
H. AYHAN TİNİN
Hayat güzeldir
insanatinart@gmail.com
2021 kayıplar yılı oldu.
Theodorakis şimdilik sonuncusu.
Dünyaca ünlü besteci, ozan, orkestra şefi; fakat en önemlisi uzun yaşamı boyunca bir barış elçisi…
Hangi yolu, hangi davranışı seçerse seçsin; bütün söylemlerinde barış ve insanlığın ortak mutluluğu vardı.
Kuşkusuz ki 21. yüzyıl da acılar, savaşlar, göçler, salgınlar ve iklim felaketleriyle insanlığın sınav yüzyılı oluyor.
Sınav başarımızın ne olacağı meçhul!
1945 sonrası doğan kuşağı sosyologlar ‘Baby Boomer’ kuşağı diye tanımladılar.
İki büyük dünya savaşından çıkmış insanlık yaralarını sarmak için hayata daha çok sarılırken, o yıllarda doğan ya da çocukluklarını yaşayanlar (Theodorakis de dahil) günlerini savaşın içinde geçirdiler ya da büyüklerinin anlattığı savaş anılarıyla büyüdüler.
Acılar ve kayıplarla başlayan 1950’ler de çiçek çocuklar felsefesinden rock gruplarına, pop art akımının filizlenmesine, edebiyat eserlerine, tiyatro oyunlarına her şey yeniden aydınlanma ve hümanizmi anımsamaya dönüştü.
Ancak bu kez modernizme inançlarını kaybetmiş yığınlar vardı. Post-Modernizm yavaş yavaş nefes almaya başladı.
Diğer taraftan kocaman bir ahtapot dünyayı bir uçtan bir uca sarıyordu.
Dünyanın her yerinde yer altı ve yer üstü zenginliklerini sömüren, bu sömürüyü bölgesel savaşlar ya da iç savaşlarla destekleyen güçler, hatta şirketler ortaya çıktı.
Bu olağanüstü zamanların dengesini hümanizme, aydınlanmaya, modernizme inanan aydınlar ve sanat insanları oluşturuyordu.
Dünyanın her yerinde, her kültür kendi barış elçilerini oluştururken, bu sanatçılar yalnızca kendi alanlarında eser üretmekle kalmıyor, bütün coğrafyaların acılarını da yüreklerinde taşıyorlardı.
Ancak bu onlar için yük değil aynı zamanda yaşama sevinci, üretimlerinin anlamı ve var oluşlarının bir parçasıydı.
Bu bağlamda Theodorakis’in hayatı harika çocuk olarak başlamıştı.
İlk dünya savaşı sonrasında, büyük buhranın hemen öncesinde doğan Giritli, anne tarafından da memleketlimiz sayılır.
Doğru dürüst bir müzik eğitimi almadan müzikle tanışmış, henüz ergen denecek yaşta ilk konserlerini vermişti.
Bir duvar önünde kurşuna dizilmeler, sürgünler arasında burs alarak müzik öğretimine devam etmesinin, dünyayı derinden saran besteleri üretmesinin, yer kürenin her yerindeki acılara insan, hukuk, evrensel özgürlük ve adalet değerleri ile bakabilmesinin ardında, insanın en büyük yaşam gücünü oluşturan; kendi yaşamından daha değerli bir amaca hizmet etmek tutkusu vardı.
Bu tutkunun adı; büyük insanlık onuruna hizmet etmek demekti belki onun dilinde…
Theodorakis bu bağlamda çok önemli bir örnek olmakla birlikte, kendi kuşağından birçok sanatçı da benzer davranışları gösteriyordu.
Şimdi Theodorakis ile birlikte, o evrensel aydın/hümanist sanatçıların çoğu, yaşam sahnesinden çekiliyorlar.
21. yüzyıl Post-Modern dünyasının aydın ve sanatçıları çok daha başka yerlerde duruyorlar.
Hedonizm ön planda.
İş dünyası bile eskiden mavi yakalının hakları üzerine paradigmalar geliştirirken, post-modern dünyanın iş yaşamı beyaz yakalının da mavi yakalı haline getirilmesi, başka bir deyişle beyaz yakalının da sömürülmesinin öne çıktığı bir oluşumu derinleştirdi.
Aydınlanmanın evrensel değerleri yerini tamamen bireylerin birbirini sömürmesi düzenine bıraktı.
‘Yan masadaki/yan sıradaki arkadaşın en büyük rakibindir, güçlüysen varsın’ söylemleri arasında samimiyetsiz ilişkiler ve üretimler oluşturmak günümüzün gerçeği.
Hakikat değil, algı yönetimi öncelikli hale geldi.
Oysa Theodorakis’in yaşam öyküsünde de gördüğümüz gibi insanlığın asıl ihtiyacı, sağdan ya da soldan yana, paradan ya da güçten yana veya siyasetin herhangi bir kutbunda yer almak değil, evrensel hukuk değerlerinin, evrensel barış ülküsünün, dünyanın her coğrafyasında insan onurunu önceliğe alan oluşumlardan tarafa olabilmek.
Siyaset, para ve güç üzeri bir insan olabilmek.
Sanatçısından, aydınından, beyaz yakalısına insanın, “Nereye gidiyoruz, ben ne yapıyorum, mal-mülk hedeflerimin dışında yaşam amacım ne?” sorularını sorması gerekiyor sanırım.
Yaşamın bir sonu olduğunu bilen tek canlı insanın, kendine hak ettiği değeri vermesi gereken zamanlardan geçiyoruz.
Önümüzde buna ışık tutacak çok fazla yaşam öyküsü var.