ZEYNEP GÜVEN ÜNLÜ
zeynep.guvenunlu@gmail.com
Remzi Gökdağ’ın hayatı bir maceradan diğerine atılarak geçti, hala da öyle geçiyor. Bir gün Zürih’te tren garında Lenin’i Moskova’ya uğurluyor, öbür gün Einstein’la genel görelilik kuramının temellerini attığı Bern’de buluşuyor. Berlin’de Marlene Dietrich’le kol kola dolaşırken, bir de bakmışsınız Paris’e uzanıp efsane fotoğrafçı Robert Doisneau’yu yanına alıp tarihin en romantik fotoğraflarından ‘The Kiss’in sırrının peşine düşüyor.
ABD’de de hikayeleri var. 1967’ye dönüp Jimi Hendrix konseri için Monterey’e gidiyor. Charles Bukowski’yle Los Angeles barlarında bira içiyor. 40’lı yıllara gidip Los Alamos’ta Oppenheimer’le atom bombası hazırlıklarının sırrını paylaşıyor.
Üstelik bütün bunları bir aksiyon filmi hızında değil, sindire sindire yapıyor. Yaşadığı her anın tadını sonuna kadar çıkarıyor. Gökdağ’ın ‘Başka Şehirler’ adlı gezi/anı/tarih türündeki kitabında aradığınız, özlediğiniz çok şey var. Zamanın daha yavaş aktığı geçmişe giderken siz de yavaşlıyorsunuz. Buna bir de Gökdağ’ın telaşsız dili eklenince iyice rahatlıyorsunuz.
Yine de zamanı ya da konsantrasyonu olmayan okurları düşünmüş yazar. Her şehrin hikayesini üç-dört sayfada bitirmiş, daha fazlasını merak edenler için kitabın sonuna bir okuma listesi eklemiş. Remzi Gökdağ, ‘diken.com.tr’nin sorularını yanıtladı, başka türlü gezi kitabı Başka Şehirler’in hikayesini anlattı.
Bu kitap nerden, nasıl çıktı, hatta ondan da önce bilmeyenler için Remzi Gökdağ kim?
Mesleğim gazetecilik. 1989’da Cumhuriyet’te başladım. Uzun ömürlü bir meslek hayatım olmadı. Fakat yaptığım süre içinde çok keyif aldım. 90’ların başında Park Otel gökdeleninin inşaatına engel olan haber ve röportajlara imza atmaktan ayrıca mutlu oldum. Ama işin en sevdiğim kısmı izlenim yazıları yazmaktı.
Fotoğraf çekmek, gezerek keşfetmek ve yazmanın beni çok mutlu edeceğine inandım ve radikal bir kararla mesleği bırakıp 1997’de Los Angeles’a gittim. Burada hem eğitim aldım, hem çalıştım, hem gezdim. Cumhuriyet’in dış haberler sayfasına ‘Pazar Mektupları’ yazdım.
ABD’de ne eğitimi aldınız?
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni bitirmiştim. ABD’de web tasarımı ve fotoğrafçılık dersleri aldım. Tasarım, fotoğrafçılık ve başka yayıncılık işleri yaptım. Los Angeles’ta tam 10 yıl geçirdim. Çalışmak, para kazanmak bir anlamda özgürlüğümüzü satın almak demek. Kazandığımızla hayallerimizi gerçekleştirme imkanı elde ediyoruz. Etrafımızdaki arkadaşlarımız bu kazancı değişik şekilde değerlendiriyor; araba alıyor, ev alıyor, iş kuruyor.
Benim planım hep gezmek, dünyayı tanımaktı. Buna bir kere başlayınca da dikiş tutmadı. Belli bir adresim yok, merkezim yok. Bu arada ‘ben’ diyorum ama bütün bunları Los Angeles’ta tanışıp evlendiğim Yelda’yla birlikte yapıyoruz. Rüzgar nereye eserse, teklif nereden gelirse. Gider miyiz diye düşünmüyoruz, gittiğimizde neler yaparız, mutluluğu nasıl yakalarız diye düşünüyoruz.
Kitabı ona ithaf ettiniz.
Böyle bir yaşam tarzını insan eşiyle birlikte sürdürebiliyorsa dünyanın en mutlu insanı demektir. Çünkü paylaşılan güzellikler yanında en sevdiğin kişi varsa daha da değer kazanıyor. Hiç yalnız gezmedim, gezsem bu kadar zevk alır mıydım, hiç sanmıyorum.
Ben kitabı yazdım ama gezilerin planlanmasından yolların bulunmasına, co-pilotluktan lojistiğe Yelda’nın desteği büyük oldu. Kitabı ilk okuyan kişiydi. Fikri duyduğunda çok heyecanlandı ve destekledi.
Kitapta 20 şehri 20 tarihi kişilikle keşfe çıkıyorsunuz. Siz kaç ülkede yaşadınız, kaç şehirde dolaştınız?
