• SANAT
  • 9 SORUDA
  • DİKEN ÖZEL
  • GÜNÜN 11'i
  • DİKENLİK
  • AKŞAM POSTASI
  • SPOR
  • VPN HABER

Diken

Yaramazlara biraz batar!

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • EKONOMİ
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • YAZARLAR
  • SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

Babalar günü ve benim babam…

19/06/2016 17:09

alper hasanoglu kelle

ALPER HASANOĞLU

@AlperHasanoglu


Benim babam iyi bir baba değildi. Daha doğrusu tipik bir Türk babasıydı. Oğluyla zaman geçirmek, ona sevdiğini fiziksel olarak göstermek, sarılıp öpmek, sevdiğini söylemek, özlediğini belli etmek, onun babalık olarak tanımladığı şeye pek uymuyordu sanırım. Hoşlanmadığı bir şey yaptığımda da bunu bana doğrudan söylemez, annem üzerinden mesaj gönderir, annemle kavga etmeme neden olurdu. Annem de birçok Türk anne gibi baba ve oğul arasında köprü vazifesi görmeye çalışır, aramızı bulmak isterken kendi kötü olurdu.

Babam iyi bir eş de değildi. Saçını süpürge eden annemi hiç takdir etmezdi. Bir kere bile özenle hazırladığı bir sofra için anneme “Eline sağlık hayatım!” dediğini anımsamıyorum. Annem de kocasından görmediği ilgiyi oğlunda aramış, beni kocasının yerine ikame etmişti. Bütün sıkıntılarını benimle paylaşır, babamı bana şikayet eder, aile apartmanımızda yaşayan babamın diğer akrabalarıyla yaşadığı sıkıntıları anlatırdı.

20’li yaşlarımda babama kızgın bir genç erişkin olarak ona iyi davranmamaya başlamıştım. Anneme iyi bir koca olmadığı için, bana iyi babalık yapmadığı için cezalandırmaya karar vermiştim sanki onu. Sorularına kısa ve ukala yanıtlar veriyor, herhangi bir konuda yardım istediğinde, önce tersleniyor sonra yardım ediyordum. Diyordum ki kendi kendime, “Önce bir yaptıklarının cezasını çeksin, sonra onunla oturup konuşacak ve ardından iyi bir baba-oğul ilişkisi kuracağım.”

Ben 26, babam da 57 yaşındaydı. Tarih 2 Temmuz 1993. Sivas Katliamı’nın olduğu gün. Değer verdiğim birçok insanın dışında, çok hoşlandığım bir ‘gazeteci bayan’* da Madımak Oteli’ndeydi. Gençlik işte, aynı anda birçok kadına âşık olabildiğim deli günlerim. Haber alamıyordum ondan. Çok tedirgindim.

Babam aniden ölmeye karar verdi o gün. Beyin kanaması geçirerek. Çok kızdım ona. Babama. Bencilce, bu kadar çabuk çekip gittiği için hayatımızdan. Kızgınlığım o kadar büyüktü ki, iki sene kadar üzülemedim öldüğüne.

Onunla karşılıklı iki bira bile içememiştik oysa. Bir meyhanede Türkiye’yi kurtaracak sohbetler yapıp kadeh tokuşturamamıştık. Birlikte maça gidememiştik. Sevgilimle ilgili hiçbir sorunumu ona danışamamıştım. Ya dışarıda arkadaşlarıyla idi ya da evde Cumhuriyet Gazetesi’nin arkasına saklanırdı. Meslek seçimimde herhangi bir yönlendirmesi olmadı hiç. Kızmadı bile bana bir gün olsun.

Sonra bir gün, bütün bunların eksikliğini hissettim aniden. Ona ne kadar ihtiyaç duymuş olduğumu, hâlâ ne kadar çok ihtiyaç duyduğumu. Kendi kendime ağladım, sorguladım kendimi. “Acaba”, diye sordum, “o bana yaklaşmaya çalıştığında, ne olursa olsun ben de yakınlık göstermeli miydim?” Beni bu çelişkiye düşürdüğü için de kızmaya çalıştım ona. Ama artık kızamıyordum.

Bir süre sonra İsviçre’de psikiyatri ihtisası yaparken, kendi eğitim terapimde çok konuştum babamı sevgili terapistim Lucas’la. Kabul ettim olan biteni; kendimi de, babamı da olduğu gibi kabul etmeyi öğrendim. Babamın yokluğunun bende yarattığı eksikliklerin ne olduğunu fark ettim. Bu eksikliğin bende yol açtığı, bana ve ilişkilerime zarar veren davranış ve düşünüş biçimlerini tanıyıp değiştirmeye çalıştım.

Ve sonra baba oldum. Onlarla başka türlü bir ilişki geliştirdiğimi umuyorum. Bunun böyle olup olmadığını onlar söyleyecek bana ileride. Şimdi ikisi de benim bu yazıyı yazdığım masanın yanındaki koltukta oturmuş, internette izledikleri bir videoya kıkır kıkır gülüyorlar. Uzanıp onlarda babamı ve annemi kokluyorum. İçimi hüzünlü bir sevinç kaplıyor. Hayatta hiçbir şey için geç değil, artık bunu biliyorum.

Babalıkla ilgili olarak bugün Milliyet Gazetesi’nde bir söyleşim yayınlandı. Şu linkten ulaşabilirsiniz.

Babalık ve Türkiye’deki baba ihtiyacı üzerine görüşlerimi paylaşıyorum.

Bütün oğulların babalar gününü kutlarım.

