kötüleştirdi. Üstelik tüm yatırımını ilk tura yapan partinin, ikinci turda çalışacağı reklam ajansı bulması günler sürdü.
Tüm bu ana hatalara ek olarak tali hatalar da eklenince Kılıçdaroğlu dengeyle getirdiği sürecin sonunda dengesini hızla kaybederek seçimleri kaybetti. Bugünse partisinin içinden yükselen ‘değişim’ seslerine karşı yine bir denge denemesiyle karşılık veriyor.
İmamoğlu etkisi
Partiye gönül verenlerin işaret ettiği İmamoğlu’yla sık sık görüşerek hem Meclis yönetimini hem de parti yönetimini yeniden şekillendiriyor. Görev alan isimlerden ikisi kendisine yakınken biri İmamoğlu’na yakın oluyor. Beklenen MYK değişikliğinde de İmamoğlu etkisini hissettirecek dengeli adımlar atmayı hesaplıyor. Hatta MYK’daki yönetici sayısını azaltmayı ve örgütleri doğrudan kendisine bağlamayı düşündüğü bile iddia ediliyor.
Kılıçdaroğlu dengesini ilk defa yitirdiği bir seçim yenilgisinin etkilerini, yeni dengeler kurarak söndürmeyi hedefliyor. Ancak bugüne kadar kendi lehine yaptığı ‘dengeli değişim’ ilk defa olası ‘rakibi’ lehine oluyor. Kılıçdaroğlu’nun dengeli değişimle başlayan yolculuğu adım adım ‘yumuşak geçiş’e doğru gidiyor. Görünen o ki Kılıçdaroğlu da başlattığı ‘dengeli değişim’ başa sarmasın diye İmamoğlu’na veya uzlaşacakları başka bir isme çok sıcak bakıyor.