ÇAĞLAR EZİKOĞLU*
HDP’ye yönelik en ufak eleştiri veya farklı yoruma tahammülsüzlüğün gittikçe arttığı bir dönemdeyiz.
Bu platformda da bu tahammülsüzlüğün artışı çeşitli yazılarda görülüyor olsa da, Frederike Geerdink’in son derece çirkin bir üslupla yaptığı ‘Sesinizi kesin’ çağrısı bu tahammülsüzlüğün son noktaya geldiğini gösteriyor.
Acı verici ve ironik bir üslup
Geerdink yazısı boyunca özellikle HDP ile Kandil arasında bir ayrışma veya politika bazında farklılaşma olduğunu düşünenlerin ‘hiçbir şey bilmediğini’ iddia ederek, emrivaki bir tonla bu görüş sahiplerinin susmasını istiyor. Basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğünün açık ve net bir şekilde ihlal edilmesinden dolayı defalarca mahkeme kapılarına gitmek zorunda kalmış Geerdink için ne kadar da acı verici bir üslup; sürekli kınadığı ve eleştirdiği ifade özgürlüğünü başkalarının kullanmasına tahammülsüz oluşu ne kadar ironik.
Geerdink’in kendisini Kürt siyasi hareketinin ‘en çok bilen uzmanı’ olarak görüp görmediğini bilmiyorum, ama Erdoğanvari bir üslupla ‘En iyi biz biliriz’ tonlamasındaki yazısı maalesef ki çok çeşitli yönlerden eleştirilebilir. Bu platformda yazım yayınlanır mı veya yayınlansa bile Geerdink kendi yazısındaki gibi bana da ‘Kes sesini’ der mi bilmiyorum. Lakin ifade özgürlüğüne, basın özgürlüğüne inancını hiçbir zaman yitirmemiş bir birey olarak bu eleştirileri yapmayı da bu özgürlükler adına bir borç bilirim.
HDP ile Kandil’in ayrıştığı noktalar
HDP’nin 7 Haziran seçimlerinde almış olduğu yüzde 13’lük oy, kamuoyunda olduğu kadar Kandil’deki KCK yönetiminde de takdirle karşılanmıştı. Fakat özellikle HDP’nin seçim kampanyası süresince başta CHP’den olmak üzere kendisine kayacak oyları ‘emanet oy’ olarak nitelendirmesi ve hemen seçimin akabinde bu emanetlere sahip çıkacaklarını tekrar vurgulaması Kandil ile HDP arasındaki ilk çatlağın başlangıcı oldu.
KCK Yürütme Konseyi’nden Mustafa Karasu bu hususta HDP’ye sert eleştirilerde bulundu. “Şunu da söyleyelim emanet oylar falan yoktur” diyen Karasu şöyle devam etti: “HDP’liler de bunu yanlış değerlendiriyor. Her parti yeni seçmenler kazanabilmek için seslenmiyor mu? Herkes birbirinden oy alabilmek için seçime girmiyor mu? Mesela Alevilerin oyu emanet değildir. Aleviler seçim bildirgesine oy vermiştir. Bu nereden çıktı anlayamadım. Bazıları HDP’nin barajı aşması için oy vermiş olabilir. Bu emanet değildir. Öyle emanet oylardan falan bahsetmemek gerekir.”
Tabii KCK’dan gelen bu sert tepki Demirtaş ve kurmaylarının da emanet oy söyleminden bir adım geri atmasını sağlayacaktı.
Ama Kandil ile HDP arasındaki esas çatlak HDP’nin yine seçim kampanyasında temeline koyduğu ‘AKP ile koalisyon yapmayacağız’ ön koşuluydu. 18 Haziran’da Fırat Haber Ajansı’na konuşan Karayılan koalisyon tartışmalarına ilişkin; “Bu konuda ‘Ben filan kesimle koalisyona girmem’ türünden açıklama ve tutumlarda da bana göre duygusallık vardır. Bu siyaseten pek doğru da değildir. Öyle kendini bazı şeylere hapsetme yerine ilkeler üzerine konuşmak önemlidir” diye açıklamalarda bulundu. Ve daha sonra Karayılan, özellikle koalisyon konusunda bugüne kadar AKP’nin içinde bulunduğu özellikle AKP-CHP koalisyonuna yeşil ışık yakan Figen Yüksekdağ’ın tutumunu takdir etti.
Geerdink yazısında 80 vekilin ne anlama geldiğini sorgulamış. İşte 80 vekil aslında Kandil için hiç de azımsanmayacak bir güç ve böyle bir gücün iktidarı halen elinde tutan AKP ile pazarlığa oturabilmek için kullanılması gerektiği ve HDP’nin bu süreçte takındığı duygusal politikaların da terk edilmesi gerektiği vurgulanmış oldu Kandil tarafından.
HDP’nin ikilemi
Bir yanda toplumda var olan AKP nefreti ve daha da önemlisi Erdoğan’a duyulan öfke, öte yanda ise 80 vekille devlet aygıtını yöneten AKP iktidarıyla çözüm sürecini nihayete erdirme şansı ve bu hususta Kandil’den gelen baskı…
HDP’nin işte bu ikilem arasında gelip gitmek suretiyle kendisinden beklenen politikaları daha hızlı bir şekilde yürütemediği yine eleştiriler arasında ki bu eleştiriyi yapanların başında yine Kandil yönetimi geliyor. 14 Temmuz’da IMC TV’de konuşan Karayılan HDP hakkında, “Biz siyasetini yetersiz görüyoruz. Neden? Şimdi Haziran seçimleri Türkiye’nin en önemli seçimi değil miydi? Ve bu seçimde kim başarı kazandı, kim zafer kazandı? HDP. Seçim zaferi kazanan bir parti fırtına gibi olmalıydı. Daha aktif olmalıydı. Daha hızlı olmalıydı” ifadelerini kullanırken, HDP’nin pasif tutumunu sert bir şekilde eleştirdi.
Olağan bir süreç
Bütün bu ikilemler/eleştiriler ve farklı açıklamalar çoğaltılabilir, Geerdink de elbet bu tartışmaları yakından takip ediyordur. Burada paylaştığım haberlerde internet sitelerinde mevcut; dileyenler bunları kontrol de edebilir. Yani bunlar bizzat Kandil’deki yöneticilerin açıklamaları olup herhangi bir spekülasyon içermemekte.
Ve bu tartışmalar da elbet olağan bir süreç. Zira Kürt siyasi hareketi tek vücut ‘İmralı’nın ya da Geerdink’in yine dikte ederek istediği şekilde ifade edersek Abdullah Öcalan’ın ağzından çıkacak iki lafa bakmıyor. Bugün HDP içinde bile, daha Kürt milliyetçisi, hatta ulusalcısı bir grup, daha dindar veya muhafazakar bir grup, daha nispeten sosyalist başka bir grubun olduğu ve bu gruplar arasındaki görüş farklılıklarına Kandil’in de bambaşka bir noktadan bakıyor oluşu siyasetin doğası gereği.
Ve bu doğadan bahsetmek sizi ‘AKP’li’ de yapmaz yandaş da. Ama, ‘Bilmiyorsanız sesinizi kesin’ gibi emrivaki ve son derece kaba bir üslup sizi yıllar boyunca savunduğunuz ve uğruna mahkemelerde süründüğünüz ‘ifade özgürlüğü’nden çok daha uzak bir noktaya götürecektir.
*Aberystwyth Üniversitesi, Uluslararası Siyaset Departmanı araştırma görevlisi ve doktora adayı