*Cemal Süreya’nın şu iki dizesine ithafen:

“Senaryocu bayanla bir bankta oturuyoruz

Keşke yalnızca bunun içişn sevseydim seni.”

Kategori:Agora

Tüm yazılar: Alper Hasanoğlu

SON HABERLER

Ege'de Girit Adası açıklarında 6,2 büyüklüğünde deprem

Yunanistan’ın Girit Adası açıklarında saat 06:19’da 6,2 büyüklüğünde deprem meydana geldi.

UEFA Avrupa Ligi: Şampiyon Tottenham

UEFA Avrupa Ligi finalinde Tottenham, Manchester United’ı 1-0 yenerek şampiyon oldu.

Özgür Özel: Asgari ücrete temmuz ayında zam alacağız

CHP Genel Başkanı Özgür Özel ‘hem işveren örgütleriyle hem işçilerle birlikte asgari ücrete temmuz ayında hakikatli bir zam yapılması için, bir ara zam için çalışmalarına başlayacaklarını’ duyurdu.

Onay çıktı: Trump, Katar'ın hediye ettiği uçağa binebilecek

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) Katar’ın ABD’ye hediye ettiği uçağın envantere girdiğini açıkladı. 

Trump'la Güney Afrika liderinin görüşmesi gergin geçti: 'Beyaz çiftçileri öldürüyorlar'

ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray’da ağırladığı Güney Afrika Cumhurbaşkanı Cyril Ramaphosa’yı ülkesinde beyaz çiftçilerin öldürülmesine karşı bir şey yapmamakla suçladı.

Hakkımda Alper Hasanoğlu

Alper Hasanoğlu, 1967 yılında İstanbul’da doğdu. İstanbul Erkek Lisesi’nin ardından Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ni bitirdi. İki yıl Çorlu Devlet Hastanesi Acil Birimi’nde pratisyen hekim olarak çalıştıktan sonra Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde Fizyoloji İhtisası yaptı. Fizyoloji İhtisasında özellikle stres fizyolojisi ve epilepsi üzerinde çalıştı. Ardından İsviçre’de psikiyatri ihtisası yaptı ve Basel Üniversitesi Psikiyatri Polikliniği’nde öğretim görevlisi olarak çalıştı. Türkiye’ye döndüğü 2010 yılından beri kurmuş olduğu TherapiaGroup çatısı altında ekibiyle birlikte klinik çalışmalarına devam ediyor. Remzi Kitabevi’nden yayınlanmış üç kitabı bulunmaktadır: Bir Terapistin Arka Bahçesi (2009), Aşkın Halleri (2010), İlişkilerin Günlük Hayatı (2013).

Ülkede toplumsal muhalefet niçin oluşmuyor?
Ermeni toplumunda korucubaşılık

Ara

DİKEN’İ TAKİP EDİN

Osman Kavala 2 bin 760 gündür hapiste

YAZARLAR

Bir uyanışın tarihi: 19 Mayıs

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Elinden çıkanı kulağın duysun

Mustafa Dağıstanlı

Ali Özgentürk için: Böyle mi olmalıydı!

Ayhan Tinin

Çocuk, sınırsızlıkta değil, sınırda büyür

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Yazalım da ne yazalım nasıl yazalım!

Murat Sevinç

Senyör Amicis'in gazına geldim 

Behzat Şahin

Özel, İmamoğlu ve Yavaş'ın 'özenli' açıklamaları üzerine…

Murat Sevinç

GÜNÜN 11’İ

Çiğdem Toker: Türkiye'nin, Zambia, Gambia ve Lesoto'dan daha geride olduğu bir saha var desem tahminde bulunabilir misiniz?

Koray R. Yılmaz: Doların küresel rezerv para olması bu açığı 'sürdürülebilir' hale getirdi

Arif Kızılyalın: Anayasa değişikliği ardında Erdoğan'ın seçilme hedefi yatıyor

Emin Çölaşan: Türkiye köşeyi dönmek üzere idi!

Nuray Babacan: Başta CHP'liler olmak üzere yapılan siyasi operasyonların durması gerekiyor

Fatih Yaşlı: Meclis'in yeniden açılmasıyla birlikte iktidar yeni anayasayı gündeme getirecektir

Alaattin Aktaş: Enflasyon tahminini sabit tutmak, politika faizinin aşağı çekilebileceğinin bir işareti

Taha Akyol: Cumhurbaşkanına, performansını beğenmiyorum diyerek istediği an atama yetkisi verildi

Eren Keskin: Silahların susuyor olması ifade özgürlüğünün önündeki tüm engellerin de kaldırılması anlamına gelmeli

Abbas Güçlü: LGS ve YKS benzeri sınavlar sadece bilgiyi ölçen sınavlar değil

Abdulkadir Selvi: Küçük partilerden AK Parti ve CHP'ye geçişlerin artması bekleniyor

  • 9 SORUDA
  • YAZARLAR
  • AKTÜEL
  • ANALİZ
  • DİKEN ÖZEL
  • DİKEN'E TAKILANLAR
  • DÜNYA
  • EKONOMİ
  • KEYİF
  • MEDYA
  • POPÜLER BİLİM
  • SANAT
  • BU GAZETE…
  • DİKEN 10 YAŞINDA
  • Künye
  • İletişim
  • Gizlilik ilkeleri
  • Çerez politikası

"Genç gazeteci arkadaşlarıma! Bu meslek yorucu bir meslektir. Ama, insan büyük bir zevkle çalışır. Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et. Mecbur kalırsan kır, sakın satma." Sedat Simavi

×