22 yılda üç farklı kıtada beş farklı şehirde yaşadım. Moskova, Los Angeles, Zürih, aralarda İstanbul ve şimdi de Dubai’deyiz. Bu ülkelerde gidebildiğim hemen her yere gittim. Yüzlerce şehir olmuştur herhalde.
Kitap 22 yıllık bir çalışmanın ürünü o zaman.
Fikir aşamasından basımına 1,5 yıl geçti ama doğru, seyahatler 22 yıl önce başladı.
‘İnternette değil kitapta özgürüm’
Siz aynı zamanda blog yazıyorsunuz. Hatta, Türkiye’nin ilk seyahat bloglarından birinin kurucususunuz.
‘Uzaklar.com’u 2003’te, California Üniversitesi’nde web tasarımı okurken kurdum. Öğrendiklerimi uyguladığım bir blog olarak başladı. Daha sonra araya başka işler ve planlar girince kendi halinde kaldı. ‘Kahvve.com’ adlı aktif bir blogum var. Fakat şöyle bir şey de var; internet ortamıyla yazma alışkanlıkları ve şekli de değişti. Artık gittiğimiz yerleri kendi üslubumuzla anlattığımızda o yazılar hiçbir yere ulaşmıyor. Çünkü internette belli bir formatta yazmadığın sürece o yazı kayboluyor.
Anahtar kelimelerin girişteki cümlede vurgulanması gerekiyor, hedef kitleye uygun yazman gerekiyor. O yüzden izlenimlerimi sitemde paylaşırken internet ortamına göre düzenleme yapıyorum. Giriş cümlem benim istediğim cümle olmuyor. Ama kitapta özgürüm. Basılı ortamdaki gezi yazılarıyla internet ortamındakiler çok fark ediyor.
Başka Şehirler’de üç–dört sayfaya önemli tarihi olayları ve kişilikleri sığdırdınız. O formatı ve özü yakalamak için nasıl çalıştınız?
Mutlaka öncesinde araştırma yaptım. Özellikle de şehrin tarihindeki önemli kişi ve olayları okudum. O dönemin gündelik hayatını anlamaya çalıştım. Efsane isimlerin yaşadığı yerleri buldum. Topladığım bu bilgiler ışığında gezdim. Şehri ya da kahramanı anlatırken yaşanmış olayları da anlatmak işin en zor yanıydı. Sonuçta ortaya bir tür fragman çıktı. Hem bir hikaye anlatıyor hem de daha fazlası için meraklandırıyor.
Şehirleri / kişileri neye göre seçtiniz? Yüzlerce şehri 20’ye nasıl indirdiniz?
Bu kitap daha önceki kitabım ‘Sevgili İstanbul’un bir devamı gibi aslında. O kitapta adı İstanbul’la özdeşleşen 20 kişi tek bir şehri anlatıyordu. Şimdi yolculuk devam ediyor. 20 farklı kenti 20 farklı kişiyle geziyoruz. Şehirlerin tamamı geçmişte büyük şöhrete sahipti. Bir kısmı bunu hala koruyor.
Fakat gözden düşenler de var. Ve her birinde o şehirle özdeşleşen büyük bir isim var. Bu iki özelliğin çakıştığı şehirleri aldım. Geçmişte o şehirde yaşanan olayların bugünün dünyasını şekillendirmiş olmasına da özen gösterdim.
Kitabın masalsı bir dili var, zaten söylüyorsunuz ‘hayalle gerçek arasında’ diye. Anlamı biz veriyoruz gittiğimiz, yaşadığımız yere.
Kesinlikle öyle. Mesela Arizona’yı anlatırken son Apaçi şefi Geronimo’nun esir edildiği yere gittim. Tarih kitapları bunu yazar. Amerikan ordusu Geronimo’yu kovalar, kıstırır ve teslim alır. O vadiye gittim, çalıları, çölü, dağları gördüm ve belki de Geronimo şu çalının arkasında saklanıyordu diye düşündüm. Okuduğum binlerce sayfadan daha değerliydi. Geçmişe özlem değil ama geçmişin unutulmamasını, anılmasını istiyorum.
Fotoğraf, video çekiyorsunuz, yazı yazıyorsunuz, tasarım yapıyorsunuz. Bu yazılar başka formlarda da karşımıza çıkar mı? Kısa belgeseller, fotoğraf sergisi, bir Instagram projesi…
Kitabın kapağı ve sayfa tasarımı bana ait. Yine kitap için bir web sitesi ve bir kısa film yaptım. Yazıp kenara çekilmedim, A’dan Z’ye her aşamasıyla uğraştım. Bu da bana en az yazmak kadar büyük keyif verdi.
Başka şekillerde de anlatılabilir bu geziler, güzel de olur. Ama zaman ayırmak gerekiyor. Bunu yapmak istediğimi zannetmiyorum. Uzun zamandır günlük iş temposundan uzağım zaten. Telaşsız gezmeye ve keyifle yazmaya devam etmek istiyorum.
Başka Şehirler’in yazarının web sitesini de ziyaret edebilirsiniz.